12 Eylül Darbesi’ni ülkücülerin gözünden anlatan ve çok izlenen “Kafes” filminin hikâyesinin yazarı Lütfü Şehsuvaroğlu”nun kitabı“Kafes”in yeni baskısı çıktı! Kafesin kapıları açılınca kuş önce şaşırır, sonra kafesin önüne çıkar gezinir. Nice zaman sonra uçabilir. Uçar uçar… Ne güzeldir! Böyle alabildiğine uçmak ne güzeldir! İstediği dala konabilir. İstediği ülkeye kanat çırpabilir. Sonra kafese dönecek midir Kim dönmek ister? Hürriyetin de izafi olabileceğini inkâr etmiyorum. Küçük bir kafeste de insan, mutlak hürriyeti elde edebilir. Dünyevi hürriyet anlayışlarını terk edip ilahi bir hürriyete, mutlak bir hürriyete kanatlanabilir. Ama kendimiz dışındaki insanlar için, bunu ileri süremeyiz. Hürriyet, bir yönüyle gayet somut bir hadisedir. Dört yanı duvarlarla çevrili bir odada, insanı, kafesteki kuşlar gibi yaşamaya zorlamak hürriyetini elinden almak demektir. Alabildiğine yürüyebilmek alabildiğine ufukları görebilmek hürriyettir! Muhip gitti. Tıpkı benim Çınaraltı’ndan Beyoğlu’na gidişim gibi gitti. “Ben gidiyorum.” dedi ve gitti. Ben kalakaldım. Peşine takılmak istedim. Olmazdı. Hürriyeti tatmak istiyordu. Ama yine dönüp gelecek biliyorum. Vazgeçemez. Beni, bizleri bırakamaz. Gelecek. Ama şimdi gitti. Tutamazdım onu. Dünyevi hürriyetin kofluğunu anlayacaktı bir gün. Ne zaman Ben anlayabildim mi ki Bu arada, gidenler de gitti. Ben yoktum, gitmişler… Ne ani oldu! Haber vermeden gittiler… Muhip gitti, girdi gecenin göbeğine; sevgililer de… Hocalarım da öldüler. Yarım kalan sohbetlerimiz, yâre verilmeye hazırlanan ama bir türlü verilemeyen çiçekler gibi soluyor… Toprak, bir insan boyu yükseldi bir yerlerde. Benim kalbimdeki tümseklerin haddi hesabı yok. Hep öldüler: Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam… Yorgunum, yaşamaktan yoruldum. Sevmekten yoruldum. Sevgililer… Sevgililer hep acı verdi bana. Direnmekten, çalışmaktan, kavgadan yoruldum artık… Ne komedidir, bizim trajedimiz!