Kendi zamanının ötesinde kurduğu hayalleri ile içinde bulunduğu yaşamın tam ortasında sıkışmış olan Emma, ihtiraslı bir kadındır. Sakin, huzurlu bir hayat arzu eden eşi Charles, onun için bir hayal kırıklığıdır. Sürekli romantik aşk hikâyeleri okuyan Emma, bunların tesirinde heyecanlı ve duygusal derinliği olan ilişkiler hayal etmektedir. Evlilikten bekledikleri gerçekleşmedikçe zamanla hayatından hoşnutsuzluk duymaya başlar. Bu öyle bir hâle gelir ki, hayatının sevmediği bütün sıradanlıklarını Charles ile özdeşleştirir ve ondan nefret eder. Devrin kadınları için evlendikten sonra özgürlüklerini ifade edecek bir seçenek bulmak zordur ve Emma da bunun için elindeki tek yola; ihanete başvurur. Emma, hem aşktan beklentisini alamamış hem de aşkı için borçlanmış biri olarak çıkmaza girer. Bu borç onu hüzünlü sonuna hazırlar. Charles’ın yanında aldığı arsenik ile çırpına çırpına hayatına son verir. “… Erkek hiç olmazsa hürdür. Sevda peşinde memleketleri gezer, engelleri aşar, en uzak yerlerin tadını alır. Bir kadın ise sonsuz bir yasak hayatı yaşar…”