Kayıp İtfaiye Arabası. Пер ВалёЧитать онлайн книгу.
Eee…
S: Bu araba ne zamandır Olofsson’da? Chevrolet yani?
M: Bilmiyorum.
S: Ama ilk tanıştığınız zaman hangi arabayı kullandığına dikkat etmiş olmalısınız?
M: Üstünde pek düşünmedim.
S: Bay Malm, siz arabalar üstünde çalıştınız bir süre, değil mi? Araba boyuyordunuz, dediğiniz gibi. Arkadaşınızın hangi arabayı kullandığını fark etmemeniz biraz tuhaf değil mi? Arabasını değiştirse dikkatinizi çekmez miydi?
M: Hayır, hiç düşünmedim. Neyse, zaten arabasını pek görmüyordum ki.
S: Bay Malm, esasında Olofsson’un o arabayı satmasına yardımcı olmayacak mıydınız?
M: Hayır.
S: Ama Olofsson’un çalıntı araç ticareti yaptığını biliyordunuz, değil mi?
M: Hayır, bunu bilmiyordum.
S: Başka sorum yok.
Martin Beck kaseti durdurdu.
“Fazla kibar bir savcı,” diyerek esnedi Kollberg.
“Evet,” dedi Rönn, “ve beceriksiz de.”
“Evet,” dedi Martin Beck. “Böylece Malm’ı serbest bıraktılar ve Gunvald onu izleme görevini üstlendi. Oloffson’a, Malm aracılığıyla ulaşmayı umuyorlardı. Malm’ın Olofsson için çalışıyor olma ihtimali çok yüksekti ancak Malm’ın yaşam standartları göz önüne alındığında, emeğinin karşılığını pek almıyordu denebilir.”
“Aynı zamanda kaportacıymış,” dedi Kollberg. “Öyle insanlar çalıntı arabalarla ilgilenirken faydalı olabilir.”
Martin Beck başıyla onayladı.
“Şu Olofsson,” dedi Rönn. “Onu yakalayamaz mıyız?”
“Hayır, hâlâ izi bulunamamış,” dedi Martin Beck. “Büyük olasılıkla Malm sorguya çekildiği sırada doğruyu söylüyordu, adam yurt dışına çıkmıştı. Elbette bir ara öyle ya da böyle ortaya çıkacaktır.”
Kollberg, sinirle yumruğunu sandalyesinin kol koyma yerine vurdu.
“Bizim Larsson’u bir türlü anlamıyorum,” dedi, Rönn’e yan yan bakarak. “Yani Malm’ı neden takip ettiğini bilmeden nasıl durabilmiş öyle.”
“Bilmesi gerekmiyordu, değil mi?” dedi Rönn. “Şimdi de gidip Gunvald’ı hırpalayayım deme.”
“Tanrı aşkına, Olofsson’u görecek mi diye gözünü dört açması gerektiğini biliyor olmalıydı. Yoksa Malm’ı takip etmenin bir manası yok.”
“Evet,” dedi Rönn sakince. “İyileştiğinde ona sorman lazım, değil mi?”
“Hıh,” dedi Kollberg.
Öyle bir gerindi ki ceketinin dikişleri gıcırdadı. “Ah, neyse,” dedi. “Şu araba olayı bizim derdimiz değil. Tanrı’ya şükürler olsun.”
7
Pazartesi öğleden sonra Benny Skacke, Cinayet Masası ekibine girdiğinden beri hayatında ilk kez sanki bir cinayeti tek başına çözmek zorunda kalacak gibi görünüyordu.
Ya da en azından bir kasıtsız cinayet davasını.
Güney polis merkezindeki odasında oturmuş, Koll-berg’in Kungsholms Caddesi’ne gitmeden önce ona verdiği bir dizi işi yapmakla meşguldü. Yani kulağı telefondaydı ve raporları ayırıp farklı dosyalara yerleştiriyordu. Bu ayırma işi ağır ilerliyordu çünkü Benny her bir raporu dosyalamadan önce dikkatlice okuyordu. Benny Skacke hırslıydı ve son derece bilinçliydi, polis okulunda cinayet soruşturmaları hakkında öğrenilecek her şeyi öğrenmiş olmasına rağmen, bu bilgilerini henüz pratiğe dökme şansı olmadığını biliyordu. Bu alandaki gizli yeteneklerini gösterme fırsatı umuduyla, kıdemli meslektaşlarının tecrübelerinden her anlamda pay almaya çalışıyordu. Yöntemlerinden biri, sıklıkla konuşmalarını dinlemekti, ki bu Kollberg’i çoktan çıldırtmıştı. Bir diğer yöntemiyse eski raporları okumaktı ve telefon çaldığında Benny tam da bunu yapıyordu.
Aynı binadaki resepsiyon masasından bir adam arıyordu.
“Burada bir adam bir cinayet ihbarında bulunmak istediğini söylüyor,” dedi, ne yapacağını bilemez bir hâlde. “Yukarı mı göndereyim, yoksa…”
“Evet, gönder,” dedi Komiser Yardımcısı Skacke aceleyle.
Ahizeyi yerine koydu ve ziyaretçisini karşılamak için koridora çıktı. Bu arada resepsiyondaki adam lafını kesmeden önce ne diyecekti acaba diye merak etti. Yoksa? Belki de, “Yoksa ona doğru düzgün bir polise gitmesini mi söyleyeyim?” Skacke hassas bir delikanlıydı.
Ziyaretçisi merdivenlerden yukarı yavaş ve kararlı adımlarla çıktı. Benny Skacke cam kapıları açtı ve yakıcı ter, idrar ve bayat alkol kokusunu alınca bir adım geri kaçtı. Adamdan önce odasına girip ona masasının önündeki sandalyeyi gösterdi. Adam hemen oturmadı, Skacke yerleşene kadar ayakta bekledi.
Skacke sandalyedeki adamı inceledi. Elli elli beş yaş aralığındaydı, boyu 1.40 ya var ya yoktu, çok zayıftı, taş çatlasın kırk beş kiloydu. Seyrek, küllü sarı saçlı, uçuk mavi gözlüydü. Yanakları ve burnu kırmızı kılcal damarlarla kaplıydı. Elleri titriyordu, sol gözü seğiriyordu. Kahverengi takım elbisesi lekeliydi, parlaktı ve içine giydiği makinede örülmüş yelek başka renk bir yünle yamalıydı. Adam alkol kokuyordu ama sarhoş görünmüyordu.
“Evet, söylemek istediğiniz bir şeyler varmış? Konu nedir?”
Adam bakışlarını ellerine indirdi. Parmaklarının arasında gergince bir sigara sarıyordu.
“İsterseniz sigara içebilirsiniz,” dedi Skacke, bir kutu kibriti masada öne iterek.
Adam kutuyu aldı, yanık sigarasını tekrar yaktı, kuru kuru ve boğazı çatlayarak öksürdü ve gözlerini kaldırdı.
“Hanımı öldürdüm,” dedi.
Benny Skacke elini not defterine uzattı, sakin ve otoriter olduğunu düşündüğü bir ses tonuyla sordu:
“Ah, evet. Nerede?”
Martin Beck ya da Kollberg’in orada olmasını dilerdi.
“Yarası mı? Kafasında.”
“Hayır, onu kastetmedim. Şu anda nerede yani?”
“Ah. Evde. Dansbanevägen 11 numara.”
“Adınız nedir?” diye sordu Skacke.
“Gottfridsson.”
Benny Skacke ismi not defterine yazdı, kollarını masaya dayayıp öne eğildi.
“Olay nasıl oldu, anlatabilir misiniz Bay Gottfridsson?”
Gottfridsson denen adam alt dudağını ısırdı.
“Şey,” dedi. “Şey, eve gittim ve başımın etini yemeye başladı, dırdır yaparak üstüme geldi. Yorgundum, cevap vermeye mecalim yoktu, ben de ona kapa çeneni dedim ama konuşmaya devam etti. Sonra birden gözüm döndü ve karım tekmeler atmaya, bas bas bağırmaya başladı. Ben de aldım kafasına vurdum da vurdum. Sonra yere düştü, biraz sonra ben korkup onu ayıltmaya çalıştım ama kalkmadı, yerde yığılıp kaldı.”
“Doktor çağırmadınız mı?”
Adam hayır anlamında başını salladı.
“Hayır,” dedi. “Öldü zannettim, o yüzden doktor getirmenin anlamı yoktu.”
Bir saniye sessizce oturdu.