Kelt masalları. Joseph JacobsЧитать онлайн книгу.
ımlayacağımız kitapları seçerken göz önüne aldığımız pek çok ölçüt var: Söz konusu kitabın yayın ilkelerimize ve çizgimize uygunluğu, daha önce dilimize çevrilmemiş olması, yayın dünyasında bir boşluğu dolduracak olması ve elbette ki bizi heyecanlandırması.
2018 yılı için yayın programımızı şekillendirirken bir Japon masalları seçkisiyle karşılaştığımızda ölçütlerimizin hepsine ziyadesiyle uyduğunu fark ettik ve hemen bir masal dizisi çalışmalarına başladık.
Dizi için öncelikle Japonya, Hindistan ve Rusya’yı seçmiştik. Sonrasında diziye nasıl yön vereceğimiz ve hangi kültürlerle devam edeceğimizi uzun uzun tartıştık ve kendi ülkemizle devam etmeye karar verdik. Türk Masalları’nın ardından Norveç Masalları, Kore Masalları, Çingene Masalları ve Eskimo Masalları’nı okurlarımızla buluşturduk. Sırada Kelt Masalları var.
Yayımlayacağımız versiyonu bulmaya çalışırken pek çok masal seçkisini inceledik ve en sonunda içimize en çok sinen, okurken en çok keyif aldığımız ve okuyuculara ulaştırmayı en çok istediklerimizi belirledik. Bolca araştırma içeren çeviri ve düzelti sürecinin ardından bu kez “Bu masalları en iyi yansıtan kapak nasıl olmalı?” sorusunun peşine düştük. Bu kültürlerin en önemli figürlerinin kapakta bulunmasını istedik. Uzun bir hazırlık süreci ve pek çok denemenin ardından hayalimizdeki kapaklara ulaştık.
Masal, sözlü anonim halk edebiyatıdır. Anlatı yoluyla nesilden nesle ulaşmış, nihayetinde de bir yazar tarafından yazıya dökülerek kalıcı hâle gelmiştir. Her ne kadar masal kahramanları ve yaratıkları doğaüstü, masallardaki olaylar ise gerçekdışı olsa da, masalların o toplumun bir yansıması olduğu yadsınamaz bir gerçektir. Öyle ki her ülkenin masalları tıpkı kültürleri gibi diğerlerinden tamamen farklıdır. Bizim seçkimizdeki ülkelerde olduğu gibi. Kimisinin ana teması dostlukken diğerininki korku ve ölüm olabiliyor. Fakat bir zamanlar hiçbir teknolojik ürünün olmadığını düşünürsek, masalların toplumların sosyal hayatlarında ne kadar önemli bir boşluğu doldurduğunu tahmin etmek zor değil.
Connla ve Genç Peri Kızı
Ateş Saçlı Connla, Yüz Savaş Galibi Conn’un oğluydu. Bir gün Usna Tepesi’nde babasıyla birlikteyken tuhaf elbiseler içindeki genç bir kızın kendisine doğru geldiğini gördü.
“Nereden geliyorsun genç kız?” diye sordu Connla.
“Ebedi Yaşam Düzlükleri’nden geliyorum,” dedi kız, “Orada ne ölüm vardır ne de günah. Orada her günümüz bayramdır, neşelenmek için kimseye ihtiyaç duymayız. Zevk içinde yaşarız, hiç sorunumuz yoktur. Evlerimiz, yuvarlak yeşil tepelerin üstünde olduğundan insanlar bize Tepe Halkı derler.”
Kral ve beraberindekiler, bir ses duydukları halde kimseyi göremedikleri için meraklanmışlardı. Çünkü Connla hariç hiçbiri Genç Peri Kızı’nı göremiyordu.
“Kimle konuşuyorsun oğlum?” diye sordu Kral Conn.
O esnada genç kız cevap verdi: “Connla, ne ölümün ne de yaşlılığın uğrayacağı genç bir peri kızı ile konuşuyor. Connla’yı seviyorum ve onu, Boadag’ın hükümdarlığı süresince hiçbir dert ve keder görmeyen Sefa Düzlüğü Moy Mell’e çağırıyorum. Lütfen, bir şafak gibi canlı sarı tenin ve kırmızı saçlarınla bana eşlik et Connla. Orada seni, zarif yüzünü ve asil karakterini şereflendirmek için, bir peri tacı bekliyor. Gel ve kıyamet gününe kadar ne zarafetin ne de gençliğin solsun.”
Kral, genç kızın söylediklerinden ürkmüştü, çünkü onu duyabildiği halde göremiyordu; bu yüzden Coran isimli druidini1 çağırdı.
“Birçok büyünün ustası Coran, yardımına ihtiyacım var,” dedi. “Bu, benim yeteneğimi ve bilgeliğimi aşan bir vazife; öyle ki krallığı devraldığımdan beri böylesiyle karşılaşmadım. Görünmez bir genç kız bizimle konuştu ve gücü ile biricik güzel oğlumu benden alacak. Eğer yardım etmezsen bu kadın hile ve büyüyle çocuğumu benden çalacak.”
Bunun üzerine Druid Coran ileri atıldı ve genç kızın sesinin geldiği noktaya doğru büyülerini yaptı. Artık kızın sesini duyan yoktu, Connla bile kızı göremiyordu. Ancak Druid’in güçlü büyüsü sebebiyle yok olmadan önce genç kız, Connla’ya bir elma fırlatabilmişti.
Connla, o günün ardından neredeyse bir ay boyunca o elma dışında bir şeyi ne yedi ne de içti. Connla elmayı yedikçe elma tekrar büyüyor ve hep bir bütün olarak kalıyordu. Bu süre boyunca, gördüğü genç kıza karşı güçlü bir özlem ve arzu duymaya başladı.
Connla, bir aylık bekleyişin son gününde, kral olan babasıyla birlikte Arcomin Düzlüğü’ndeyken genç kızı tekrar gördü ve kız Connla’yla tekrar konuştu.
“Connla’nın ölümlüler arasında ölümü beklediği bu yer gerçekten muhteşem bir yer. Ancak artık yaşamın halkı, yani ebedi yaşayanlar, seni Sefa Düzlüğü Moy Mell’e gelmen için davet ediyorlar ve hatta yalvarıyorlar, çünkü seni tanımak ve değerli insanların bulunduğu evlerinde görmek istiyorlar.”
Kral Conn, genç kızın sesini duyunca yüksek bir sesle adamlarına seslendi:
“Çabuk Druid Coran’ı çağırın, belli ki kız tekrar konuşma gücüne kavuşmuş.”
O sırada genç kız, “Ah, yüz savaşta savaşmış yüce Conn, Druid’in gücü hoş karşılanmıyor; nezih insanlarla dolu yüce topraklardaki itibarı iyi değil. Adalet geldiğinde, yalancı kara iblisin dudaklarından dökülen Druid’in büyülerini ortadan kaldıracak,” dedi.
O zaman kral fark etti ki genç kız geldiğinden beri oğlu Connla kimseye tek kelime dahi etmemişti. Bu yüzden Yüz Savaş Galibi Conn, “Bu kadının söyledikleriyle ilgileniyor musun oğlum?” diye sordu.
“Bu benim için de zor,” dedi Connla. “Kendi halkımı her şeyin üstüne koyuyorum; ama gelin görün ki genç kıza olan arzum beni günden güne sarıyor.”
Genç kız bunu duyunca “Okyanusun dalgaları bile arzunun dalgaları kadar güçlü değildir. Benimle birlikte su üzerinde süzülen parıltılı kristal kayığıma gel. Çok geçmeden Boadag’ın topraklarına varırız. Biliyorum parlak güneş batıyor, ancak ne kadar uzakta olursa olsun karanlıktan önce oraya ulaşabiliriz. Ayrıca seyahate değer başka bir yer daha var. Orası öyle bir yer ki onu arayana sevinç verir. Orada yalnızca eşler ve genç kızlar yaşar. Eğer istersen orayı buluruz; böylece keyif içinde, baş başa orada yaşayabiliriz,” diye cevap verdi.
Genç kız konuşmasını bitirince Ateş Saçlı Connla, beraberindekilerden koşarak ayrıldı ve su üzerinde süzülen parıltılı kristal kayığa doğru koştu. Sonra, kral ve maiyeti, kayığın pırıl pırıl deniz üzerinde batan güneşe doğru yol alışını izlediler. Kayık nihayet gözlerden kaybolana kadar uzaklaştıkça uzaklaştı. Connla ve genç peri kızı ise yollarına devam ettiler ve bir daha hiç gözükmediler. Kimse de nereden geldiklerini bilmedi.
Kanaryaotu Tarlası
Hasat zamanının güzel bir gününde ki sözkonusu gün herkesin bildiği gibi yılın en iyi bayram günlerinden biri olan Meryem Ana Yortusu’ydu, Tom Fitzpatrick toprak zeminde geziniyordu ve çitin güneşli kısmına doğru yürüyordu. Birden çitin önünde bir çeşit çıtırtı duydu. “Olur şey değil,” dedi Tom, “Sezonun bu zamanı, taşkuşlarının ötmesi için çok geç değil mi?” Bu sebeple dikkat çekmeden, parmakuçlarında ilerleyerek sesi çıkaran şeyin ne olduğunu görmeye çalıştı. Acaba tahmini doğru muydu? Ses durdu, ancak Tom çalılıkların arasından keskin gözleriyle baktığında gördüğü şey, çitin kenarında duran ve aşağı yukarı beş litre içkiyle dolu kahverengi testiden başka bir şey değildi; yanında da kenarları kalkık katlanmış şapkası ve önünde asılı deri önlüğüyle mini minnacık yaşlı bir adam duruyordu. Küçük adam tahta bir oturak çıkardı ve üstüne çıktı, küçük tahta maşrapasını testinin içine daldırıp dolu bir halde çıkardı; sonra bu maşrapayı oturağın hemen kenarına koyup çitin altına oturdu ve tam kendisine uygun olan ayakkabısına bir topuk çakmak için çalışmaya başladı. “Şaşılacak şey,” dedi Tom kendi kendine, “Leprikonları hep duyardım, aslını söylemek gerekirse hiçbir zaman onların varlığına inanmadım, ancak gel gör ki bir tanesi tam karşımda duruyor. Eğer bu şansı değerlendirirsem zengin
1
Kelt topluluklarında bulunan bir rahip sınıfı. (ç.n.)