Dorian Gray’in Portresi. Оскар УайльдЧитать онлайн книгу.
diye karşılık verdi. “Artık çok değerli teyzenize veda etmeliyim. Athenaeum Oteli’nde beni bekliyorlar. Orada şu an uyku saatimiz.”
“Hepinizin de mi Bay Erskine?”
“Kırkımızın da, kırk sandalyede. Bir İngiliz edebiyat akademisi için prova yapıyoruz.”
Lord Henry güldü ve ayağa kalktı. “Ben parka gidiyorum!” diye bağırdı.
Kapıdan çıkarken, Dorian Gray onun koluna dokundu. “Sizinle gelmeme müsaade edin.” diye fısıldadı.
Lord Henry “Ama sizin Basil Hallward’a onu görmeye gideceğinize söz verdiğinizi sanıyordum.” diye karşılık verdi.
“Sizinle gelmeyi yeğlerim; evet, sizinle gelmem gerektiğine inanıyorum. Müsaade edin. Ayrıca yol boyunca benimle konuşacağınıza söz verin. Kimse sizin kadar güzel konuşmuyor.”
Lord Henry gülerek “Ah! Bugün için yeterince konuştum.” dedi. “Şimdi tek istediğim hayatı seyretmektir. Siz de gelip benimle birlikte seyredebilirsiniz, eğer dilerseniz.”
4. BÖLÜM
Bir ay sonra, bir ikindi vakti Dorian Gray, Lord Henry’nin Mayfair’deki evinin kütüphanesindeki gösterişli bir koltuğa kurulmuştu. Zeytin rengi uzun meşe kaplama panelleri, krem rengi frizleri ve kabartmalı alçı işleme tavanı, uzun saçaklı, üzerindeki ipek Acem kilimleri ile kiremit rengi keçe halısıyla, bu odanın kendine özgü oldukça etkileyici bir havası vardı. Atlas ağacından yapılmış küçük bir masanın üzerinde bir Clodion heykelciği duruyordu ve onun yanında ise Clovis Eve tarafından Valois’lı Margaret6 için ciltlenmiş ve üzeri kraliçenin arması için seçtiği yaldızlı papatyalarla süslenmiş Les Cent Nouvelles’in bir nüshası yer alıyordu. Şömine rafı üzerinde birkaç tane büyük, mavi Çin vazosu ve renkli laleler diziliydi, pencerenin küçük, kurşuni çerçevelerinden içeri Londra’ya özgü bir yaz gününün şeftali rengi ışıkları süzülüyordu.
Lord Henry daha gelmemişti. Prensip gereği -ki bu prensibe göre dakiklik zaman hırsızlığı ile aynı şeydi- her zaman geç kalırdı. Bitkin parmaklarıyla, kitap sandıklarından birinde bulduğu Manon Lescaut’nın özenle süslenmiş resimli bir baskısının sayfalarını çevirmekte olan gencin yüzü asıktı. Louis Quatorze marka saatten muntazam bir tekdüzelikle çıkan sesler onu rahatsız etmişti. Bir veya iki kez kalkıp gitmeyi düşündü.
En sonunda dışarıdan gelen bir ayak sesi duydu ve kapı açıldı. “Ne kadar da geciktin Harry!” diye homurdandı.
Tiz bir sesle “Korkarım Harry demeyecektiniz, Bay Gray.” diye karşılık verdi.
Hemen bakışlarını çevirdi ve ayağa kalktı. “Affedesiniz. Sanmıştım ki…”
“Eşimin geldiğini sanmıştınız. Fakat sadece hanımı burada. Kendimi tanıtmama müsaade edin. Ben sizi fotoğraflarınız sayesinde gayet iyi tanıyorum. Zannedersem eşimde onlardan on yedi tane filan var.”
“On yedi değildir, Leydi Henry?”
“Peki, on sekiz olsun o hâlde. Ayrıca geçen akşam operada sizi onun yanında gördüm.” Kadınının yüzünde gergin bir gülümseme vardı ve “Beni sakın unutma!” ifadesini taşıyan, müphem bakışlarıyla genç adamı izliyordu. Kıyafetleri her daim sanki öfkeyle tasarlanmış ve zorla giydirilmiş gibi görünen bu kadın, meraklı bir mizaca sahipti. Her zaman birilerine âşık olur ve tutkuları asla karşılık bulamadığı için hep kendi kuruntularıyla kalırdı. Sürekli güzel görünmeye çalışır ama sadece pasaklı olmayı başarırdı. Adı Victoria’ydı ve kilise ziyaretleri hususunda çok takıntılıydı.
“Sanırım Lohengrin Operası’ndan bahsediyorsunuz Leydi Henry?”
“Evet, pek değerli Lohengrin’deydi. Wagner’in müziklerini diğer herkesten daha çok severim. Müziğin sesi o kadar yüksek oluyor ki, diğer insanlar söylediklerinizi duymadan tüm etkinlik boyunca konuşabiliyorsunuz. Bence bu muhteşem bir avantaj, sizce de öyle değil mi Bay Gray?”
Kadın ince dudaklarından aynı kısa ve keskin tonda bir kahkaha attı ve parmaklarıyla kaplumbağa kabuğu saplı uzun zarf bıçağıyla oynamaya başladı.
Dorian gülerek başını salladı:
“Korkarım ben böyle düşünmüyorum Leydi Henry. Ben müzik esnasında asla konuşmam; en azından iyi müzik çalınırken. Şayet kötü müzik çalınırsa o müziği muhabbetle bastırmak elbette insanın boynunun borcudur.”
“Ah! Bu Harry’nin fikirlerinden birisi, öyle değil mi Bay Gray? Harry’nin fikirlerini, onun arkadaşlarının ağzından çok sık duyarım. Bu fikirlerden sadece bu şekilde haberdar oluyorum. Ancak iyi müzikten hoşlanmadığımı düşünmemelisiniz. İyi müziğe hayranımdır, ama ondan korkarım da aynı zamanda. Beni çok duygusallaştırır. Oldum olası piyanistlere âdeta taparım; Harry’nin söylediğine göre bazen ikisine birden. Fakat hangi vasıfları beni bu hâle sokuyor bilmiyorum. Belki de ecnebi kökenli oldukları içindir. Nitekim hepsi öyle, değil mi? Hatta İngiltere’de doğanlar bile bir süre sonra ecnebileşiyorlar, değil mi? Gerçekten çok akıllılar ve sanat için övünç kaynağıdırlar. Sanatı tüm dünyaya ait kılıyorlar? Daha önce hiçbir partime katılmamıştınız değil mi Bay Gray? Mutlaka gelmelisiniz. Orkidelere bütçem yetmiyor fakat ecnebilerden paramı esirgemiyorum. İnsanın evini gerçekten renklendiriyorlar. İşte Harry de geldi! Harry, sana bir şey sormak için geldim buraya; sorumu unuttum ve burada Bay Gray’e rastladım. Müzik hakkında çok hoş bir sohbet ettik. Aynı fikirleri paylaşıyormuşuz. Hayır, sanırım fikirlerimiz hiç uyuşmuyor. Ancak kendisi oldukça kibardı. Onu gördüğüme çok memnun oldum.”
Hilal şeklindeki, koyu renkli kaşlarını kaldırıp her ikisine birden memnun bir tebessümle bakarak, “Çok etkilendim sevgilim, gerçekten etkilendim.” dedi Lord Henry. “Geciktiğim için çok üzgünüm Dorian. Eski bir sırma parçası bulmak için Wardour Caddesi’ne gittim ve orada saatlerce pazarlık etmek zorunda kaldım. Bugünlerde insanlar her şeyin ücretini çok iyi biliyor ancak hiçbir şeyin kıymetini bilmiyorlar.”
Komik ve apansız gülümsemesiyle ortamdaki tuhaf sessizliği bozarak “Korkarım gitmem gerek!” diye bağırdı Leydi Henry. “Araba gezintisinde düşese eşlik edeceğime söz verdim. Hoşça kalın Bay Gray. Hoşça kal Harry. Sanırım akşam yemeğini dışarıda yiyeceksin? Ki ben de öyle yapacağım. Belki seninle Leydi Thornbury’nin evinde görüşürüz.”
Lord Henry, tüm gece yağmurda kalmış bir cennet kuşu edasıyla süzülerek odadan ayrılan ve geride frangipani çiçeği parfümünün egzotik kokusunu bırakan kadının arkasından kapıyı kapatırken “Belki de sevgilim.” dedi. Sonra bir sigara yakıp kendini kanepeye attı.
Birkaç nefes çektikten sonra “Saman sarısı saçları olan bir kadınla asla evlenme Dorian.” dedi.
“Neden Harry?”
“Çünkü çok hassas olurlar.”
“Ama ben hassas insanları severim.”
“En iyisi sen hiç evlenme Dorian. Erkekler, yorgun düştükleri, kadınlar ise meraklı oldukları için evlenirler. Her iki taraf da hayal kırıklığına uğrar.”
“Evlenmemin pek muhtemel olduğunu düşünmüyorum Harry. Evlenemeyecek kadar âşığım. Bu da senin aforizmalarından birisi. Söylediğin her şey gibi bunu da hayata geçiriyorum.”
Lord Henry, kısa bir duraksamanın ardından “Kime âşıksın?” diye sordu.
Yüzü kızaran Dorian Gray, “Bir aktrise.” dedi.
Lord Henry omuzlarını silkti:
“Bu,
6
1553-1615 arasında yaşayan Fransa kraliçesi. (ç.n.)