Selahaddin - İslam’ın Birleştirici Gücü Kudretli Sultan. Stanley Lane-PooleЧитать онлайн книгу.
kasabalarını bir bir ele geçirdi ve Arapların “Kılıç kâğıttan daha iyi bir senettir.” sözüne uygun olarak burayı kuşatmaya başladı. Oysaki amacı Diyarbakır değildi; gözlerini başka yöne dikmişti ve Doğulu vakanüvisin dediği gibi “Edessa’ya duyduğu arzuyu gizlemek için Diyarbakır’la oynadı.”
Eski rakibi Courtenay’li Joscelin piskoposlarca yönetilen o ünlü tatlı su şehri Callirhoe’yi elinde tuttuğu sürece Zengi ona yaklaşmaya cesaret edemedi. Kaygılı kont Diyarbakır ve Suriye’de terör estirmişti; Müslüman tarihçinin dediği gibi “inançsızlar arasında bir şeytan”dı o ve Edessa, Hristiyan devletinin en güçlü ileri karakolu olmuştu. Fakat Joscelin ölmüştü ve çok farklı ikinci bir Joscelin tahta geçmişti. Babası gibi Valiant II. Joscelin de Tilbeşar’daki (Turbessel) iktasının rahatlığını, tepelik ülkesinde çekeceği sıkıntılara -ama yalnızca birbirini tutmaz dürtüleri, miskinliği ve zevk düşkünü olduğu için- tercih etmiş ve Zengi’nin Diyarbakır’ı göstermelik kuşatması, kontun şirin Suriye kentine gitmeye karar vermesi için yetmişti. Latin takipçileri de onu seve seve izlemişlerdi ve böylece Edessa, korunmak için maaşları genelde bir iki yıl geç ödenen paralı askerlere güvenen, eli silah tutmayan “barışçıl adamların”, Keldani ve Ermeni tacirlerinin ellerine kalmıştı. Böylesi savunucularla en yılmaz surlar bile bir işe yaramazdı.
Şehir, hükümdarı ve seçilmiş haçlı şövalyeleri tarafından başıboş bırakılınca Zengi’nin beklediği fırsat karşısına çıkmış oldu; Diyarbakır üzerindeki kuşatmayı derhâl kaldırıp geniş bir orduyla Edessa üzerine yürüdü. Böyle gelin gibi bir şehri yıpratmak istemediğinden öncelikle garnizona “teslim ol” çağrısı yaptı fakat teklifi reddedildi. Baalbek’in akıbetini şüphesiz unutmadan Kur’an’a danışıp uygun bir kehanet bulması üzerine kuşatma emrini verdi. Mancınıklar ve becerikli lağımcılar getirmişti; mühendislerin girişlerini bombardımanlar ve sürekli saldırılarla gizledi; ta ki kuşatılanlar Kur’an’ın sözlerini hatırlayana kadar: “Bu engin dünya onlara dar geldi.”44 Bir Arap şair ona şunu söyledi:
Sürer atlıları dalga dalga önünde
Ezip geçerler yeri estirdikleri tufanla
Sesi kesilir düşmanın mızraklarını duyunca böğründe
Dilleri pembeleşir kanla
Güzelliği gece gibi kara
Ama çehresinde parlar ayla
İsteyince merhametlidir
Ama çetin savaşta asla
Malikiyle kalp kalbedir
Ve kudretiyle kol kola onunla. 45
Boş yere üst üste yapılan atakların ardından mühendisler nihayet yanan çıralarla dolu mayınlarını surlara yanaştırdılar. Zengi hendekleri bizzat kontrol etti ve sonra “Sabaha benimle Edessa’ya yürümeyecek olan kimse bu gece benimle içmesin!” dedi.
Bir ay süren kuşatmanın ardından neredeyse yedi metre genişliğinde bir oyuk açıldı duvarda ve Türkmen birlikleri bu vefakâr şehre akın ettiler (23 Aralık 1144). Zafer sarhoşluğuyla deliye dönmüş, Edessa’nın hükümdarlarının Müslümanlara kusturduğu tonlarca kanın intikamını almak için yanıp tutuşuyorlardı. Baldwin ve Joscelin’in şövalyelerinin kırsal kesimde yağma ve yangınlarla saçtıkları dehşetin, baskın ve katliamların intikamını etrafı kana bulayarak alma zamanıydı şimdi. İlk hışımla hiçbir şeyi ayırt etmediler; “dulları ve yabancıları öldürdüler ve yetimleri ölüme terk ettiler”; haçlar ters çevrildi, keşişler ve rahipler kesildi, her şey yok edilip ayaklar altında ezildi; yalnızca ceylanlar kadar güzel kızları, köle olabilecek gençleri ve tacirlerin hazinelerini bıraktılar. Acımak yoktu fakat Kur’an’da bunun gibi haklı cezalandırmalar resmedilmemiş mi? “Rabb’inizin günahkâr şehirlerin üzerine indirdiği eli o kadar ağırdır ki emin olun, hükmü ölümcül ve korkunç olacaktır.”46
Sonra şehre Zengi girdi ve şehrin güzelliği ve ihtişamı karşısında şaşkına dönüp kendi eliyle bu kadar ızdırap çekmiş olmasından dolayı müteessir oldu. Askerlerinin bu yok edici hırsını durdurarak esirlerini serbest bırakmalarını, gençleri ve güzeller güzeli kızları azat etmelerini ve aldıkları hazine ve malları geri vermelerini sağladı; şehir eski refahına kavuşabilir diye burada yaşayanları, onlardan geri kalanları, eski durumlarına getirip evlerine yerleştirdi ve başlattığı zarar ziyanı telafi edebilmek için elinden geleni ardına koymadı.
Edessa bir Arap tarihçinin sözleriyle “fetihlerin fethiydi”: Latin Krallığı’nın en sağlam kirişi çökmüştü; Suruç ve bu muhteşem şehre bağlı diğer bölgeler anında teslim oldu, böylelikle Fırat Vadisi en sonunda kâfirlerin baskısından kurtarılmış oldu. “Hakkın geldiği ve batılın ortadan kaybolduğu”47 baştan başa tüm ülkeye ilan edildi çünkü İslam kazanmıştı. Kazanılan zafer tüm halkın dilindeydi, insanlar bu inanılmaz olayın mucizelerini konuşmaktan zevk alıyordu. Uzakta, kapandığı hücresinde çile çeken mübarek bir adam bir gün neşeyle şekil değiştirmiş bir yüz ifadesiyle halvethanesinden çıktı ve “Bir kardeşim bana Zengi’nin bugün Edessa’yı aldığını söyledi.” dedi. Bir zaman sonra kuşatmada savaşmış adamlardan bazıları çilehanesine gelme fırsatı buldu: “Hocam…” dediler, “seni kale duvarı üzerinde ‘Allahu Ekber’ diyerek savaş naraları atarken gördüğümüzde zafer kazanacağımızı anlamıştık.” Eren, Edessa’da olduğunu reddettiği hâlde hepsi onu surların üzerinde gördüklerine samimiyetle yemin ettiler. Bundan daha da ilginci Palermo’daki mütedeyyin Müslüman pirin, Sicilya Kralı Roger’ın birliklerinin Sarazenler karşısında yakın zamanda kazandığı başarıdan sonra böbürlenerek sorduğu “Peygamberiniz neredeydi? İnançlı kullarına yardıma gelmediğine göre?..” sorusu üzerine ettiği sözlerdi: “Edessa’nın fethedilmesine yardım ediyordu!” Saraydakiler kahkahaya boğulmuştu fakat kral onları sert biçimde susturdu; bu sözler onu garip bir şekilde etkilemişti. Kısa zaman sonra çok net bir açıklama alacaklardı.48
Büyük atabey parlak zaferinin keyfini pek uzun süre yaşayamadı. Sonraki iki yıl yeni bölgeleri düzene sokmakla geçti çünkü Musul’a bir daha dönmedi. Suriye imparatorluğu tasarılarını sürdürmek adına 1146’da Fırat’ın çok yakınındaki Caber Kalesi’ni bilfiil kuşatması sırasında, bir gece şarabın da etkisiyle uyurken kölelerinden bazıları çadırına sızmış ve geri kalanları içiyordu ki çıkardıkları gürültüler Zengi’yi uyandırdı. Zengi bu adamları güzel bir haşladıktan sonra yeniden uykuya daldı. Öyle görünüyor ki adamlar sabah alacakları kesin olan cezadan korkmuşlardı ancak atabey o kadar zalim bir hükümdardı ki onları umutsuzluğa sürüklemek için, kuşatılan kalenin yöneticisi kan parası önermemiş olsaydı bile pek fazla bir şeye gerek yoktu. Cesaretlerini toplayıp onu kalbinden bıçakladılar. Son darbeyi hadım Yaran-kaş indirdi ve üçü de arkalarını dönüp kaleden kaçtılar. Alarm verildiğinde büyük emîr ölümün eşiğindeydi. Orada olan bir kişi efendisini hâlen nefes alırken nasıl bulduğunu anlatıyor:
“Beni görünce ona son darbeyi indirmeye geldiğimi sandı ve aman dilercesine zavallı parmağını havaya kaldırdı. Duruverdim. ‘Efendim bunu kim yaptı?’ diye bağırdım ama cevap vermeye takati yoktu ve o anda son nefesini verdi.” (14 Eylül 1146)49
“Emîrlerin Kralı”, “İmanın Kılavuzu” İmadeddin Zengi, atmış iki
44
Kur’an, ix, 119.
45
İbnü’l Esir, “Atabeyler”, 121
46
Kur’an, xi, 104.
47
Kur’an, xvii, 83
48
İbnü’l Esir, “Atabeyler”, 124,125
49
İbnü’l Esir, “Atabeyler”, 132.