Boğulmamak İçin. Джордж ОруэллЧитать онлайн книгу.
düşündün!”
“Hayır, düşünmedim!”
“Evet, düşündün! Sen evde kalacaksın. Peşimizde uğursuz çoluk çocuk dolansın istemiyoruz.”
Joe “uğursuz” kelimesini yeni öğrenmişti ve sürekli kullanıyordu. Babam bir keresinde bu kelimeyi kullandığını duymuş ve onu öldüresiye döveceğine yemin etmişti ama her zamanki gibi öyle bir şey yapmamıştı. Kahvaltıdan sonra Joe sırtında çantası, başında Gramer Okulu şapkasıyla bisikletine binip yola çıktı. Her okulu astığında yaptığı gibi beş dakika erken çıkmıştı. Howlett Ana’nın okuluna gitme vaktim geldiğinde gizlice çıkıp bölmelerin arkasındaki şeritte saklandım. Çetenin Mill Çiftliği’ndeki gölete gittiğini biliyordum ve beni öldürseler bile onları takip edecektim. Muhtemelen bana sopa çekeceklerdi ve muhtemelen akşam yemeği yememe izin verilmeyecekti, sonra annem okulu astığımı anlayacak ve ben bir sopa daha yiyecektim ama umurumda değildi. Çeteyle balığa çıkmak için can atıyordum sadece. Aslında ben de kurnazın tekiydim. Joe’ya etrafta bir tur atıp Mill Çiftliği’ne gidecek kadar zaman tanıdım, sonra çizgi boyunca takip edip çitin uzak tarafındaki çayırların etrafından dolaştım, çeteye yakalanmadan gölete ulaşmaya çalışıyordum. Harika bir haziran sabahıydı. Düğün çiçekleri dizlerimi geçecek kadar uzamıştı. Karaağaçların tepelerini kıpırdatan bir rüzgâr vardı ve yapraklar büyük yeşil bulutlar gibi ipeksi yumuşaklıkta ve zengindi. Saat sabahın dokuzuydu ve ben sekiz yaşındaydım, yaz havası her yanımı sarmıştı, yaban güllerinin hâlâ çiçek açtığı yerde büyük karışık çitler ve tepelerinde yumuşak beyaz bulut parçaları sürükleniyordu, ilerideki alçak tepeler ve ormanın loş mavi kütleleri Yukarı Binfield’i çevreliyordu. Ama bunlar benim zerre kadar umurumda değildi. Benim tek düşündüğüm yeşil gölet, sazan balığı, çengeller, olta takımı ve ekmek hamuruydu. Sanki onlar cennetteydi ve benim onların yanına gitmem gerekiyordu. Şimdilik onlara gizlice yaklaşmayı başarmıştım, dört kişilerdi; Joe, Sid Lovegrove, çırak çocuk ve bir esnafın oğlu, ismi Harry Barnes’ti galiba.
Joe bir an arkasını döndü ve beni gördü. “Tanrı’m!” dedi. “Çocuk gelmiş.” Kavga başlatacak vahşi bir kedi gibi üstüme yürüdü. “Sana ne demiştim ben? ‘Emen eve geri dön!”
Joe ve ben heyecanlanınca h harfini yutardık. Bir adım geri attım.
“ ‘Ayır gitmiyorum.”
“Evet gidiyorsun.”
“Kulağını çek onun Joe.” dedi Said. “Başımıza bela olacak çocuk istemiyoruz burada.”
“ ‘Emen dönüyor musun, dönmüyor musun?” dedi Joe.
“Dönmüyorum.”
“Bittin, oğlum bittin!”
Sonra üstüme gelmeye başladı. Ve bir an sonra beni kovalamaya başlamıştı, önde ben arkada o, daireler çiziyorduk. Birazdan beni yakalamış ve yere yatırmıştı, üstüme çöküp kulaklarımı çevirmeye başladı bu, onun en sevdiği işkence biçimiydi ve ben buna dayanamıyordum. Artık hıçkıra hıçkıra ağlamaya başlamıştım ama hâlâ vazgeçmiyor ve eve gideceğimin sözünü vermiyordum. Orada kalmak ve çeteyle birlikte balığa çıkmak istiyordum. Sonra bir anda benim tarafıma geçtiler ve Joe’ya yakamı bırakmasını, istiyorsam kalabileceğimi söylediler. Böylece onlarla kaldım.
Diğerlerinde kancalar, oltalar, şamandıralar ve bir bez parçası içinde ekmek hamuru vardı, herkes kendi için göletin köşesindeki ağaçtan söğüt anahtarı kesti. Çiftlik evi sadece iki yüz metre ötedeydi ve gözden uzak durmak zorundaydık çünkü yaşlı Brewer, balık tutulmasına çok karşıydı. Onun için değişen bir şey yoktu aslında, göleti ineklerini sulamak için kullanıyordu ama çocuklardan nefret ediyordu. Diğerleri beni hâlâ kıskanıyordu ve sürekli altı üstü bir çocuk olduğumu, ele ayağa dolaşmamam gerektiğini ve balık tutmak konusunda hiçbir şey bilmediğimi hatırlatıp duruyorlardı. O kadar gürültü yapıyormuşum ki balıkların yarısını kaçırmışım, oysa oradakilerin çoğundan daha sessizdim. Sonunda beni yanlarına oturtmayıp göletin gölgenin daha az olduğu daha sığ bir tarafına gönderdiler. Benim gibi bir çocuğun su sıçratıp balıkları korkutacağından emin olduklarını söylediler. Göletin çürümüş bir tarafıydı, normal şartlarda bir balığın gelemeyeceği bir bölüm. Bunu biliyordum. Bir tür içgüdüyle balıkların nerede yatacağını biliyor gibiydim. Olsun, sonunda balık tutuyordum. Elimde oltayla çimde oturuyordum, etrafımda sinekler vızıldıyordu ve yabani nanenin kokusu bayıltıcıydı. Yeşil suyun üstündeki kırmızı pervane tahtasını izliyordum ve her ne kadar yüzüm kirle karışmış gözyaşı lekeleriyle dolu olsa da bir kalaycı kadar mutluydum.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте эту книгу целиком, купив полную легальную версию на Литрес.
Безопасно оплатить книгу можно банковской картой Visa, MasterCard, Maestro, со счета мобильного телефона, с платежного терминала, в салоне МТС или Связной, через PayPal, WebMoney, Яндекс.Деньги, QIWI Кошелек, бонусными картами или другим удобным Вам способом.