Kızıl Damga. Натаниель ГоторнЧитать онлайн книгу.
tıpkı koleranın yol açtığı çırpınmaları gibi ona kısa süreliğine işkence ederek ölüme götüren-nihayet ve uzun bir süre sonunda bazı yaşanılan mutlu tesadüfler sayesinde görevine iade edileceğidir. Bu inanç ise her şeyden çok üstlenmeyi hayal edebileceği herhangi bir girişimin özüne ve ulaşılabilirliğine zarar verir. Bir süre sonra amcasının güçlü kolları onu düşmüş olduğu yerden kaldırıp, destekleyecekse bu adam kendini çamurdan çıkarmak için neden bu kadar perişan etsin ki? Neden böyle bir adam, kısa bir süre sonra amcasının cebinden çıkacak bir miktar parıltılı madenî parayla mutlu olacakken yaşamını idame ettirmek için burada çalışsın ya da Kaliforniya’da altın aramaya gitsin ki? Ne yazık ki, böylesine zavallı birinin bu tür bir hastalığı kapması için memuriyeti bu kadar süreliğine de olsa tatmasının yeterli olduğunu gözlemlemek üzücüydü. Sam Amca’nın altınının -yani burada saygıdeğer yaşlı bir beyefendiye elbette saygısızlık etmek istemem ama- bu bağlamda, şeytanın payına düşen büyülü etkiye sahip olduğu yadsınamazdı. Kim ona dokunursa kendine çok iyi bakmalıydı, yoksa ruhuna olmasa bile, daha iyi niteliklerinin çoğunu içeren, sağlam gücü, cesareti, sebatlığı, dürüstlüğü, kendine güvenmesi ve sahip olduğu erkeksi tüm özelliklerinin üzerine bu şeytanın yapacağı pazarlığın aleyhine sonuçlandığını açıkça görecekti.
Beni gerçekten de nasıl iyi bir gelecek bekliyordu böyle! Elbette müfettişin, bu durumdan ders çıkarmasında ya da ne göreve devam etmesi ne de işten ayrılmak yoluyla her şeyi tamamen geri alabileceğini kabullenmesinden değildi bu. Yine de benim düşüncelerim çok rahatlatıcı değildi. Sürekli olarak zihnimde hangi zavallı özelliklerimin gittiğini ve geri kalanının da çoktan ne derece zarar verdiğini keşfetmek için düşüncelerle boğuştuğumdan melankolikleşmeye ve huzursuzlaşmaya başlamıştım. Gümrük Dairesinde daha ne kadar süre kalabilirsem, hayatımı bir insan gibi ne kadar sürdürebileceğimi hesaplamaya çalışıyordum. Gerçeği itiraf etmek, benim en büyük endişemdi; çünkü benim gibi sessiz bir bireyi işten çıkarmak gibi bir politika gütmeyeceklerinin farkındaydım ve istifa etmek de bir kamu görevlisinin doğasına kesinlikle ters olduğu ve bugüne kadar hiç yapılmadığı için, müfettişlik yaparak saçlarım ağarıp yaşlanana kadar, tıpkı eski müfettiş gibi başka bir hayvana dönüşme ihtimalim yüksekti. Benden önceki o çok saygıdeğer dostumun kaderi gibi, memuriyet hayatının sıradanlığında uzun yıllar çalışarak akşam yemeği saatini günün merkezine yerleştirerek ve günün geri kalanında tıpkı o yaşlı köpek gibi güneş altında ya da gölgede uyuklayarak ben de aynı kaderi mi paylaşacaktım? Bütün yeteneklerini ve duyarlılıklarını kullanarak yaşamanın, mutluluğun en iyi tanımı olduğunu hisseden bir adam için nasıl kasvetli bir bakış açısıydı bu! Ancak bütün bunlar sırasında kendime çok gereksiz tehlike sinyalleri vermiştim. Çünkü vilayet benim için hayal edebileceğimden çok daha iyi şeyler düşünmüştü.
Kendi namıma konuşmam gerekire, müfettişliğimin üçüncü yılının kayda değer en önemli olaylarından biri General Taylor’ın34 başkan seçilmesiydi. Memuriyet yaşamının avantajlarına ilişkin tam bir tahmin oluşturmak için, konumunu işgal eden kişiyi düşmanca bir yönetimin başa geldiği zaman görmek gerekir. İşte o zaman onun pozisyonu her sefil faninin meşgul edeceği en sıkıcı ve her ihtimalde hiç olmayan bir konum hâline gelirdi; bu durumda başına gelebilecek en kötü olay, o zaman ona muhtemelen en iyi seçenek olarak görünürdü. Ancak gururun ve duyarlılığın canlı temsili olarak görünen bir adam için, çıkarlarının onu ne seven ne de anlayan ve bunlardan birine olsun ihtiyaç duymasından dolayı, onlardan birine borçlu kalmaktansa, başına gelebileceklere katlanmayı kabullenen bireylerin kontrolünde olduğunu bilmek, yaralayıcı olsa da garip bir deneyimdir. Yarışma boyunca sakinliğini koruyan biri için, zafer saatinde geliştirilen kana susamışlığı gözlemlemek ve kendi benliğinin de bu kana susamışlığın kurbanları arasında olduğunun bilincinde olmak da garipti! İnsan doğasında, komşularından daha kötü olmayan, sadece zarar verme gücüne sahip oldukları için zalimce büyüyen, tanık olduğum bu eğilimden çok daha çirkin özellikleri olan kişiler de vardır. Şayet makam sahiplerinin giyotine gönderilmesi bir metafordan ziyade tam anlamıyla uygulanan bir gerçek olsaydı, samimi inancıma göre, muzaffer partinin aktif üyeleri, hepimizin kafalarını kesmek için fırsat kollarlardı ve bu şekilde kendilerine fırsat tanındığı için de Tanrı’ya şükrederlerdi! Bana öyle geliyor ki -yenilgi anında olduğu gibi zafer anında da sakin ve serinkanlı bir gözlemci olarak kalmayı başaran benim gibi birisi için- bu kötü ve acı dolu intikam ruhu, kendi partimin şu anki Whigslerin yaptığı gibi birçok zaferini asla ayırt etmemiştir. Demokratlar, genel bir kural olarak memuriyetlere el koyarlar, çünkü onlara ihtiyaç duyarlar ve uzun yılların pratiği onları farklı bir sistem ilan edilmedikçe, tersini yapmanın mırıldanılacak bir zayıflık ve korkaklık olarak görüleceği bir kanun hâline getirmiştir. Ancak uzun zafer alışkanlıkları onları fazlasıyla cömert kılmıştır. Onlar fırsat buldukları her vesileyle, ne zaman bağış yapacaklarını bilirler ve hücuma giriştiklerinde her ne kadar baltaları keskin olsa da ağızları nadiren kötü niyetle zehirlenmektedir ve daha kısa süre önce uçurmuş oldukları kelleyi büyük bir hevesle tekmeleme peşinde de değillerdir.
Kısacası, talihim her ne kadar bulunduğum en iyi koşullarda tatsız olsa da benliğimi muzaffer olandan ziyade kaybeden tarafta tutmayı başardığımdan dolayı, kendimi tebrik etmek için birçok nedenim olduğunu görüyordum. Şimdiye kadar, partizanların en ateşlilerinden biri olmasam da artık bu tehlike ve sıkıntı mevsiminde, tercihlerimin hangi partide yattığı konusunda oldukça hassas olmaya başlamıştım; makul bir şans hesaplamasına göre, memuriyetimi elimde tutma ihtimalimin demokrat kardeşleriminkinden çok daha fazla olduğunu görmek bile pişmanlık ve utanç duymama engel olmuyordu. Peki, ama burnunun sadece birkaç metre ilerisindeki geleceği kim görebilirdi ki? Benim başım, kellesi ilk uçurulacakların arasında olacaktı!
Bir adamın kellesinin uçtuğu anın, hiçbir zaman hayatının tam olarak en hoş anlarından biri olmayacağını düşünmeye meyilliyim. Yine de talihsizliklerimizin büyük bir kısmı gibi, o kadar ciddi olmasa bile başına gelebilecek kazanın en kötüsünde bile, bu kişi kendini teselli etmek için elinden gelenin en iyisini yapacaktır. Benim bu özel durumumda, teselli edici konular elimin altındaydı ve gerçekten de onları kullanmak için gerekli olan kadar zihnimin en derinlerine hatırı sayılır bir süre boyunca kalacak şekilde kazınmışlardı. Memuriyet hayatımdan önceki yorgunluğum ve belirsizlik içinde ele aldığım istifa düşüncelerim göz önünde bulundurulduğunda, kaderim bir şekilde intihar etme fikrini kafasında enine boyuna düşünen ve hiç beklemediği bir şekilde cinayete kurban giden bir adamın şansına benziyordu. Gümrük Dairesinde, tıpkı Eski Papaz Evi’nde olduğu gibi üç yıl geçirdim; yorgun bir beyni dinlendirecek kadar uzun bir süreç; eski entelektüel alışkanlıklarından kurtulmak ve yenilere yer açmak için de yeterince uzun bir zaman; doğal olmayan bir durumda yaşamak, herhangi bir insana gerçekten hiçbir avantajı ya da neşesi olmayan şeyi yapmak ve kendimi en azından içimde hâlâ rahatsız edici bir dürtüyü sakinleştirecek bir çabaya girişmekten alıkoymak için yeterince uzun bir dönem. Daha da ileri gidecek olursam, işten atılmasıyla ilgili olarak eski müfettiş de Whigsler tarafından bir düşman olarak görülmekten tam anlamıyla memnun değildi; çünkü siyasal meselelere karşı hareketsizliği, aynı hane halkının kardeşlerinin birbirinden ayrılması gereken dar yollarla sınırlanması yerine, tüm insanlığın buluşabileceği geniş ve sessiz bir alanda istediği gibi dolaşma eğilimi, demokrat arkadaşları tarafından da dost olup olmadığı konusunda kimi zaman sorgulanmasına neden olmuştur. Şimdi, artık şehitlik tacını kazandıktan sonra -artık onu takacağı bir başı olmasa da- bu noktaya, üzerinde uzlaşmaya varılmış gözüyle bakılabilirdi. Sonunda, tıpkı küçük bir kahraman gibi, katılmaktan memnun olduğu partinin
34
Zachary Taylor (1784-1850), 1848’de başkan seçildi.