Kuzin Bette. Оноре де БальзакЧитать онлайн книгу.
eski bir tacire açık görünmeyen oğlunuz için tehlikeye atamam doğrusu…”
“Mösyö, şu anda Mösyö Popinot’yu, Lombards Sokağı’nın eski aktarını Ticaret Bakanlığında görüyorsunuz…”
Kendini toplayan ıtriyatçı “Dostumdur, madam!” dedi. “Çünkü ben, César Birotteau Baba’nın eski baştezgâhtarı Célestine Crevel, müesseseyi Popinot’nun kaynatası merhum Birotteau’dan devren satın aldım; o zaman Popinot bu müessesede alelade bir tezgâhtardı. Zaten o bana bunu hatırlatıyor çünkü o yüksek mevkili, altmış bin frank geliri olan biri ve bununla övünmez. Ona karşı bu hakşinaslığı göstermek gerekir.”
“Öyle ise, mösyö, ‘Régence’ kelimesiyle tavsif ettiğiniz fikirler insanların şahsi kıymetleriyle kabul edildikleri bir devirde geçer akçe değil demek? Kızınızı oğlumla evlendirmekle bunu yapmış oluyorsunuz…”
“Bu evlilik nasıl gerçekleşti, bilmiyorsunuz!..” diye Crevel bağırdı. “Ah, şu bekârlık taşkınlıklarım olmasaydı, Célestine’im bugün Vikontes Popinot olacaktı.”
Barones telaşlı bir tavırla “Ama olmuş bitmiş işleri kötü dille anmayalım artık.” diye atıldı. “Garip hareket tarzınızın bana verdiği üzüntünün sözünü edelim. Kızım Hortense evlenecekti, evlenme tamamıyla sizin elinizde idi. Cömert hislerinize inandım, kalbinde kocasının hayalinden başka bir hayalin yeri olmayan bir kadına hak vereceğinizi, bu kadına karşı onu tehlikeye atacak bir adamı tutmamak zaruretini tanıyacağınızı hem de bağlı olduğunuz ailenin şerefini göz önünde tutarak Hortense’ın müşavir Mösyö Lebas ile evlenme işini desteklemekte acele edeceğinizi düşündüm. Ama siz mösyö, siz bu evlenmeyi suya düşürdünüz…”
“Madam, ben namuslu bir adam gibi hareket ettim.” diye eski ıtriyatçı karşılık verdi. “Bana Matmazel Hortense’tan istenen iki yüz bin franklık drahomanın verilip verilemeyeceğini sordular. Ben de tıpkı şöyle karşılık verdim: ‘Böyle bir teminat veremeyeceğim. Hulot ailesi drahoma olarak hazırlanan bu parayı borçları olan damadıma verdi, yarın Mösyö Hulot d’Érvy ölse sanırım ki dul karısı ekmeksiz kalacak.’ İşte böyle, sultanım.”
Madam Hulot, bakışlarını Crevel’e dikerek “Eğer, mösyö, hatırınız için vazifelerimde kusur etmiş olsaydım…” dedi. “Yine bu dili kullanır mıydınız?”
Bu garip âşık, Barones’in sözünü keserek “O zaman bunu söylemeye hakkım olamazdı, Sevgili Adeline!” diye bağırdı. “Çünkü drahomayı cüzdanımda bulacaktınız…”
Şişman Crevel, sözünü ispat etmek için bir dizini yere koydu; bu sözlerle şaşkın bir dehşet içine düşmüş görüp bu hâlini tereddüttendir sandığı Madam Hulot’nun elini öptü.
“Kızımın saadetini satın almak, hem de ne pahasına… Oh, kalkınız mösyö, şimdi uşağı çağırırım.”
Eski ıtriyatçı, pek güçlükle ayağa kalktı. Bu hadise onu o kadar kızdırdı ki tekrar hazır ol vaziyeti aldı. Hemen bütün insanların, tabiatın kendilerine bağışladığı bütün kıymetleri aksettireceğine inandıkları hususi bir tavra karşı zaafları vardır. Crevel’de bu tavır, başını hafif yana eğerek ve bakışını, ressamın Crevel portresinde aksettirdiği gibi, yani ufka dikerek kollarını Napolyonvari kavuşturmak şeklinde idi.
Tam manasıyla yapmacık bir öfke ile “İtimat beslemek…” dedi. “İtimat beslemek, hem de öyle bir adama ki bir hovar…”
Madam Hulot, Crevel’den işitmek istemediği bir kelimeyi telaffuz etmesine müsaade etmemek için sözünü keserek “İtimadıma layık bir kocaya, mösyö…” dedi.
“Bakınız madam, gelmemi isteyerek yazdınız, hareket tarzımın sebeplerini öğrenmek istiyorsunuz. Bir de imparatoriçe tavırlarınızla, hor görmelerinizle, hakaretlerinizle beni çığırdan çıkarmak istiyorsunuz! Nihayet ben de köleniz değilim ya! Tekrar ediyorum, bana inanınız! Hakkım var size kur yapmaya… Çünkü… Ama hayır, susacak kadar sizi seviyorum…”
“Söyleyiniz mösyö, şu birkaç gün içinde kırk sekiz yaşıma basacağım, budalaca iffet iddiasında değilim. Her şeyi dinleyebilirim.”
“O hâlde size açacağım sırrı, benim verdiğimi kimseye söylemeyeceğinize, asla adımı vermeyeceğinize bana şerefiniz -çünkü maalesef benim için şerefli bir kadınsınız- üzerine söz verir misiniz?”
“Eğer sırrı söylemenin şartı bu ise bana söyleyeceğiniz bu mühim şeyleri öğrendiğim şahsın adını kimseye, hatta kocama bile vermeyeceğime yemin ederim.”
“İnanıyorum çünkü yalnız sizinle o söz konusu.”
Madam Hulot sarardı.
“Ah! Hulot’yu hâlâ seviyorsanız şimdi ızdırap duyacaksınız! Susayım ister misiniz?”
“Söyleyiniz mösyö çünkü kendinize göre, yaptığınız ilanıaşkları bana mazur göstermek ve kızını evlendirip sonra da… Rahat ve huzur içinde ölmek isteyecek ben yaşta bir kadına acı çektirmekte ısrar ediyorsunuz.”
“Siz de görüyorsunuz ki mutsuzsunuz.”
“Ben mi mösyö?”
“Evet, güzel ve asil mahluk!” diye Crevel bağırdı. “Dertten başınızı kaldıramadınız.”
“Mösyö, susunuz ve dışarıya çıkınız yahut da efendice konuşunuz.”
“Biliyor musunuz madam, Hulot Efendi ile ben nasıl tanıştık? Metreslerimizin evinde, madam…”
“Aman! Mösyö…”
Crevel, melodramatik bir tonla, sağ eliyle bir hareket yapmak için rolüne ara vererek “Metreslerimizin evinde madam!” diye tekrarladı.
Barones, Crevel’in şaşkınlığı karşısında sakin bir eda ile “Ya, öyle mi! Eeee… Sonra mösyö?” dedi.
Alelade çapkınlar büyük ruhları hiçbir zaman anlayamazlar.
Crevel bir hikâye anlatacakmış gibi “Beş yıldır dul olan ben…” diye başladı: “Taparcasına sevdiğim kızımın çıkarı uğruna evlenmediğim gibi, o zamanlar çok şirin bir kadın tezgâhtarım bulunmakla beraber, dükkânımdakilerle sıkı fıkı münasebetler istemediğimden, deyim yerindeyse mucizevi güzellikte ve itiraf ederim sonradan çıldırasıya âşık olduğum on beş yaşında bir işçi kızı evime kapattım. Yine de madam, kendi teyzeme rica ettim, bu güzel kızla beraber yaşasın ve bu güzel mahlukun bu vaziyette mümkün olduğu kadar uslu… Nasıl söyleyeyim, Chocnoso, hayır, haram kalması için ona göz kulak olsun diye teyzemi memleketimden getirttim. Müziğe yeteneği ortada olan küçüğe öğretmenler tuttum, eğitim gördü. Elbette ki onu meşgul etmek lazımdı. Bundan başka, onun hem babası hem de velinimeti, açıkçası âşığı olmak istiyordum! Hem bir hayır işlemek hem de bir metres edinmek… Beş yıl mutlu yaşadım. Küçüğün bir tiyatroya servet olacak sesi vardı, onu ancak Etekli Duprez4 diyerek vasıflandırabilirim. Yalnız şarkıcı olarak yeteneğini geliştirmek bana yılda iki bin franga mal oldu. Beni delice bir müzik âşığı etti, onunla kızıma İtalienslerde5 bir loca kiraladım. Oraya sırayla, bir gün Célestine’le gidiyordum, bir gün de Josépha ile…”
“Ne? Şu meşhur şarkıcı mı?”
“Evet, madam!” diye Crevel gururla devam etti. “Şu meşhur Josépha her şeyi bana borçludur… Nihayet küçük, 1834’te yirmi yaşına basınca onu ölesiye kendime bağladığımı sanarak ki kıza çok da tutkundum, eğlendirmek
4
Gilbert Louis Duprez, Fransız tenor.
5
“Théatre Italien” de denir. Paris’in eski tiyatrolarından biridir.