Karanlık Yüz. Хеннинг МанкелльЧитать онлайн книгу.
içeri göçmüştü. Asıl ölüm nedeni henüz kesin olarak teşhis edilememişti.
Doktor resmî raporun yanı sıra bir de kenara not düşmüştü.
“Çılgınca bir iş,” diye yazıyordu. “Bu adama öyle bir vahşet uygulanmış ki onu dört beş kez öldürmeye yeter.”
Kurt Wallander raporu bir kenara bıraktı. Gitgide kendini daha kötü hissediyordu. Bu olayda ters giden bir şeyler vardı.
Yaşlı insanları hedef alan hırsızlar böylesine nefret dolu olmazlardı. Düşündükleri şey sadece para olurdu.
O halde bu anlamsız vahşet de neydi?
Bu soruya kendi başına yeterli bir yanıt bulamadığını kabullendiğinde, yazmış olduğu notları tekrar okudu. Unuttuğu bir şey var mıydı? Sonradan önemli olduğu anlaşılacak herhangi bir ayrıntıyı gözden kaçırmış olabilir miydi? Polislik çoğunlukla birbiriyle bağlantılı faktörlerin titizlik ve sabırla aranması olsa da gördüklerinden öğrendiği şey, olay yerinin ilk izleniminin önemli olduğuydu. Özellikle de polis, suç işlendikten sonra olay yerine ilk gelenler arasındaysa.
Yazmış olduğu notlarda onu düşündüren bir şey vardı. Bir ayrıntıyı mı atlamıştı?
Uzun süre oturup düşündü, ancak bunun ne olduğunu bulamadı.
Sekreter bilgisayara geçirildikten sonra kopyalanarak çoğaltılmış basın metnini getirdi. Basın toplantısına giderken tuvalete uğradı, aynada kendisini inceledi. Berbere gitmesi gerekiyordu. Kahverengi saçları kulaklarını örtmeye başlamıştı. Ayrıca kilo da vermeliydi. Karısı onu terk ettiğinden beri yedi kilo almıştı. Dayanılmaz yalnızlığı içinde pizza, yağlı hamburger ve börek gibi hazır yemeklerden başka şey yememişti.
“Seni yağ torbası,” dedi yüksek sesle kendine. “Yaşlı ve çirkin bir adam olmanın zamanı mı şimdi?” O andan itibaren yeme alışkanlıklarını değiştirmeye karar verdi. Hatta gerekirse kilo verebilmek için sigaraya tekrar başlamayı da düşündü.
Her iki polisten birinin boşanmış olmasının nedenini merak ediyordu. Neden karıları onları terk etmişti? Bir zamanlar okuduğu polisiye romanda da durumun aynı şekilde yazıldığını üzülerek fark etmişti.
Polisler boşanmış kişilerdi. İşte o kadar…
Basın toplantısının yapılacağı oda çoktan dolmuştu. Gazetecilerin çoğunu tanıyordu. Ama aralarında tanımadığı yüzler de vardı. Sivilceli suratlı genç bir kız, ses kayıt cihazını çalıştırırken cilveli bakışlarla kendisini süzüyordu.
Kurt Wallander, pek fazla bilgi içermeyen basın metnini dağıttı ve odanın bir köşesine kurulu küçük bir kürsüye geçti. Aslında Ystad Emniyet Müdürü’nün de toplantıya katılması gerekirdi ama izne çıkmıştı. İspanya’da kış tatili yapıyordu. Rydberg televizyoncularla görüşmesi biter bitmez geleceğine dair söz vermişti. Bu durumda Kurt Wallander yalnız sayılırdı.
“Basın metnini aldınız,” diye söze başladı. “Aslında bu metindekilerden başka şu an için söyleyebileceğim bir şey de yok.”
“Soru sorabilir miyiz?” dedi, Kurt Wallander’in Arbetets gazetesinin yerel muhabiri olduğunu hatırladığı bir gazeteci.
Kurt Wallander, “Burada olmamın nedeni de bu,” diye yanıtladı.
“Dürüst olmak gerekirse, bu metni oldukça yetersiz buldum,” diye açıkladı gazeteci. “Biraz daha bilgi sunmanız gerekirdi.”
“Katillerin izini henüz bulamadık,” diyerek karşılık verdi Kurt Wallander.
“Yani birden fazla kişi mi söz konusu?”
“Büyük olasılıkla.”
“Bunu nasıl anladınız?”
“Öyle sanıyoruz. Ancak bundan henüz emin değiliz.” Gazetecinin yüzü asıldı, Kurt Wallander, tanıdığı bir başka gazeteciye başıyla işaret ederek söz hakkı verdi.
“Adam nasıl öldürülmüş?”
“Güç kullanılarak.”
“Bu pek çok anlama gelebilir.”
“Nasıl olduğunu bilmiyoruz. Adli tıp işlemleri henüz bitmedi. Birkaç gün sürebilir.”
Gazetecinin sormak istediği başka sorular da vardı, ancak ses kayıt cihazı tutan sivilceli kız sözünü kesti. Kurt Wallander kızın üzerindeki armadan onun bölge radyosundan gelmiş olduğunu anladı.
“Hırsızlar evden ne çalmışlar?”
“Bunu bilmiyoruz,” diye yanıtladı Kurt Wallander. “Hatta bunun bir hırsızlık olup olmadığını dahi bilmiyoruz.”
“O halde başka ne olabilir?”
“Net bir şey söyleyebilmek için henüz çok erken.”
“Bunun bir hırsızlık olmadığını gösteren herhangi bir ipucu var mı?”
“Hayır.”
Wallander bu dar odada terlemeye başladığını hissetti. Bir zamanlar genç bir polisken basın toplantılarını yönetmeyi ne kadar da çok düşlediğini hatırladı. Ama düşlerindeki görüntü, hiç de böyle sıkıntılı ve terletici değildi.
“Bir soru sormuştum,” dediğini duydu odanın öte ucundaki gazetecinin.
“Sorunuzu anlayamadım,” dedi Kurt Wallander.
“Polis bunun önemli bir cinayet olduğu görüşünde mi?” diye sordu gazeteci. Bu soru Wallander’i şaşırtmıştı.
“Tabii ki, bu cinayetin çözülmesi bizim için önemli. En kısa sürede olayın çözüme kavuşmasını istiyoruz. Sorunuzu hâlâ anlamış değilim.”
Henüz çok genç olan ve kalın camlı gözlük takan gazeteci kalabalığın arasından öne ilerledi. Kurt Wallander onu daha önce hiç görmemişti.
“Demek istediğim şu: Günümüz İsveç’inde yaşlı insanlar kimsenin umurunda değil.”
“Bizim umurumuzda,” diye yanıtladı Kurt Wallander. “Katilleri yakalamak için tüm gücümüzü kullanacağız. Skåne bölgesinde de yerleşim merkezinden uzakta yaşayan pek çok yaşlı insan var. En azından elimizdeki tüm olanakları kullanacağımızdan emin olabilirsiniz.” Ayağa kalktı. “Elimize yeni bir bilgi geçtiğinde size bildireceğiz. Geldiğiniz için teşekkürler.”
Odadan ayrılmak üzereyken bölge radyosundan gelen kız yolunu kesti.
“Ekleyeceğim hiçbir şey yok,” dedi Kurt Wallander.
“Kızınız Linda’yı tanıyorum,” diye atıldı kız. Kurt Wallander durdu.
“Tanıyor musun?” diye sordu. “Nereden?”
“Birkaç kez karşılaşmıştık.”
Kurt Wallander kızı bir yerlerden tanıyıp tanımadığını hatırlamaya çalıştı. Belki de kızıyla sınıf arkadaşıydılar?
Kız düşüncelerini okumuşçasına hayır anlamında kafasını salladı.
“Sizinle daha önce hiç karşılaşmadık,” dedi. “Beni tanımıyorsunuz. Biz Linda’yla tesadüfen Malmö’de tanışmıştık.”
“Demek öyle,” dedi Kurt Wallander. “Memnun oldum.”
“Bence o harika biri. Şimdi acaba birkaç soru sorabilir miyim?”
Kurt Wallander kızın uzattığı mikrofona biraz önce söylemiş olduklarını tekrarladı. Ona kalsa Linda hakkında konuşurdu ama buna cesaret edemiyordu.
“Ona