Gülümseyen Adam. Хеннинг МанкелльЧитать онлайн книгу.
kim düşünür ki?”
“Bu soruyu cevaplayabilecek yalnızca bir veya belki iki kişi var,” dedi Martinson.
“Onları yakalayacağız,” dedi Wallander. “Sanırım olay yerine gidip bir göz atsam iyi olacak.”
“Bayan Dunér doğal olarak çok sarsılmış,” dedi Martinson. “Bir ay içinde iş yaşamının bütün temeli çöktü. Önce yaşlı Torstensson öldü. Cenaze işlemlerinin üstesinden gelemeden bu defa Torstensson’un oğlu öldürüldü. Şu anda şok içinde olmalı, bununla birlikte onunla konuşmak şaşırtıcı derecede kolay oldu. Adresi daha önce Svedberg’le yaptığı görüşmenin tutanağında yazılı.”
“Stick Caddesi 26,” diye adresi okudu Wallander. “Burası Continental Oteli’nin hemen yakınında. Bazen oraya arabamı park ederdim.”
“Oraya park etmen yasak değil mi?” dedi Martinson.
Wallander ceketini aldı ve emniyetten ayrılmak üzere odadan çıktı. Santraldeki kızı daha önce görmemişti. Belki de kendisini tanıtması gerekirdi, özellikle yıllardır orada çalışan Ebba’nın akşamları çalışmayı bırakıp bırakmadığını öğrenmek için. Fakat bu düşünceyi kafasından attı. Bugün emniyette geçirdiği süre görünüşte dramatik değildi ama iç dünyası gerilimden kaynıyordu. Tek başına kalmaya ihtiyacı olduğunu hissetti. Uzun süredir günlerinin çoğunu yalnız geçirmişti. Bu değişime alışması için zamana ihtiyacı vardı. Arabasını hastaneye doğru yokuş aşağı sürdü ve bir anlığına Skagen’deki yalnızlığına, rahatsız edilmesi imkânsız, yalıtılmış kumsal yürüyüşlerine belli belirsiz bir özlem duydu.
Yine de bütün bunlar geçmişte kalmıştı. Şimdi artık görevine dönmüştü.
Yalnızlığa bağımlı kalmayacağım, diye düşündü. Ne kadar zaman alırsa alsın bu alışkanlığı bırakacağım.
Avukatların bürosu, Sjömans Caddesi’ndeki restore edilmiş eski tiyatroya yakın bir yerde, sarı boyalı binadaydı. Dışarıda bir devriye arabası bekliyordu ve karşı kaldırımda toplanmış bir avuç insan kendi aralarında konuşuyordu. Rüzgâr denizden esiyordu, Wallander arabadan inerken titredi. Binanın ağır giriş kapısını açtığında neredeyse Svedberg’le çarpışacaktı.
“Bir şeyler atıştıracaktım,” dedi Svedberg.
“Tamam,” dedi Wallander. “Ben bir süre burada olacağım.”
Genç bir büro elemanı ofisin önünde boş boş oturuyordu. Gergin görünüyordu. Wallander okuduğu raporlardan onun burada birkaç aydır çalışan Sonja Lundin olduğunu anladı. Soruşturmayla ilgili işe yarar bir bilgi vermemişti.
Wallander kızın elini sıkıp kendisini tanıttı.
“Biraz etrafa göz gezdireceğim,” dedi. “Bayan Dunér burada değil sanırım?”
“Evinde, yas tutuyor,” dedi kız.
Wallander ne diyeceğini bilemedi.
“Bütün bunlara dayanabileceğini sanmıyorum,” dedi Lundin. “Bu gidişle o da ölecek.”
“Öyle olmaz,” dedi Wallander, cevabının kulağa ne kadar boş geldiğinin farkında olarak.
Torstensson Hukuk Bürosu yalnız yaşayanların çalıştığı bir yermiş, diye düşündü. Gustaf Torstensson on beş yıldan fazla süredir duldu, oğlu da annesiz ve üstelik bekârdı. Berta Dunér ise yetmişli yılların başında boşanmıştı. Her gün birbiriyle temas eden üç yalnız insan… Ve şimdi ikisi, Berta Dunér’i hiç olmadığı kadar yalnız bırakarak gitti.
Wallander, Berta Dunér’in evde yas tutmasını anlamakta hiç zorlanmadı.
Toplantı odasının kapısı kapalıydı. Wallander içeriden gelen sesleri duyabiliyordu. Avukatların gösterişli pirinç levhalara süslü biçimde yazılmış isim tabelaları toplantı odasının iki tarafındaki kapılarda asılıydı.
Hiç düşünmeden ilk olarak Gustaf Torstensson’un odasına girdi. Perdeler çekildiğinden oda karanlıktı. İçeride hafif bir puro dumanı kokusu vardı. Etrafı incelediğinde eski zamanlara gittiğini zannetti. Ağır deri kanepeler, mermerden yapılmış bir masa, duvarlarda tablolar. Sten Torstensson’u öldüren kişinin buradaki sanat eserlerini çalmak için gelmiş olabileceği ihtimalini göz ardı ettiğini fark etti. Tablolardan birine yaklaşıp ressamın imzasını çözmeye ve resmin kopya mı gerçek mi olduğunu anlamaya çalıştı. İki amacında da başarısız olarak odada dolaşmaya devam etti. Sağlam görünümlü masada birkaç kalem, bir telefon ve diktafon dışında içi boş, büyük bir küre vardı. Konforlu masa sandalyesine oturup etrafı incelemeye devam etti ve Sten Torstensson’un Skagen’deki sanat müzesinin kafesinde söylediklerini tekrar düşündü.
Kaza olmayan bir trafik kazası. Hayatının son aylarını kendisini tedirgin eden bir şeyleri gizleyerek geçiren bir adam…
Kendine bir avukatın hayatının karakteristik özelliklerinin neler olabileceğini sordu. Yasal danışmanlık yapmak. Savcının soruşturma açtığı kişileri savunmak. Yani bir avukat her zaman gizli bilgiler alıyordu. Bu nedenle avukatlar mutlak bir gizlilik yemininin sorumluluğu altındadır. Avukatların saklamaları gereken birçok sırrı olduğunu kavradı. Bunu daha önce düşünememişti.
Bir süre sonra ayağa kalktı. Herhangi bir sonuca varmak için henüz çok erkendi.
Lundin hâlâ sandalyesinde kımıldamadan oturuyordu. Wallander, Sten Torstensson’un odasına girdi. Olay yeri fotoğraflarında gördüğü gibi ölü adamı yerde yatmış hâlde bulacağını zannederek bir anlığına tereddüt etti fakat yerde sadece plastik bir şerit kalmıştı. Teknik ekip koyu yeşil halıyı yanlarında götürmüşlerdi.
Oda, az önce çıktığı odaya benziyordu. Tek belirgin fark masanın önündeki bir çift ziyaretçi koltuğuydu. Wallander bu defa oturmaktan kaçındı. Masada hiç kâğıt yoktu.
Henüz sadece yüzeyi kazıyorum, diye düşündü. Sanki yönümü sadece bakarak değil dinleyerek de bulmaya çalışıyorum.
Odadan çıkarak kapıyı kapattı ve danışmaya gitti. Svedberg dönmüştü, sandviçlerinden birini alması için kızı ikna etmeye çalışıyordu. Wallander kendisine teklif edilen bir sandviçi başını iki yana sallayarak reddetti. Toplantı odasını işaret etti.
“İçeride Baro’dan değerli iki bey var,” dedi Svedberg. “Buradaki bütün belgeleri inceliyorlar. Her şeyi kayıt altına alıp mühürlüyorlar, ne yapacaklarına sonra karar verecekler. Avukatların müvekkilleriyle irtibat kurulacak ve başka avukatlar işleri üstlenecek. Aslında Torstensson Hukuk Bürosu diye bir şey artık yok sayılır.”
“Bizim de bütün belgelere ulaşabilmemiz lazım,” dedi Wallander. “Esas şey, ikisinin de müvekkilleriyle ilişkilerinde gizleniyor olabilir.”
Svedberg şaşırarak Wallander’e baktı ve “İkisinin mi?” dedi. “Sadece oğlunun müvekkillerini kastediyor olmalısın.”
“Haklısın. Sten Torstensson’un müvekkilleri demek istedim.”
“Keşke tam tersi olsaydı.”
Wallander neredeyse Svedberg’in yorumunu kaçırıyordu. “Neden, ne demek istedin?”
“Yaşlı Torstensson’un çok az müvekkili olduğu ortaya çıktı,” dedi Svedberg. “Buna karşılık Sten Torstensson her türlü işle ilgilenmiş.” Toplantı odasını işaret ederek, “İçeridekiler her şeyin üstesinden gelmek için bir hafta veya daha fazla zamana ihtiyaç olacağını düşünüyor,” dedi.
“O hâlde çalışmalarını bölmesem daha