Yanlış Yol. Хеннинг МанкелльЧитать онлайн книгу.
bir sanatsa bu olayda bu iş hemen hemen kusursuzca gerçekleştirilmiş. Keskin bir bıçakla alnının ortasına derin bir yarık açılmış. Sonra da her iki şakakta derin yarıklar açmış. Bunu da kafa derisini sıkıca kavramak için yapmış olmalı.”
“Belkemiğine yediği bir darbeden öldü,” diye sürdürdü konuşmasını Wallander. “Omuzlarının hemen altına yediği bir darbeden.”
Svedberg omuz silkti.
“Kızılderili savaşçılar kafayı hedef alırlar,” dedi. “Belkemiğine vurmak kolay değildir. Baltayı bir açı oluşturacak şekilde tutman gerekir. Özellikle de öldürmeye çalıştığın insan hareket halindeyse bu daha da zor olur.”
“Ya kıpırdamadan ayakta duruyorsa?”
“Yine de bu pek Kızılderili tarzına benzemiyor,” dedi Svedberg. “Aslında insanlara arkadan saldırarak öldürmek Kızılderili tarzı değil.”
Wallander başını ellerinin arasına aldı.
“Neden bunları soruyorsun,” dedi Svedberg. “Wetterstedt’i bir Kızılderili’nin öldürmesi pek olası değil.”
“Kim kafa derisini toplar?” diye sordu Wallander.
“Yalnızca deliler,” diye karşılık verdi Svedberg. “Böylesi bir şeyi gerçekleştiren kişinin mutlaka delinin biri olması gerek. Onu en kısa zamanda yakalamalıyız.”
“Biliyorum.”
Svedberg kalkarak evden dışarı çıkınca, Wallander bir bez alarak yeri temizledi. Sonra da Höglund’u görmeye gitti. Saat on buçuğa geliyordu.
“Baban pek memnun olmadı,” dedi Höglund, Wallander genç kadının yanına gittiğinde. “Ama bence en çok da senin daha önce arayıp gelemeyeceğini haber vermemene bozuldu.”
“Haklı,” dedi Wallander. “Neler buldun bakalım?”
“Bir iki küçük şey. Dıştan baktığında hiçbir şeyin çalınmadığını görüyorsun. Çekmeceler kırılmamış. Bana kalırsa böylesine büyük bir evi bu denli temiz tutabilmesi için mutlaka bir gündelikçisi olmalı.”
“Neden böyle düşünüyorsun?”
“İki nedenden ötürü. Birincisi erkekle kadın temizliği arasında büyük bir fark vardır. Bu farkın ne olduğunu sorma ama öyledir.”
“Peki ya ikinci neden?”
“Ajandasını buldum ve ajandanın içinde de ‘gündelikçi kadın’ diye bir not vardı ve kenara tarih düşülmüştü. Aynı not ayda iki kez yazılmıştı.”
“‘Gündelikçi kadın‘ diye mi yazmıştı gerçekten?”
“Evet.”
“Kadının en son buraya ne zaman geldiğini biliyor musun?”
“Geçen perşembe.”
“Şimdi her şeyin neden bu denli temiz ve yerli yerinde olduğu anlaşılıyor.”
Wallander çalışma masasının önündeki koltuğa çökercesine oturdu.
“Sence nasıl görünüyor?” diye sordu Höglund.
“Belkemiğine indirilen bir balta darbesiyle anında ölüyor. Katil kafa derisini yüzerek kayıplara karışıyor.”
“Daha önce katiller demiştin, neden şimdi tekil konuşuyorsun?”
“Farkındayım ama şu anda bu olay canımı çok sıkıyor. İnsan yirmi yıldan beri tek başına yaşayan yaşlı bir adamı neden öldürür? Ve neden kafa derisini yüzer?”
Bir süre konuşmadan oturdular. Wallander tarlada kendini yakan genç kızı, kafa derisi yüzülmüş adamı ve sürekli yağan yağmuru düşünüyordu. Bir keresinde Danimarka’da Skagen’deki rüzgârın yığdığı kum tepeciklerinin arkasında Baiba’yla birlikte nasıl seviştiklerini düşünmeye çalışarak bu karamsar düşünceleri kafasından uzaklaştırmaya uğraştı. Ne var ki alevler içindeki genç kız gözlerinin önünden gitmiyordu bir türlü. Ve Wetterstedt de Malmö’ye gitmek için sedyede yatıyordu.
Bu düşünceleri bir kez daha kafasından uzaklaştırmaya çalışarak Höglund’a baktı.
“Durumu özetle bakalım,” dedi. “Sen ne düşünüyorsun? Sence burada neler oldu? Anlat bakalım. Hiçbir şeyi atlama.”
“Dışarı çıktı,” dedi Höglund. “Kumsalda yürümek istedi. Belki biriyle buluşacaktı. Belki de sadece yürümek istiyordu. Ama bu uzun bir yürüyüş olmayacaktı.”
“Neden?”
“Ayakkabılarından ötürü. Eski ve oldukça yıpranmışlardı. Hem de rahatsız. Ama kısa bir yürüyüş için sakıncası yoktu.”
“Peki sonra?”
“Cinayet gece işlendi. Doktor ölüm saatine ilişkin bir şey söyledi mi?”
“Henüz emin değil. Devam et. Neden gece?”
“Gündüz görünme tehlikesi çok büyük. Ve yılın bu döneminde de gündüzleri kumsal kalabalık olur.”
“Başka?”
“Ortada somut bir kışkırtma yok. Ama katilin bir planı olduğunu sanırım söyleyebilirim.”
“Neden?”
“Cesedi sakladı.”
“Neden sakladı dersin?”
“Bulunmasını geciktirmek için. Böylece kaçacak zamanı olacaktı.”
“Ama onu kimse görmedi, değil mi? Katilin erkek olduğunu mu düşünüyorsun?”
“Evet. Çünkü hiçbir kadın birinin belkemiğini ikiye bölmez. Çaresiz ve gözünü öfke bürümüş bir kadın kocasının başına baltayla vurabilir. Ama kesinlikle kafa derisini yüzmez. Katil erkek.”
“Katil hakkında ne biliyoruz?”
“Hiçbir şey. Tabii sen benim bilmediğim bir şeyi biliyorsan o başka.” Wallander hayır dercesine başını salladı.
“Sen hepimizin bildiklerinin bir özetini çıkardın,” dedi. “Artık evi Nyberg’le adamlarına bırakma zamanı geldi.”
“Bu konuyla ilgili büyük gürültü kopacak,” dedi Höglund.
“Biliyorum,” diye karşılık verdi Wallander. “Yarın başlayacak. Yakında tatile çıkacağın için şanslı sayılırsın.”
“Hansson iznimi ertelememi istedi. Ben de kabul ettim.”
“Artık evine git,” dedi Wallander. “Diğerlerine soruşturma planını yapmak için yarın sabah yedide toplanmayı önereceğim.”
Wallander yalnız kalınca bir kez daha evi baştan aşağı dolaştı. Çok kısa bir zaman içerisinde Gustaf Wetterstedt’in kimliğine ilişkin somut bir resim oluşturmaları gerektiğinin farkındaydı. Şimdilik yalnızca tek bir alışkanlığını biliyorlardı, o da her akşam saat dokuzda annesini aramaktı. Peki ama ya bilmedikleri alışkanlıkları? Wallander mutfağa giderek çekmecelerde kâğıt aradı. Sonra da ertesi sabah yapacakları toplantı için gerekli notları aldı. Birkaç dakika sonra Nyberg içeri girerek ıslak yağmurluğunu çıkardı.
“Ne aramamızı istiyorsun?” diye sordu Nyberg.
“Cinayetin işlendiği yeri,” diye karşılık verdi Wallander. “Böylesi bir şeyin olmadığını biliyoruz. Ama onun evde öldürülmediğinden iyice emin olmak istiyorum. Her zamanki gibi evi baştan sona iyice aramanızı istiyorum.”
Nyberg tamam dercesine başını sallayarak mutfaktan