Piramit ve Diğer Wallander Maceraları. Хеннинг МанкелльЧитать онлайн книгу.
olan pencereden parlıyordu. Duvara yaslanıp bir şeyler duymak için kendini zorladı. Her şey sessiz ve sakindi. Sonra yavaşça parmak uçlarında yükselip pencereden içeri baktı.
İçeri atladı. Sandalyede oturmuş dik dik ona bakan bir kadınla karşılaştı. Sokağa kaçtı. Sanki her an biri kapıya çıkıp bağırarak yardım isteyecek ya da etraf polis arabalarıyla dolacaktı. Arabaya koşup ön koltuğa atladı.
“Bir şey mi oldu?”
“Sadece arabayı sür,” dedi Wallander.
“Nereye?”
“Buradan uzaklaş. Malmö’ye geri dön.”
“Evde kimse var mıydı?”
“Sorma. Motoru çalıştır ve arabayı sür sadece.”
Lars Andersson, Wallander’in istediğini yaptı. Malmö’ye giden ana yola çıktılar. Wallander kendisine bakan kadını düşündü.
Aynı duygu yine belirmişti. Doğru olmayan bir şey vardı.
“Bir sonraki otoparkta durur musun?”
Lars Andersson kendisine söyleneni yapmaya devam etti. Durdular. Wallander hiçbir şey söylemeden bekledi.
“Ne olduğunu söylemeyecek misin artık?” diye dikkatle sordu Andersson.
Wallander cevap vermedi. Kadının yüzünde bir şey vardı, tanımlayamadığı bir şey.
“Geri dön,” dedi.
“Arlöv’e mi?”
Wallander, Andersson’un direnmeye başladığını görebiliyordu.
“Daha sonra açıklarım,” dedi Wallander. “Aynı adrese dön. Taksimetren varsa açabilirsin.”
“Arkadaşlarımdan para almıyorum, kahretsin!” dedi Andersson öfkeyle.
Sessizce Arlöv’e döndüler. Artık yağmur yağmıyordu.
Wallander arabadan indi. Ortalıkta polis arabası yoktu, gelen giden hiçbir şey yoktu. Sadece mutfak penceresindeki ışık hâlâ açıktı. Wallander bahçe kapısını dikkatlice açtı. Tekrar pencereye yürüdü. İçeriye bakmak için kendini kaldırmadan önce derin birkaç nefes aldı.
Eğer işler tahmin ettiği gibi olsaydı çok tatsız olurdu.
Parmak uçlarında durup pencere pervazını tuttu. Kadın hâlâ sandalyede oturmuş aynı ifadeyle dik dik ona bakıyordu.
Wallander evin arkasına gidip balkon kapısını açtı. Sokaktan gelen ışıktan içeride bir masa lambası olduğunu gördü. Lambayı açtı, sonra çizmelerini çıkarıp mutfağa doğru yürüdü.
Kadın sandalyede oturuyordu ama Wallander’e bakmıyordu. Pencereye bakıyordu.
Boynunda bir bisiklet zinciri vardı, çekiçle burulmuştu.
Wallander kalp atışlarını duyabiliyordu.
Sonra koridorda duran telefonu bulup Malmö emniyetini aradı.
Saat on bire çeyrek vardı.
Wallander, Hemberg’le konuşmak istedi. Hemberg’in emniyetten saat altı civarında ayrıldığı söylendi. Wallander ev numarasını alıp hemen onu aradı.
Hemberg telefonu açtı. Wallander uyuduğunu ve telefonun sesiyle uyandığını anladı.
Wallander durumu açıkladı.
Arlöv’de bir kasaba evinde sandalyede oturan ölü bir kadın olduğunu anlattı.
3
Hemberg gece yarısını biraz geçerken Arlöv’e vardı. Adli soruşturma çoktan başlamıştı. Wallander ne olduğuna dair tam bir açıklama yapmadan Andersson’u arabasıyla eve göndermişti. Sonra kapının yanında durup ilk polis arabasının gelmesini beklemişti. Kendi yaşlarında, Stefansson adında bir komiserle konuşmuştu.
“Onu tanıyor muydun?” diye sordu.
“Hayır,” diye yanıtladı Wallander.
“O zaman burada ne işin vardı?”
“Bunu Hemberg’e söylerim,” dedi Wallander.
Stefansson ona şüpheyle baktı ama başka soru sormadı.
Hemberg mutfağın etrafında dolaşarak işe başladı. Uzun süre kapıda durup sadece ölü kadına baktı. Wallander bakışlarının odada nasıl gezindiğini gördü. Uzun süre durduktan sonra kendisine büyük saygı duyduğu görülen Stefansson’a döndü.
“Kim olduğunu biliyor muyuz?” diye sordu Hemberg.
Oturma odasına geçtiler. Stefansson bir el çantasını açıp masanın üzerine bazı kimlik belgeleri yaymıştı.
“Alexandra Batista-Lundström,” diye yanıtladı. “İsveç vatandaşı, ancak 1922’de Brezilya’da doğmuş. Görünüşe göre savaştan hemen sonra gelmiş. Doğru anladıysam, Lundström adında bir adamla evlenmiş. Burada 1957’den kalma boşanma evrakları var. Ama o zaman zaten vatandaşlığı varmış. Daha sonra İsveç soyadından vazgeçmiş. Postanede Batista adına bir yatırım hesabı var. Lundström’ü kullanmamış.”
“Çocukları var mı?”
Stefanson başını salladı.
“Burada başka kimse yaşamış gibi görünmüyor. Komşulardan biriyle konuştuk. Görünüşe göre inşa edildiğinden beri burada yaşıyor.”
Hemberg başını salladı, sonra da Wallander’e döndü.
“Yukarı çıkalım da,” dedi, “rahat çalışsınlar.”
Stefansson onlara katılmak için hareketlendi ama Hemberg onu durdurdu. Üst katta üç oda vardı. Kadının yatak odası, bir çamaşır dolabı dışında boş bir oda ve bir misafir odası. Hemberg misafir odasındaki yatağa oturup Wallander’e köşedeki koltuğa oturmasını işaret etti.
“Gerçekten tek bir sorum var,” diye başladı Hemberg. “Sence ne oluyor?”
“Elbette burada ne yaptığımı merak ediyorsundur.”
“Muhtemelen daha fazlasını da anlatman gerekecek,” dedi Hem-berg. “Bu cehennemin dibi yere nasıl geldin?”
“Uzun hikâye,” dedi Wallander.
“Kısa kes,” diye yanıtladı Hemberg. “Ama hiçbir şeyi de atlama.”
Wallander bahis kuponları, telefon görüşmeleri ve taksiyle ilgili öğrendiklerini anlattı. Hemberg gözlerini yere dikip anlattıklarını dikkatle dinledi. Wallander sözünü bitirdiğinde bir süre hiçbir şey söylemeden oturdu.
“Cinayete kurban giden birini buldun, doğal olarak hakkını vermeliyim ki iyi bir iş başardın,” diye başladı. “Ayrıca kararlılığında da yanlış bir şey yok gibi görünüyor. Düşüncen de doğru çıktı. Ancak bunların dışında, yaptıklarının tamamen kabul edilemez olduğunu söylemeye de gerek yok. Yaptığımız işte, bağımsız çalışma ve kendi işini kendin gördüğün gizli takip gibi şeylere yer yok. Bu konuda bir kez daha uyarmayacağım seni.”
Wallander başını salladı, anlamıştı.
“Bana söyleyeceğin başka bir şey var mı? Seni Arlöv’e getiren şey dışında?”
Wallander ona nakliye şirketinde çalışan Helena’ya yaptığı ziyareti de anlattı.
“Başka bir şey yok mu?”
“Yok.”
Wallander, Hemberg’in uzun bir konuşma yapacağını düşünmüştü ama Hemberg sadece yataktan kalkıp onu takip etmesi için başıyla işaret yaptı.
Merdivenlerde