Huzursuz Adam. Хеннинг МанкелльЧитать онлайн книгу.
toparladı: yani olayın çözülmesinde büyük bir adım atmış olduklarını.
Toplantıları bitip herkes önündeki kâğıtları toplarken, Wallander aldığı büyük ve güzel müjdeyi arkadaşlarıyla paylaşmak için içinde dayanılmaz bir istek duydu.
Ama bir şey söylemedi elbette.
Meslektaşlarının kendi özel hayatına bu derece girmesine izin veremezdi; asla olmazdı.
2
30 Ağustos 2007’de, öğleden sonra saati ikiyi biraz geçerken Linda, Ystad Hastanesi’nde bir kız çocuğu dünyaya getirmişti, Kurt Wallander’in ilk torununu. Normal doğum yapmıştı; gecikme yaşanmamış, doğum ebenin tahmin ettiği gün olmuştu. Wallander o gün için izinli olmak istemiş ve günü evde, biraz çimento karıp giriş kapısının üstündeki verandanın çatısında oluşan çatlakları kapatarak geçirmişti. Sonuç çok güzel değildi ama hiç değilse oyalanmıştı. Telefon çalıp da artık bir büyükbaba olduğu müjdelendiğinde ağlamaya başladı. Bu duygulanma karşısında kendisi de şaşkındı; bir süre tam anlamıyla güçsüz kalmıştı.
Haberi Linda değil, bebeğin babası banker Hans von Enke vermişti. Wallander ne kadar hislendiğini göstermek istememiş, von En-ke’ye haber verdiği için teşekkür ederek, Linda’ya sevgilerini iletip telefonu kapatmıştı.
Ardından Jussi’yi alıp uzun bir yürüyüşe çıktı. Skåne’de hâlâ yazdan kalma bir gün vardı. Gece boyunca şimşek ve gök gürültülü fırtına devam etmişti ama şu an yağmurun ardından hava açık ve taptazeydi. Wallander, Linda’nın bugüne dek çocuk sahibi olma arzusunu neden belli etmediğini aslında biliyordu. Kızı artık otuz yedi yaşındaydı. Wallander’e kalırsa, anne olmak için bir kadına göre geç bir yaştı. Linda doğduğunda Mona çok daha gençti. Linda’nın girdiği ilişkileri hep uzaktan göz hapsinde tutmuş, erkek arkadaşlarından kimisini diğerine tercih ettiği olmuştu. Bazen kızının sonunda doğru erkeğe rastladığına inandığı da olmuştu ama sonra birdenbire bittiğini görüyordu. Linda sebebini hiç söylemezdi. Wallander ile Linda birbirlerine çok yakın olmalarına rağmen aralarında bazı şeyler hiç konuşulmazdı. Konuşulması tabu olan konulardan biri de çocuk konusuydu.
Rüzgârın ortalığı süpürdüğü Mossby Sahili’ndeki o gün, Linda’nın çocuk sahibi olduğu adamdan bahsettiği ilk gündü. Kızının o aralar düzenli bir ilişkisi olduğundan dahi habersiz olan Wallander için bu tam bir sürprizdi.
Linda, Hans von Enke ile Kopenhag’da ortak arkadaşlarının nişan yemeğinde tanışmıştı. Hans Stockholm’lüydü ama son iki yıldır Kopenhag’da yaşıyordu; yüksek riskli yatırım fonları üzerinde uzmanlaşmış bir finans şirketinde çalışıyordu. Linda onu biraz fazla kendini beğenmiş bulmuş ve aslında sinir olmuştu. Biraz agresif bir ses tonuyla kendisininse sıradan bir polis olduğunu, çok az kazandığını ve yüksek riskli yatırım fonu da ne demek hiç bilmediğini söylemişti. Olay ikisinin Kopenhag caddelerinde yaptıkları uzun bir yürüyüşle noktalanmış ve tekrar görüşmeye karar vermişlerdi. Hans von Enke, Linda’dan iki yaş küçüktü ve onun da hiç çocuğu yoktu. İkisi de daha en başından, aslında üstünde hiç de fazla konuşmadıkları hâlde oldukça net bir yaklaşımla birlikte yaşamayı deneyip bir çocuk sahibi olmaya karar vermişlerdi.
İçindekileri babasına açmasından iki gün sonraki akşam, Linda birlikte yaşamaya karar verdiği adamla Wallander’in evine geldi. Hans von Enke ince ve uzun boyluydu, biraz kelleşmeye başlamıştı ama delici bir ışıltıyla bakan mavi gözleri vardı. Wallander kendisini adamın önünde bir an huzursuz hissetmiş, tavırlarını itici bulmuş ve Linda’nın bu adamda ne bulduğunu merak etmişti. Kızı da ona, Hans’ın maaşının babasının maaşından üç kat fazla olduğunu ve ilave olarak her yıl yaklaşık bir milyon İsveç kronu kadar ikramiye aldığını söylediği zaman, Wallander sıkıntıyla kızını cezbeden şeyin para olduğunu fark etmişti. Bunun düşüncesi kendisini o kadar rahatsız etmişti ki Linda’yı bir sonraki görüşünde doğrudan bunu ona sordu. Ystad’ın orta yerinde bir kafede oturuyorlardı. Linda çok kızmış, elindeki küçük yuvarlak ekmeği ona fırlatmış ve çıkıp gitmişti. Wallander arkasından yetişip özür dilemek zorunda kalmıştı. Hayır, parayla ilgisi yok, diye açıklıyordu kız. Basbayağı ve sırılsıklam aşktı onunkisi, daha önce hiç tatmadığı bir şeydi. Wallander müstakbel damadına daha bir sempatik yaklaşmaya karar verdi. İnternetten ve Ystad’daki mütevazı birikimlerini idare eden banka müdürünün yardımıyla, Hans’ın çalıştığı finans şirketi hakkında olabildiğince bilgi topladı. Yüksek rizikolu yatırım fonlarının ne olduğunu ve modern bir finans şirketinin faaliyetlerinin temelini oluşturan daha pek çok detayı öğrendi. Daha sonra Hans von Enke kendisini Kopenhag’a davet etmiş ve ona Rundetårn’daki gösterişli ofislerini gezdirmiş, ardından onu öğle yemeğine çıkarmıştı. Wallander yeniden Ystad’a döndüğünde, ilk tanışmalarında etkisi altında kaldığı o aşağılık kompleksini artık hissetmiyordu. Arabasından Linda’ya telefon edip, seçtiği adamdan hoşlanmaya başladığını söyledi.
“Tek bir kusuru var,” dedi Linda. “Yeterince saçı yok. Yoksa her şey tamam.”
“Ona kendi ofisimi gezdireceğim günü sabırsızlıkla bekliyorum.”
“Ben ona çoktan gösterdim. Geçen hafta, beni ziyaret için buraya geldiğinde. Sana söylemediler mi?”
Kimsenin Wallander’e tek kelime etmediğini söylemeye gerek yoktu. O gece mutfaktaki masada oturup elinde kurşun kalemi, Hans von Enke’nin yıllık gelirini hesaplamaya çalıştı. Son rakama ulaştığında şaşkınlıktan kalakalmıştı. Kısa bir an yine aynı huzursuzluk hissiyle bocaladı. Polis teşkilatında geçen onca yıla rağmen kendi maaşı ayda 40.000 kron bile değildi, ki ona göre bu yüksek bir maaştı. Ama evlenecek olan kendisi değildi. Para Linda’yı mutlu edecek ya da etmeyecek onu ilgilendirmezdi.
Mart ayında Linda ile Hans, Rydsgård dışında, genç bankerin satın aldığı büyük bir eve taşındılar. Adam oradan Kopenhag’a gidip gelmeye başlamıştı. Linda da Ystad’da çalışmaya devam ediyordu. Eve yerleşmelerini takip eden cumartesi akşamı Linda, Kurt’u akşam yemeğine davet etti. Hans’ın ailesi de gelecekti ve elbette Linda’nın babasıyla tanışmak istiyorlardı.
“Annemle konuştum,” dedi kızı.
“O da mı geliyor?”
“Hayır.”
“Neden gelmiyor?”
Linda omuz silkti.
“Sanırım sağlığı iyi değil.”
“Nesi var?”
Linda cevap vermeden önce gözlerini babasına dikip uzun uzun baktı.
“Fazla içki. Sanırım artık eskisinden de çok içiyor.”
“Bunu bilmiyordum.”
“Bilmediğin çok şey var.”
Wallander, Hans von Enke’nin ailesiyle tanışmak için yemek davetini kabul etti. Babası Håkan von Enke, İsveç Deniz Kuvvetleri’nden emekli bir komutandı ve denizaltı avlayan, hem denizaltı hem de su üstü gemilerin komutanlığını yapmıştı. Linda tam emin değildi ama bir keresinde, askeri birliklerin düşmana ne zaman ateş edeceklerinin emrini veren bir ekibin içinde de yer aldığını sanıyordu. Hans von Enke’nin annesi Louise’di ve yabancı dil öğretmeniydi. Hans tek çocuktu.
Linda konuşmasını bitirince, “Ben sosyetiklerle görüşmeye pek alışık bir insan değilim,” dedi Wallander karamsar bir tavırla.
“Onlar da herkes gibi. Bence konuşacak pek çok şey bulacaksın.”
“Mesela?”
“Bulursun