Avonlea Günlükleri. Люси Мод МонтгомериЧитать онлайн книгу.
ait eski bir ipek elbiseyi giymek, mağazadan yeni bir elbise almaktan çok daha ucuzdu. Yaşlı Hanım’ın önceden annesine ait olan çok sayıda ipek elbisesi vardı. Onları sabah öğlen ve akşam giyerdi. Spencervale ahalisi bunu, kibrinin ekstra bir göstergesi kabul ederdi. Elbiselerin modeli ile ilgili olarak onları düzelttirmeyecek kadar pinti olduğunu söylerlerdi. Hâlbuki eski moda elbiselerinden dolayı Yaşlı Hanım’ın giyinirken ne kadar acı çektiğini hayal bile edemezlerdi. Yaşlı Hanım’ın kadınlık gururu, elbiselerinin eski fırfırlarına ve üst eteklerine Kambur Jack’in attığı bakışlara bile dayanamaz gibiydi.
Yeni günü kucaklamadığı hâlde günün güzelliği, yemekten sonra -daha doğrusu öğle peksimetini yedikten sonra- yürümek için dışarı çıktığında onu etkiledi. Hava fazlasıyla taze, tatlı ve bakirdi. Lloyd Hanesi’ni çevreleyen çam ağaçları da bahardan dolayı heyecanlılardı. Genç ışıklar ve gölgelerle saçılmışlardı etrafa. Bazılarının neşesi, aralarında gezinen Yaşlı Hanım’ın acı çeken kalbinden içeri girmişti. Kayın ağaçlarının altındaki küçük derenin ufak tahta köprüsünün üzerinden geçerken neredeyse bir kez daha zarif ve hassas hissetti kendisini. Bir de büyük bir kayın ağacı vardı ki o ağacı kendince sebeplerden dolayı özellikle severdi. Kocaman ve uzun bir kayın ağacıydı bu. Gövdesi gri mermerden bir sütunu andırıyordu. Dallarının yaprakları, derenin oluşturduğu su birikintisinin üzerine altın kahverengi bir renk ile yansıyordu. Kaybettiği görkemli günlerinde genç bir fidandı bu ağaç.
Koruluğun üzerindeki William Spencer’ın evine çıkan yoldan gelen çocuk sesleri ve kahkahalar duydu. William Spencer’ın evinin önündeki yol, ana yola farklı bir yönden çıkıyordu. Ancak bu arka yolda bir kestirme vardı ve çocuklar okula her zaman oradan giderlerdi. Aceleyle genç çam ağaçlarının arkasına çekildi. Spencer çocuklarını sevmezdi; çünkü çocuklar ondan korkuyor gibiydiler. Ağaçların arasından baktığında neşe ile yürüdüklerini gördü. İki büyük önden, ikizler arkadan uzun, zayıf genç bir kızın elinden tutarak geliyorlardı. Muhtemelen yeni müzik öğretmeniydi bu kız. Yumurtacı bu kızın William Spencer’ın evinde kaldığını söylemişti ancak Yaşlı Hanım ismini bilmiyordu.
Onlar yaklaştıkça kıza tuhaf bir merakla baktı. Sonra birden kalbi hızla, yıllardır hiç atmadığı gibi attı. Hızlı hızlı nefes almaya başladı ve korkunç bir sarsılmayla titredi. Kızın kim olduğunu merak etti.
Yeni müzik öğretmeninin hasır şapkasının altında kestane rengi saçlar vardı. Tonu ve dalgaları Yaşlı Hanım’ın kaybolan yıllarından kalma bir başı hatırlattı. O dalgaların altında iri, menekşe rengi, siyah kirpikleri ve kaşları olan gözler vardı. Bu gözleri kendi gözleri gibi bilirdi. Yeni müzik öğretmeninin yüzü, güzel hatları, narin rengi ve kaygısız gençliği ile Yaşlı Hanım’ın geçmişine ait bir yüzdü. Her yönüyle geçmişteki bu yüze benziyordu. Ama bir farkla… Hatırladığı yüz, bütün büyüsüyle zayıftı. Ancak bu kızın yüzünde tatlı bir kadınsılık vardı. Yaşlı Hanım’ın saklandığı yerden geçerken çocuklardan birinin söylediği bir şeye güldü. Bu gülüşü çok iyi biliyordu. Bu gülüşü o kayın ağacının altında daha önce de duymuştu. Köprünün ötesindeki ağaçlı tepede kayboluncaya kadar onları izledi. Sonra da eve âdeta bir rüyada yürüyormuş gibi döndü. Kambur Jack bahçeyi kazmaya devam ediyordu. Yaşlı Hanım, Kambur Jack’le dedikoduya olan zaafını bildiği için pek konuşmazdı. Ancak o sırada bahçeye girdi. Yaşlı bedeni mor ipekten, altın puantiyeli elbisesi içinde azametli bir görüntü veriyordu. Güneş ışığı beyaz saçlarının arasında parlıyordu.
Kambur Jack, kadının dışarı çıktığını görmüştü. Onun zayıf düştüğünü zannetmişti çünkü solgun görünüyordu. Ancak o sırada yanıldığını anladı. Yaşlı Hanım’ın yanakları pembeydi ve gözleri parlıyordu. Yürüyüşü sırasında en az bir on yıl gençleşmişti. Kambur Jack küreğine yaslandı ve Yaşlı Lloyd Hanım’dan daha güzel çok sayıda kadın olmadığına hükmetti. Yaşlı bir cimri olması ne kötüydü!
“Bay Spencer!” dedi Yaşlı Hanım zarafetle. Kendinden aşağı olanlarla konuşurken hep zarifti. “Bay William Spencer’ın evinde kalan yeni müzik öğretmeninin adını söyler misiniz?”
“Sylvia Gray.” dedi Kambur Jack.
Kalbi bir kez daha küt küt attı. Biliyordu. Leslie Gray’in saçlarına, gözlerine ve gülüşüne sahip o kızın Leslie Gray’in kızı olduğunu biliyordu.
Kambur Jack eline tükürüp işine devam etti. Ancak dili küreğinden daha hızlı çalışıyordu ve Yaşlı Hanım onu hevesle dinledi. Kambur Jack’in gevezeliğinden ve dedikodusundan ilk kez hoşlanıyordu. Ağzından çıkan her kelime çok değerliydi.
Yeni müzik öğretmeni geldiğinde William Spencer’ın evinde çalışıyormuş Kambur Jack. Eğer kendisi bir gün içinde bir insan hakkında bir şeyler öğrenemezse bunun sebebi, o kişi hakkında öğrenilmeye değer bir şey olmamasıdır. Bir şeyler öğrendikten sonra en sevdiği şey ise öğrendiklerini aktarmaktı. O yarım saatlik süre içinde Kambur Jack’in mi yoksa Yaşlı Hanım’ın mı daha çok keyiflendiğini anlamak zordu.
Kambur Jack’in söylediklerinin özeti şuydu: Bayan Gray’in annesi ve babası o daha bebekken ölmüşler. Onu çok fakir ve hırslı olan teyzesi büyütmüş.
“Müzik eğitimi istiyor.” diye bitirdi Kambur Jack. “Valla almalı da. Onunki gibi ses görmedim. O akşam bize yemekten sonra şarkı söyledi, ben de sanki melek şarkı söylüyor sanmıştım. Güneş ışığı gibiydi. Spencer’ın genç çocukları ona deli oluyor. Buralarda, Grafton ve Avonlea’de yirmi tane öğrencisi var.”
Kambur Jack’in söyleyeceği her şeyi öğrendikten sonra eve girdi ve küçük oturma odasındaki pencerenin yanına oturup etraflıca düşündü. Baştan aşağı heyecanla ürperiyordu.
Leslie’nin kızı! Bu Yaşlı Hanım bir zamanlar aşk yaşamıştı. Uzun zaman önce, kırk yıl önce, Leslie Gray ile nişanlıydı. Spencervale’de bir yaz dönemi öğretmenlik yapan genç bir üniversite öğrencisiydi. Margaret Lloyd’un hayatındaki altın yazdı bu. Leslie utangaç, hülyalı ve yakışıklı bir delikanlıydı. Edebî tutkuları vardı. Margaret ile birlikte bu tutkuların ona bir gün servet ve şöhret getireceğine inanıyorlardı.
Sonra aralarında saçma sapan, acı bir kavga oldu o altın yaz zamanı. Leslie öfke ile ayrıldıktan sonra mektup yazdı. Ancak gurur ve dargınlığın kıskacındaki Margaret Lloyd sert bir cevap yolladı. Daha fazla mektup gelmedi ve Leslie Gray dönmedi. Sonra bir gün Margaret, aşkı hayatından sonsuza kadar çıkardığını anladı. Aşka bir daha asla sahip olamayacaktı. O andan itibaren ayakları gençlikten dönüp gölgenin vadisinden geçerek yalnız ve yaşlı bir yaşa doğru yürüdü. Yıllar sonra Leslie’nin evlendiğini duydu. Sonra hayallerini gerçekleştiremediği bir hayatın ardından ölüm haberini aldı. Daha fazla bir şey duymadı ve bilmedi. Kayın ağacının altına saklanıp da kızını gördüğü o güne kadar.
“Onun kızı! Benim kızım da olabilirdi.” diye söylendi Yaşlı Hanım. “Ah keşke onu tanıyıp sevebilseydim ve sevgisini kazanabilseydim. Ama yapamam. Leslie Gray’in kızının ne kadar fakir olduğumu, ne hâllere düştüğümü bilmesine katlanamam. Buna dayanamam. Bir de bana çok yakın yaşıyor, yolun yukarısında, tepede. Onu her gün görebilirim. En azından bu zevki yaşayabilirim. Ah keşke onun için bir şey yapabilseydim. Ona ufak bir mutluluk yaşatabilseydim. Ne güzel olurdu…”
Yaşlı Hanım o gece boş odaya gittiğinde tepedeki bir evden, ağaçların arasından geçerek kendisine ulaşan bir ışık gördü. Bu ışığın Spencerların misafir odasından geldiğini biliyordu. Yani bu ışık Sylvia’nın ışığıydı.