Monte Kristo Kontu. Александр ДюмаЧитать онлайн книгу.
çare olmadığını gören Dantés onu yatağa oturttu. Kendisi de sandalyeyi çekip karşısına oturdu. Faria anlatmaya başladı:
“Bildiğin gibi ben bir zamanlar Spada sülalesinin son vârisi Kont Spada’nın kâtibi ve yakın arkadaşı idim. Dünyada saadet olarak ne tattıysam bu çok kıymetli kişiye borçluyum. Kendisi zengin değildi fakat mensup olduğu ailenin zenginliği bir zamanlar dillere destan olmuştu. Herhangi bir kimsenin servetinin büyüklüğü anlatılmak istenildiği zaman ‘Spada’lar gibi zengin’ derlerdi. Kont Spada’nın sarayı benim cennetimdi. Onun yeğenlerine ders verirdim. Fakat yeğenleri öldüler. Onlar ölünce hayatta yapayalnız kalan efendime minnet borcumu, onun her isteğini yerine getirmek suretiyle ödemeye çalıştım.
Sarayda her yere girer çıkardım. Kontu daima eski kitapları incelerken ve ailesinden kalan tozlu evrakları karıştırırken görüyordum. Bir gün ona, bu lüzumsuz uğraş ile sabahlara kadar yorulduğunu, ondan sonra da sıkıntı ve strese kapıldığını söyleyerek bu hâlinden kendisine şikâyet ettim. Acı acı gülümsedi ve Roma şehri tarihine dair bir kitabı açtı. Kitapta, Papa VI. Alexander’ınhayatından bahseden on ikinci fasılda, hiç unutamadığım şu satırları gördüm:
Büyük Romagna Savaşları bitti. Zaferini tamamlayan Sezar Borjiya’nın bütün İtalya’yı satın alabilmek için çok paraya ihtiyacı vardı. Son fikir değişikliklerinden ötürü kendisi için hâlâ dehşet verici olan Fransa Kralı XII. Louis’den kurtulmak için papanın da paraya ihtiyacı vardı. Bu bakımdan, o günlerin bunalmış ve fakirleşmiş İtalya’sında gittikçe daha zor bir hâl almakla beraber bazı kârlı spekülasyonlar yapmak lazımdı.
Mukaddes pederin bir fikri vardı. İki yeni kardinal atayacaktı. Roma’nın en büyük ve en zengin iki adamını seçmek suretiyle bu teşebbüsü son derece kârlı bir hâle sokabilirdi. Önce bu iki adamın, hâlen sahip oldukları mevkileri ve unvanları satar, sonra yeni iki kardinale bahşedeceği şerefler karşılığında onlardan çok yüksek, paralar isteyebilirdi. Üçüncü bir husus vardı ki o da daha sonra gelecekti.
Papa ve Sezar Borjiya, bu iki kişinin, papalık idaresinde tek başına en yüksek dört makama sahip olan Giovanni Rospigliosi ile Roma’nın en zengin ve en asil kişilerinden biri olan Caesar Spada olmasını tercih ettiler. Sezar Borjiya sonra, bunlardan boşalacak makamları satın alacak olanları buldu. Netice itibarıyla Rospigilosi ile Spada kardinal olmak için para öderlerken sekiz kişi de onlardan boşalan makamlara gelmek için para ödediler. Spekülatörlerin kasalarına sekiz yüz bin altın girdi.
Şimdi gelelim spekülasyonun üçüncü kısmına. Papa, minnetlerinin hakiki borcunu ödemek ve Roma’da yerleşmek için Kardinal Rospigliosi ile Kardinal Spada’nın servetlerini topladıklarına kanaat getirdikten sonra Sezar Borjiya ile beraber, onları akşam yemeğine davet etti. Bu davet mukaddes peder ile oğlu arasında ihtilafa sebep oldu. Sezar, en yakın arkadaşlarının tasarrufunda olan tertiplerden birini kullanmak fikrinde idi. Bazı kimselere bir dolabı açtırdıkları meşhur anahtar vardı. Bu anahtarın sapında, ihmal neticesi meydana gelmiş küçük bir sivrilik bulunuyordu. Dolabın kilidi zor açılırdı. Dolabı açması istenilen kimse bu yüzden anahtarı biraz zorlayınca sivri kısım eline batar, ertesi gün de o kişi ölürdü. Sonra sezarın bazı kimselerin elini sıkacağı zaman parmağına taktığı arslan başlı yüzük vardı. Tokalaşma esnasında arslan başı adamın avcuna batar, yirmi dört saat sonra da o adam ölürdü.
Bu bakımdan Sezar kardinallerden ya dolabı açmalarını istemeyi yahut da içten bir hareketle onların ellerini sıkmayı teklif etti. Fakat VI. Alexander şu cevabı verdi: ‘Bu kıymetli kardinallere bir yemeği çok görmeyelim. Hem hazımsızlığın hemen kendini belli ettiğini unutuyorsun. Hâlbuki senin yöntemin ancak ertesi gün yahut iki gün sonra netice verir.’
Sezar, babasının sözlerini mantıklı bularak kendi teklifinden vazgeçti ve iki kardinal yemeğe davet edildi. Sofra, kardinallerin bahsini çok duydukları papaya ait Sen Pietro in Vincoli civarındaki bir bağda hazırlanmıştı.
Yeni makamının gururu ile dolu olan Rospigliosi midesini bu ziyafete hazırladı. Yüzüne en sevimli gülümsemesini yerleştirdi. Geleceği parlak genç bir yüzbaşı olan yeğeninden başka kimseyi sevmeyen ve akıllı bir adam olan Spada ise eline bir kâğıt kalem alarak vasiyetnamesini yazdı. Sonra kendisini bağ civarında beklemesi için yeğenine haber gönderdi fakat, haberi götüren adam, genç yüzbaşıyı bulamadı. Spada, Papalık makamının bu çeşit davetlerini bilirdi. Hristiyanlık, uygarlaştırıcı tesirini Roma’ya getirdiğinden beri artık herhangi zorba bir hükümdarın gönderdiği yüzbaşı ‘Sezar sizin ölmenizi istiyor!’ değil; papanın gönderdiği bir elçi, tatlı bir tebessümle ‘Mukaddes peder sizin kendisi ile yemek yemenizi istiyor.’ diyordu.
Spada bağa geldiği zaman papa kendisini bekliyordu. Spada’nın gözüne ilk çarpan, Sezar Borjiya’nın son derece içten dikkati altındaki yeğeni oldu. Spada’nın rengi sarardı. Sezar ona her türlü tedbiri aldığını, tuzağın çok iyi hazırlandığını ifade eden alaycı bir bakış fırlattı.
Ziyafet başladı. Spada yeğenine ancak ‘Sana gönderdiğim haberi aldın mı?’ diye sorabildi. Yeğen, almadığını söyledi. Sorunun anlamını çok iyi anladı ama geç kalınmıştı. Çünkü uşağın getirdiği nefis bir şarabı az önce içmişti. Spada’nın şarabını başka bir şişeden koydular. Bir saat sonra bir doktor ikisinin de yedikleri mantardan zehirlendiklerini bildiriyordu. Spada bağ kapısının eşiğinde öldü. Yeğeni de kendi evinin kapısında, karısına, onun anlayamadığı bir işaret yaparken son nefesini verdi.
Sezar ve papa, Spada’nın evrakını gözden geçirmek bahanesi ile vasiyetnameyi elde etmeye çalıştılar fakat vasiyetname olarak Spada bir kâğıdın üstüne yalnız şunları yazmıştı: ‘Sevgili yeğenime kasalarım ve kitaplarımla beraber, kendisini çok seven amcasından bir hatıra olarak saklayacağı ümidi ile altın köşeli dua kitabımı bırakıyorum.’ Spada’nın vârisleri her tarafı aradılar, dua kitabına hayran oldular, eşyaları götürdüler fakat Spada gibi zengin bir adamın bu kadar sefil bir amca olmasına hayret ettiler çünkü hazine hiçbir yerde yoktu. Sezar ile babası da aradılar, her yeri karıştırdılar, sorup soruşturdular. Fakat onlar da bir şey bulamadılar. Spada yalnız iki sarayla bir bağ bırakmıştı. Bunlar da papa ile oğlunun aç gözlerini tatmin etmekten uzak olduğu için ailede kaldı.
Aylar ve yıllar geçti. Papa ile oğlunun ölümünden sonra, Spada Ailesi’nin eskiden olduğu gibi gene lüks içinde yaşayacağı sanıldı fakat öyle olmadı.Şöyle böyle bir hayat sürdüler ve karanlık konu, esrar içinde gömülü kaldı. Genel düşünce, babasından daha kurnaz olan sezarın iki serveti de babasından kaçırdığı idi. İki servet de diyorum. Çünkü hiçbir tedbir almamış olan Kardinal Rospigliosi tamamıyla soyulmuştu.”
Faria gülümseyerek “Buraya kadar hikâyede hiçbir mantıksızlık yok, değil mi?” dedi.
Dantés, “Kesinlikle.” dedi. “Üstelik çok da ilgi çekici. Devam edin lütfen.”
“Devam ediyorum:Spada Ailesi zamanla kendilerini bu hâle alıştırdılar. Yeni yetişenlerden kimi asker kimi de diplomat, din adamı, banker oldu. Kimi zenginleşti kimi elde, avuçta kalanı da kaybetti.”
Faria, “Şimdi…” dedi. “Ailenin son ferdine, kendisine kâtiplik ettiğim Kont Spada’ya geliyorum. Meşhur din kitabı ailede kalmıştı. Son sahibi de Kont Spada idi çünkü ele geçen tek vasiyetnamedeki o garip ibare, kitabı, ailenin âdeta batıl bir ihtirasla sakladığı kutsal bir emanet hâline getirmişti.”
Ben bu hazineden Borjiya’ların da Spada’ların da faydalanmadıklarından bunun, Arap masallarındaki, bir perinin başında beklediği toprak kâseler içindeki servetler gibi sahipsiz olarak durduğundan emindim. Her yeri aradım, defalarca