Doksan Üç. Виктор Мари ГюгоЧитать онлайн книгу.
yaptılar ve baygın durumdaki kadını buraya yatırdılar. Koruya doğru ilerlediler. Bir köylü sedyenin baş tarafını, diğeri de ayak tarafını tutmuş bir şekilde sedyeyi taşıyorlardı. Tellmarch kadının kolunu tutuyor ve sürekli nabzını yokluyordu.
Ay ışığı yüzlerine vurmuş iki köylü kadını taşımaya devam ederken konuşmaya başladılar. Dehşetle haykırıyorlardı.
“Hepsini öldürdüler!”
“Hepsini yaktılar!”
“Aman Tanrı’m! Nedir bu başımıza gelenler?”
“Emri veren o uzun, yaşlı adamdı.”
“Evet, komutan o.”
“Katliam devam ederken onu görmedim. Orada mıydı?”
“Hayır, gitmişti. Ama yine de onun emriyle yapıldı.”
“O zaman bunu yapan oydu.”
“Evet. ‘Yakın, öldürün. Kimseye acımak yok!’ diye bağırdı.”
“Marki’den mi söz ediyorsunuz?”
“Evet, elbette; bizim markimizden.”
“İsmi ne?”
“Mösyö de Lantenac.”
Tellmarch gözlerini göğe kaldırdı, dişlerini sıkarak mırıldandı:
“Ah böyle olacağını bir bilseydim!”
İKİNCİ BÖLÜM
PARİS’TE
BİRİNCİ KİTAP
CIMOURDAIN
I
O ZAMANKİ PARİS SOKAKLARI
Halk sokağa dökülmüştü. Kapıların dışına dizilmiş masalarda yemek yeniyordu. Kadınlar kilisenin merdivenlerine oturmuş, Marseillaise’a eşlik ediyorlardı. Monceaux parkı ve Lüksemburg geçit törenine hazırlanmıştı. Her sokağın köşesinde, yoldan geçenlerin hayranlıklarını gizleyemediği, göz önünde tüfeklerin imal edildiği bir silah atölyesi vardı. Her ağızda bir laf dolaşıyordu: “Sabredin, bu bir devrimdir.” İnsanlar kahramanca gülümsüyordu. Peloponnesos savaşı sırasında Atina’da olduğu gibi tiyatroya gidiyorlardı. Sokak köşelerinde şu afişler asılmıştı: Thionville Kuşatması, Alevlerden Kurtulan Bir Anne, Sans-Soucis Kulübü, Papaların En Büyüğü Joan, Askeri Filozoflar, Köyde Sevişme Sanatı. Almanlar kapıdaydı. Prusya Kralı operaya teşrif buyuracağı için locaların korunduğu söylentisi dolaşıyordu. Her şey berbat hâldeydi ama kimse korkmuyordu. Merlin de Douai’nin vakasında, şüpheli kişilere karşı oluşturulmuş yasa yüzünden her başın giyotinden geçirilme tehlikesi vardı. Séran isimli bir avukat, ihbar edildiğini öğrenmiş, sabahlığı ve terlikleriyle kapısının önünde tutuklanmayı bekliyordu. Kimsenin zamanı yoktu, bütün bu kokart şapkalı insanlar aceleyle yürüyordu. Kadınlar “Kırmızı bereler bize çok yakışmıyor mu?” diye birbirlerine soruyordu. Bütün bir Paris yer değiştiriyor gibiydi. Antika dükkanların içi; hanedandan kalan taçlar, kronlar, yaldızlı zambak çiçeği işlemeli asalar ile doluydu. Hepsi de yıkılan monarşiyi işaret eden ganimetlerdi. Eski kıyafet dükkanlarının askılarında duran cüppeler ve pelerinler görülüyordu. Porcheron ve Ramponneau’nun adamları papaz cübbesi ve ayin kıyafeti giydirilmiş eşeklere biniyor, kiliseye ait kadehlerden şarap içiyordu. Saint-Jacques Sokağı’nda el arabasıyla gezen bir sokak satıcısı durdurulmuş ve Konvansiyon’daki askerlere gönderilmek üzere on beş çift ayakkabı satın alınmıştı. Rousseau, Franklin, Brütüs ve hatta Marat büstleri her yerdeydi. Cloche-Perce Sokağı’nda, Marat’nın büstlerinden birinin altına siyah ahşap bir çerçeve asılmıştı. Çerçevenin içindeki belgede Malouet aleyhine suçlamaları destekleyen gerçekler ve kovuşturma kararı yazılıydı. Altında da şu cümleler vardı:
Bunlar bana Sylvain Bailly’nin metresi tarafından iletilmiştir. Ayrıca o bir vatanseverdir ve bana iyi davranmıştır.
Palais Royal çeşmesindeki “Quantos effundit in usus!” kitabesi badanayla boyanmış iki büyük tuvalin altında duruyordu. Biri Cahier de Gerville’i temsil ediyordu, Ulusal Meclis’e Arles’i ihbar eden kişiydi. Diğeri, XVI. Louis’nin Varennes’ten Kraliyet arabasıyla geri getirilmesini temsil ediyordu. Arabanın altında, her iki ucunda düzleştirilmiş süngülü bir el bombası taşıyan kordonlarla tutturulmuş bir tahta vardı. Dışarıda açık büyük mağaza sayısı azdı. Sokakta kadınların sürüklediği el arabaları vardı. Tuhafiye eşyaları ve oyuncak içeren malların üzerine eritilmiş mumlar damlıyordu. Sarı peruklar takmış eski rahibeler dükkânlarını sergiliyordu. Bir kontes tezgâhın yanında çorap örüyordu. Markiz ise terzilik yapıyordu. Madam de Boufflers, kendi otelinde yaşadığı çatı katından manzarayı izliyordu. Gazeteciler haberleri yaymak için koşuyorlardı. Atkılarını boğazlarına saranlara “écrouelleux” deniyordu. Her yerde sokak sanatçıları vardı. Kalabalık, kralcı şarkı yazarı Pitou’yu yuhalıyordu. Ama yine de cesur bir adamdı. Çünkü yirmi iki kez hapse atılmıştı. “Yurttaşlık” kelimesini söylediğinde elini kıçına vurduğu için İhtilal Mahkemesi’nin önüne çıkarılmıştı. Başının tehlikede olduğunu görünce de şöyle haykırmıştı: “Ama suç işleyen tarafım başım değil!” Bu yargıçları güldürmüş ve başını kurtarmıştı. Pitou, Yunan ve Latin isimlerinin moda olmasıyla alay ediyordu. En sevilen şarkısı ayakkabı tamircisi Cujus ve tamircinin karısı Cujusdam hakkında olandı. Karmanyola, çemberler hâlinde dans ediyordu. Artık insanlara “hanımefendi” ve “beyefendi” olarak değil, “yurttaş” ve “kadın yurttaş” olarak hitap ediliyordu. Yıkık avlularda, tonozlu çatıya çapraz olarak tutturulmuş iki çubuktan yapılmış bir avizenin altında dans ediliyordu. Kilise lambaları yanıyor ve mezarlar dansçıların ayaklarının altında uzanıyordu. Tiran mavisi yelekler ve özgürlüğün simgesi adı verdikleri kırmızı, beyaz ve mavi renklerdeki iğneli mintanlar giyiyorlardı. Richelieu Sokağı’na artık Loi Sokağı deniyordu; Saint-Antoine banliyösü, Gloire banliyösü olmuştu. Bastille Meydanı’na da bir Doğa Heykeli dikilmişti. İnsanlar yürürken birbirlerine tanınmış şahsiyetleri işaret ediyorlardı. Bu şahsiyetlerden bazıları; Châtelet, Didier, Nicolas ve marangoz Duplay’in kapısında duran Gamier-Delaunay idi. Ayrıca mahkûmların arabalarını takip ederek hiçbir giyotin gününü kaçırmayan Voullant, ki bu yaptığını “Kırmızı ayine gitmek.” diye adlandırır, ve Dix-Août adını verdikleri devrimci bir jüri üyesi ve marki olan Montflabert de bu isimlerdendi. Askerî okul öğrencilerinin geçişini izlediler. Bu öğrenciler sözleşme kararnamelerine göre “Mars Okulu Adayları” olarak adlandırılmıştı. Ancak halk onlara “Robespierre’in Uşakları” lakabını takmıştı. Fréron’un hazırladığı belgede suçlara yardım ve yataklık yapan şüphelileri kınayan bildiri okundu. Belediye başkanlığının kapılarının etrafında toplanan hayırsız gençler, gelinler ve damatlar göründükçe sivil törenle alay ederek “belediye evlilikleri” diye bağırıyorlardı. Invalides’teki azizlerin ve kralların heykelleri Frigya başlıklarıyla taçlandırılmıştı. İnsanlar köşe başlarında kaldırım taşları üzerinde kartlar oynuyordu. Oyun kartları bile ihtilalden etkilenmişti; papazlar, koruyucu melek; kızlar, özgürlük tanrıçası ve valeler de eşitlik simgesi olmuştu. Aslar hukukun simgesi ile değiştirilmişti. Halk bahçeleri düzenleniyor, Tuilerie saray bahçesinde çimler sürülüyordu.
Конец ознакомительного фрагмента.
Текст предоставлен ООО «Литрес».
Прочитайте