Doksan Üç. Виктор Мари ГюгоЧитать онлайн книгу.
arabasına bağlı bir parça kırık zincir kalmış ve her nasıl olduysa bu zincir, top namlusunun ucuna dolanmıştı. Zincirin diğer ucu da top arabasına bağlıydı. Topun her zıplayışı tehlikeyi daha da şiddetlendiriyordu. Vida sanki bir el tutuyormuş gibi topu sıkıca tutuyordu ve topun darbeleriyle sanki demirden bir kamçı gibi sağa sola savruluyor ve topun etrafında bir kasırga gibi dönüyordu. Bu zincir, işleri daha da karıştırmıştı.
Tüm bu olanlara rağmen adam yine de savaşıyordu. Hatta zaman zaman topa karşı hamle yapıyor; bir elinde levhası, diğerinde halatı, geminin kenarlarında sürünüyordu. Top onun hamlelerini tahmin ediyormuş ve bir tuzaktan şüpheleniyormuş gibi kaçtı. Gözünü kan bürümüş adam da peşinden koştu.
Böyle bir mücadele mutlaka kısa sürer. Aniden sanki top “bu işi bitirelim” der gibi durdu. Krizi kontrol altına almış gibi hissettiler. Top sanki şüpheye düşmüş gibiydi. Niyetleri ve amaçları olan canlı bir yaratıktı sanki! Planlar kurmak için düşüncelere dalmıştı. Sonra birden adamın üstüne çullandı. Topçubaşı ise kenara çekildi. Bir kahkaha patlattı ve topa “Bir daha dene!” diye bağırarak koştu. Öfkeden gözü dönmüş top iskeledeki başka bir topu daha ezdi. Sonra, sanki üzerinde bir ip varmış da onu geri çekmiş gibi geminin sancak tarafına, kaçan adama doğru fırladı. Üç top bu hücumla ezildi. Topun gözleri adamdan başka hiçbir şey görmez olmuştu. Adamın olduğu tarafa döndü ve geminin kıç tarafından gövde tarafına doğru yuvarlandı. Pruvanın duvarında bir yarık açmıştı. Topçubaşı merdivenin dibine sığındı. Olan biteni izleyen yaşlı adamla arasında kısa bir mesafe vardı. Elinde çubuğu hazır bekliyordu. Top bunun farkındaydı ve dönme zahmetine bile girmeden, bir balta darbesi kadar hızlı bir şekilde adamın üzerine geri koştu. Eğer geminin yan tarafına fırlarsa adamın işi bitmişti.
Mürettebattan bir çığlık yükseldi.
O ana kadar hareketsiz duran yaşlı yolcu, tüm o çılgın dönüşlerden daha çevik bir şekilde öne atıldı. Sahte banknot balyalarından birine uzandı ve ezilmek pahasına da olsa balyayı, top arabasının tekerleklerinin arasına fırlatmayı başardı. Durosel’in Deniz Silahları El Kitabı’nı okuyup tüm tatbikatlarda ustalaşmış birisi bile bu kadar kararlı ve tehlikeli manevrayı yapamazdı.
Balya bir tampon görevi gördü. Bir çakıl taşı bir kütüğü engelleyebilir, bir ağaç dalı da çığın seyrini değiştirebilir. Böylelikle balya da topun tökezlemesini sağlamıştı. Bu tehlikeli manevradan istifade, topçu da demir çubuğunu arka tekerleklerin parmaklarının arasına sokmuştu. Öne doğru atılmış olan top durdu. Adam, çubuğunu bir kaldıraç gibi kullanarak topu ileri geri salladı. Ağır kütle, yankılanan bir çan sesi çıkararak yana doğru yığıldı. Kan ter içinde kalmış adam topun üstüne atıldı ve halatının ilmeğini mağlup canavarın boynuna doladı.
Çatışma sona ermiş, adam bu savaştan galip çıkmıştı. Karınca, mamutun hakkından gelmiş; cüce insan, dev yıldırımı zapt etmişti.
Askerler ve denizciler alkışladı.
Mürettebat zincir ve kablolarla ileri atıldı, topu bağlayarak hâkimiyet altına aldılar.
Topçubaşı yaşlı yolcuyu selamladı:
“Bayım, hayatımı kurtardınız!”
Yaşlı adam, tekrardan vurdumduymaz tavrını takındı ve adama cevap vermedi.
VI
TERAZİNİN İKİ KEFESİ
Galip olan adamdı ama top için mağlup demek pek de doğru değildi. Olası bir gemi enkazı önlenmişti ama korvet hâlâ tehlikedeydi. Gemide onarılamayacak tahribatlar oluşmuştu. Geminin kenarlarında beş yarık açılmıştı, bunlardan en büyüğü de pruvadaydı. Otuz toptan yirmisi paramparça olmuştu. Yakalanıp zincirlenen top da işe yaramazdı. Top ağzı iyice sıkılmıştı, bu yüzden topun nişan alması imkânsızdı. Böylelikle silah deposunda dokuz top kalmıştı. Ambarda da bir sızıntı vardı. Zaman kaybetmeden tüm bu hasar onarılmalı ve bir yandan da tulumbalar çalıştırılmalıydı. Güvertede korkulacak bir şey kalmamıştı. Ama mürettebat hâlâ bakmaktan korkuyordu. Azmış bir fil kafesinin içi bile bu kadar harap olamazdı. Gözden uzak olmak korvet için ne kadar önemli olursa olsun, güvenliği sağlamak için gemiyi onarmak daha acildi. Kenarlara aralıklarla yerleştirilen fenerlerle, güverteyi aydınlatmak gerekti.
Bu trajedinin içinde ölüm kalım meselesine kapılmış olan mürettebat, geminin dışında neler olduğunun farkında değildi. Sis yoğunlaşmış, hava değişmiş, rüzgâr gemiyi istediği yöne çekmişti. Olmaları gereken yolda değildiler. Jersey ve Guernsey görüş alanlarındaydı; güneye olmaları gerekenden çok daha uzaktaydılar ve fırtınalı bir denizin üstündeydiler. Büyük dalgalar da korvetin yaralarına, tehlikenin tadını çıkarır gibi tuz basıyordu.
Denizin yüzeyi daha da tehditkâr hâle geldi; rüzgâr şiddetlendi. Bir sağanak, belki de bir fırtına yaklaşıyordu. Dört kürek ilerisi görünmüyordu.
Mürettebat, güvertedeki tahribatı onarmak için acele ediyordu. Sızıntıları durdurmaya ve çatışmadan sağ çıkan topları dizmeye çalışıyorlardı. Yolcu güverteye geri dönmüştü.
Ana direğe yaslanmış, duruyordu.
Gemide neler olduğundan bihaberdi. Şövalye Vieuville, denizcileri ana direğin her iki tarafına da dizmişti. Geminin sinyal ıslığıyla da teçhizatla uğraşan diğer denizciler avluda hizaya geçmişlerdi.
Kont Boisberthelot yolcuya doğru ilerledi. Heyecanlı, soluk soluğa kalmış ve üstü başı dağılmış bir adam da peşinden geldi.
Bu topla kahramanca savaşan ve canavara karşı galibiyet kazanan topçubaşıydı.
Kont, köylü kılıklı yaşlı adama askerî bir selam verdi ve ona şöyle dedi:
“İşte adam bu, generalim.”
Topçubaşı gözlerini yere dikmiş, askerî bir tavırla dimdik duruyordu.
“Generalim.” dedi Kont Boisberthelot ve devam etti:
“Bu adamın yaptıklarının oldukça üst düzey bir görev olduğunu düşünmüyor musunuz?”
“Sanırım öyle.” diye cevapladı yaşlı adam.
“Öyleyse vereceğiniz emirlere hazır.” diye karşılık verdi Boisberthelot.
“Emir vermek sizin işiniz; kaptan olan sizsiniz.”
“Ama siz de generalsiniz.” diye yanıtladı Boisberthelot.
Yaşlı adam topçuya baktı.
“Bir adım öne çık.” dedi.
Topçu bir adım attı.
Kont Boisberthelot’ya dönen yaşlı adam, Saint Louis’nin haç armasını kaptanın göğsünden söktü ve topçunun ceketine taktı. Bahriyeliler bu duruma oldukça keyiflenmiş ve askerler silahlarıyla selama durmuşlardı.
Yaşlı adam daha sonra afallamış topçuyu işaret ederek ekledi:
“Şimdi bu adamı vurun!”
Alkışların yerini sersem bir sessizlik aldı.
Mezar sessizliğinin ortasında yaşlı adam sesini yükselterek şöyle dedi:
“Gemi bir ihmal sonucu tehlikeye girdi hatta bir enkaza sürüklendi. Denizde olmak, düşmanla burun buruna olmak gibidir. Savaştaki bir ordudan farksızdır denizdeki gemi. Deniz pusularla doludur. Fırtına görünmese de fırtınadır. Düşmanla yüzleşirken işlenen her hatanın cezası ölümdür. Geri dönülemez bir hataydı bu. Cesaret nasıl ödüllendirilmeli ise ihmal da cezalandırılmalıdır.”
Bu