Kardeş Sesler 2019. Анонимный авторЧитать онлайн книгу.
askeri bulur. Tanrı Apollo’nun kızı Myra’yı sorar, Persli asker Myra’nın gece tanrısıyla savaştığını karanlığı yendiğini söyler. Tarih(25 aralıktır). Aynı güne denk gelen yıllarda Amon’ ra’nın annesi bu mağarada onu doğurmuş, Tanrının oğlu olarak saraya götürmüştür. Pers’li asker anlatmaya devam eder”aradan uzun yıllar geçer Myra’nın kutsadığı bu mağaraya soğuk bir gece çobanlar sığınır ateş yakıp ısınmak isterler, mağarada bir ışık yanmaktadır. Meryem oğlu İsa ‘yı doğurmuştur, (25 Aralık)” Persli asker hikayesini bitirir. Kapital hemen Mısır sarayına gider yetkililerle görüşür, onlara bir takvim yaprağı bırakır (25 Aralık), kutsal gece yazılıdır, sarayın hoşuna gider, kutlamalar yapar. Sonra bir kiliseye gider oraya da bir takvim yaprağı bırakır, (25 Aralık)yazmaktadır.
Kapital oğul planını çok beğenir, ata biner yola devam eder. Önüne kum çıkar deveye biner. Sıcak canını sıkar bunaltır, Finlandiya’ya gider. Çok soğuk bir hava üşümeye başlar bir evin bacasından evin içine iner, bacadan inen Kapital Tanrı ‘yı gören anne kız korkar, Kapital Tanrı onlara korkmalarına gerek olmadığını söyler. Dışarıda Ren geğiklerine koşulmuş arabasını gösterir. Torbasında şaman tohumu serpilmiş önce ısınan, sonra üşüyen, bacadan inerken nemlenen, tohumdan bir çam filizi yeşermiştir. Finli şaman aileye çam filizini verir ona iyi bakmalarını söyler. Finli şaman aile çam filizini kapıya diker. Kapital tanrı çam ağacına iyi bakarlarsa gelecek yıl oraya hediye bırakacağını söyler, Ren Geyiğine koşulmuş arabasına biner NEW YORK’a gider. Ağaca bir takvim yaprağı bırakmıştır, (25 Aralık).NEW YORK’ta mola verir. Şaman tohumu serpilmiş torbasında kiliseden aldığı tuğla, Finli kadının ocağında gizlice aldığı kül, içine birkaç dolar katarak otel odasında bir hamur yapar, artık kendine bir yardımcı yaratmış, oğlu Noel karşısındadır. Kapital Tanrı kendine bir çete kurar, başına da oğlu Noel’İ görevlendirir, çetesine bir isim koyar, Kapitalmilis gücü.
İleride başarılarını kutlamak için bir takvim yapar yortu bayramı. Her yıl aralık ayında on beş gün bayram tatili ilan eder. Doğu’nun ve batı’nın masallarından ve de topraklarından yarattığı oğlu Noel artık hazır, çetesi oluşmuştur. Üretip kazanılan parayı toplayacak hepsi onun olacaktır. Önce çam ağacı bıraktığı küçük kızdan yayılarak tüm çocuklar hediye için beklemeye başlar. Hediye hayali kuran çocuklar , çam fidanları ışıklı lambada ısınırken, Kapital tanrıya inanmış insanlar banka ve kredi kartlarından hediye siparişine başlar.
Noel sarhoşluğu geçtiğinde, kontrol edilen banka hesapları boşalmış bulunacaktır. Ne hediye ne yardım gelmiştir. Ayık olmayan kafalarda hatırlanmayan eğlenceler ve kime ne amaçla yapıldığı belli olmayan dualar, Kapital tanrının torbasında, yeni yıllara uçup gitmiştir.
(AYB Edebiyat Akademisi, Deneme Atölyesi 2018)
ÜZÜM VE İNSAN
İnsan mı önce yaratıldı yoksa üzüm mü tarihi bir kayıt yok. Üzümle dostluğumuz çok eskiye dayanır. Tadı kokusu öyle güzeldir ki vazgeçilmezimiz oldu. Besinimiz, kazancımız, ticaretimiz, zenginliğimiz, mutluluğumuz, bazen şifamız, bazen sarhoşluğumuz oldu. Önce yedik sonra şarap yaptık. Şarabın serüveni devam ederken, kurutmayı öğrendik. Tabi bir de üzüm yaprakları onlar da tenceremizdeki yerini aldı, onu da çok sevdik. Zayıf ince bir çubuktan meydana gelen salkımların bizi getirdiği nokta üzüm bağımlılığına doğru insanı sürükledi. İnsanlığın doğuşu Mezopotamya’dan yola çıkan üzüm ve insan dünyanın her yerine birlikte gittiler. İki sevgili gibi birçok medeniyetler kurdular ve gelişerek yol aldılar.
Kutsal kitaplar üzüm ve şaraptan bahseder. Mevlana mesnevisinde üzüm ve şaraba benzetmeler yapar, bu ikili birlikte tarif bulur. Üzüm şarabı, koruk hamlığı, olgunluk erdemi, sarhoşluk ilahi aşkı temsil eder. Mevlana bilir ki üzüm ve insan, her coğrafyada, bütün insanlık tarihinde tanınan bir ikilidir.
Ömer Hayyam rubaisinde, üzüm ve şaraptan bahseder:
Şarap sen benim günüm güneşimsin
Öyle bir dolsun ki seninle içim
Bir bildik beni görürse sokakta
Ne o şarap nereye böyle desin.
Mısralarıyla Hayyam, yaratanı, yaratılanı ilahi duyguları felsefi bir deyişle anlatır. Bütün insanlığın ortak dili; üzüm, şarap ve insan. İnanç, duygular, erdem, ilahi aşk ayrılmadan, felsefeye dönüşür.
Sonunu hiç hayal dahi etmediğimiz, üzüm insan birlikteliği belki de sona erecek. Asrın yeni buluşu üzüm çekirdeği oldu. Şifalar aradık, çeşitli denemeler yaptık ve altın gibi gramajlayıp fahiş fiyatlara satmaya başladık. Mucize diyemesek de üzüm çekirdeği tozu raflardaki yerini aldı. Milyonlarca tonunu şaraba dönüştürürken, üzüm çekirdekleri fıçılarda mayalanırken biyolojik yapısı değiştiğinden tohum olarak kullanılamıyor, artık.
Belki birkaç yüzyıl sonra üzüm yetiştirmek imkânsız olacak. Yıllar sonra belki de terk ettiğimiz bağları özlerken, İzmir, Manisa, Arapkir ve Ankara’nın bağlarının hayali içimiz de buruk hatırası gözümüzde canlanırken tadı damağımızda, kokusu burnumuzda, dilimizde bir türkü, pencere kenarında bir saksıda üzüm çiçeğini büyütmeğe çalışırken bulacağız kendimizi.
(AYB Edebiyat Akademisi, Deneme Atölyesi 2018)
SORGU
Evdeyim. Küçük mütevazi mutfağım da masamda oturuyorum. Gün sonu yorgunluğumu üzerimde eve girince çıkardığım kabanım gibi askıya asabilmek ve dinlenmek istiyorum. Burası benim alanım olduğunun rahatlığıyla yaslandığım sandalyem önümde çay fincanım bırakmayı hiç düşünmediğim sigaram. Çayımı yudumlarken bir an gözümde canlanan soğuk bir adliye koridoru, ve içimde konuşan kendi sesimdi.
Bugün ve yaşadığım her günün sonunda kendimi ikinci bir ben karşımdaymış gibi sorguluyorum. Bunu neden yapıyordum gün içi yaşadığım olaylarda kontrol edemediğim ya da yeterli olamadığımı düşünüyor olabilirdim bilinçli yaptığımı söyleyemem. Bir öz güven eksikliği olabilir mi, ya da psikolojik, beni iç benliğime götüren bir rahatlama iç güdüsü demeli miyim?Çocukluğuma gidiyorum bir an. Beni bu sorguya götüren bir travma arıyorum. Umutla bir sebep bulmak için biraz gençliğimde dolaşıyorum. Sonra hatıramda ki daha belirgin yıllara geliyorum. Acaba sorgu muhakemem de kendime yalancı şahitlik etmiş olabilir miyim? Neden yaptıklarım ya da yapamadıklarım önemliydi. Önce mi? şimdi mi? Onayladığım ya da eleştirdiklerim mi daha çoktu? Eğer öyleyse şimdi neden kim adına muhakeme yapıyorum. Kim için sorgu sahnesindeyim, ben sıradan bir hayat sürüyordum.
Yoksa bilinç altı oyunum kendimi içimdeki beni önemsediği için mi gün sonu mahkemelerim oturuma açılıyor ve kürsü de 1.ben hakim 2.ben savcı 3.ben sanık sandelyem de oturum başlıyor du. Kendi adalet sarayım da iyi hal gözlemlemesi yapıp gün içi eylemlerime destek ifadeleri veriyorum. Aldığım sorumlulukların yorgunluğu beni mutlu ya da mutsuz ediyordu. Bu yükümlülük isteyerek mi? ya da insan olmanın gereği rollerim olabilirmi? Sorular soruyorum kendime yine cevaplar üretiyordum kendimce.
Gözlemlerim beni küçük bir dünyaya hapsedilmiş ihtimaline yöneltiyor. Neden? Kendi hayatımı yaşamıyor muydum ki bende ki benler birbirini bazen açık bazen gizli gözetliyordu. Hayır, bunların hiç biri değildi. Kavramları ruhumda tam olarak yerli yerine oturtmamış olmalıyım. Peki hangi kavram kargaşaya sebep oldu ya da beni rahatsız eden geleneklerin oluşturduğu benimsemek istemediğim kurallar mıydı veya farkındalığın farkına mı varmıştım?
Bulunduğum yer zaman zemin belki dünyada ki rolüm hafızamda bütünüyle dolduramadığım