Эротические рассказы

Kardeş Sesler 2014. Анонимный авторЧитать онлайн книгу.

Kardeş Sesler 2014 - Анонимный автор


Скачать книгу
imkân tanınmayan, yaşamlarının değeri olmayan bir dünyada “Kadın ve erkek eşit haklara sahiptir” diyebilir miydim? Cehaleti kaderden sıyırıp kitaplarla doğru yolu bulabilir miydim? O zaman da kelimelere böylesine tutkun olabilir miydim? Cevaplar bir bir ‘Hayır’ biçiminde geliyor kulağıma. Böyle zamanlarda, paralel bir yaşamda ellerim bağlı, ayaklarım prangalı, ağzım bantlı, gözlerim ferini yitirmiş bir halde düşüyor aynama. Bazen de aksine, bir sarayda doğmuş olsaydım diye düşünüyorum. Ya o zaman duyarlılığımı, hoşgörümü, fedakârlıklarımı taşıyabilir miydim? Yoksa her şeye sahip olmak; tatminsizliği, tatminsizlik mutsuzluğu mu getirirdi? İçinde bulunduğum çevre, doğuştan sahip olduğum özellikleri bir hortum misali yutar, beni paralelden çok uzak bir evrene mi taşırdı?

      Hayal gücü, istekler, merak birçok olası yaşam yaratıyor dünyamda. Bunun gerçekliğini sorgulamıyorum, yalnızca bir yetişkin oyununa çeviriyorum kendimce. Ve çocuklar nasıl oyunla öğrenirse, ben de sonunda hayatıma “keşke” dediklerimden küçük parçalar katmaya uğraşıyorum. O vakit hayalimdeki paralel yaşamlar, içinde yaşadığım şu anki dünyama renk katıyor.

      Zenginleşiyorum.

      (Avrasya Yazarlar Birliği Edebiyat Akademisi Deneme Atölyesi, 25.02.2014)

      Büşra KONAKTAŞ

      Büşra Konaktaş 6 Ocak 1991 de Ankara’da doğdu. İlkokula İbni Sina İlköğretim Okulunda başlayıp 19 Mayıs İlköğretim Okulunda devam etti. Liseyi Etlik Lisesi’nde okudu. Öğrenimine 2010 yılında Anadolu Üniversitesi Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü kazanarak devam etti. Yazmaya olan ilgisi lise yıllarında şairlerin ve yazarların yaşam öyküsünü araştırmasıyla başladı. Necip Fazıl Kısakürek’in “Kaldırımlar” Orhan Veli Kanık’ın “Anlatamıyorum” Sezai Karakoç’un “Mona Roza” Yahya Kemal Beyatlı’nın “Sessiz Gemi” şiirlerini okumaktan ziyade bu şiirleri onlara yazdıran neydi sorusunu aramaya yöneldi. Edebiyata olan ilgisi sayesinde 2012 yılından beri Avrasya Yazarlar Birliği Hikâye Atölyesi çalışmalarına katılmaktadır.

      HİKÂYE:

      Dost Yüzlü Aynalar

      Ömrüm Sana Emanet

      Oğul

      Mektup

      Mahcup Şair

      Aciziz

      DOST YÜZLÜ AYNALAR

      Düşünüyorum Abbas…

      Güzel, çirkin, uzun, kısa, zengin, fakir kelimeleri üzerine kurulmuş bir hayattı benimkisi… Hepsini tek kelimeyle özetlersem hiç! Ne tuhaf değil mi? Eğer bunlar olmasaydı yüzde yüz mesut olma şansım olurdu. Bazen talihime haykırmak istiyorum, fakat çoğu geceler bu çirkinliğimden, kısalığımdan adeta şeytani bir zevk duyuyorum ve aynanın karşısına geçerek ne kadar küçük, maskara olduğumu görüp gülmekten katılıyorum. Gözlerimden yaş gelene kadar güldüğüm zamanlarım oluyordu. Hep derim; çok çirkin değilim aslında yani, şu kafam olmasa yakışıklı bile sayılabilirdim.

      Çirkinlik somut bir şey olduğu için saklanmıyordu. Ben de bu durumu dile getirmekten çekinmiyordum. Hatta zaman zaman zevk aldığım bile oluyordu. Bazı geceler kendi kendime konuşurdum. Gene dün gece bu suratımın hali uykumu kaçırdı. Onu hayalimde şöyle bir düzelteyim istedim. Mesela alnımı daha muntazam bir şekle soktum. Kafamı lepiska saçlarla örttüm. Yanağımdaki Halep çıbanını sildim. Ağzımı ufalttım, çenemi incelttim. Gene de bir şeye benzemedi. Anladım ki, bu kafayı kökünden kesip atmaktan başka çare yoktu.

      Lise hayatım boyunca aynı yaşta olmamıza rağmen sınıf arkadaşlarımın birçoğu bana ağabey derdi. Hele de kızların bu hitabı beni kasvetli bir yalnızlığa doğru sürüklerdi. Bu böyle olmamalıydı Abbas. Bir çözüm yolu bulmalıydım. Yıllarca aradım durdum ve sonunda bir sonuca vardım. Madem çirkinim, yetişkin kızlar beni beğenmez o zaman yaşça küçük daha toy kızların gönlüne girebilirdim. Yaşıtlarım artık evlense de ben bununla yetinmek zorundaydım. Aslında âşık olmayı ve sevgiliye kavuşmayı hem çok istiyordum hem de böylesi bir serüvene adım atacak cesareti kendimde bulamıyordum. Kimseyi mesut edemezdim ki, âşık olduğum kadını da göz göre göre yalnızlığıma sürükleyemeye hakkım yoktu.

      Küçük değildim artık ve tek korkum birine âşık olmaktı. Hiçbir kızın beni beğenmeyeceğini biliyordum. Aslında beni beğenen biri çıksa onu sevebilirdim. Ömrümün sonuna kadar da hiçbir güzele dönüp bakmayacağıma yemin bile edebilirdim. Mesela dünyanın en çirkin kızı nasıl olabilir diye hayal ediyorum. O da kesin kısa olurdu. Benden farkı; şişman, dişlerinin bazıları çürük ve güldüğünde siyah siyah bana bakabilirdi. Bunların hiçbir önemi yoktu, zaten benim de yüzümde çıban vardı. Unutmadan onun bir özelliği daha olmalıydı o da bir kızda olması gereken en önemli şey; çenesinin düşük olması… Ömrümün sonuna kadar başımın etini yemesini isterdim. İşte böyle biri bana âşık olsa onu bile beğenirdim hatta beğenmemekten hicap duyardım. Ah Abbas! Derdimi anlatabiliyor muyum?

      Bu yaşıma kadar hayatıma, evime, koluma girmiş bir kadın ya da genç kız olmadı. İşte hayatım; yarısında çıkıp gitmek istediğim bir film kadar tatsızdı. Korkarım ömrümün sonuna kadar da hayatımdaki kadınlar annem ve kız kardeşlerimden başkası olmayacaktı. Ben de olsun isterdim gündüz kolumda gezdiğim, gece göğsümde uyuttuğum bir yoldaş, sırdaş, hayat arkadaşı ne dersen adına…

      Tenha ve korkulu bir köprü olan ömrümde, çareyi önce ona sarılmakta buldum. Yanlış anlama Abbas, ama halden anlayan en iyi dostumdu. Hiçbir şeyi gizlemezdim, utanmadan sıkılmadan anlatırdım. Yalnızlığıma en iyi gelen taraftı. Demli bir çay, o ve gece işte benim hayatım.

      Ruhum kahrından usanmış dertli bir kaya gibiydi. Her gece hem onu hem de gecenin ayazını içime çeke çeke bir gün göçüp gidecektim. İşte bu en büyük korkumdu.

      “Her mihnet kabulüm, yeter ki, Gün eksilmesin penceremden…” demem boşuna değildi. Bir gölge olsam, bir hayal, onlar gibi hissiz olsam, ölüm ıstırabından kurtulsam, içimdeki ebediyet arzusunu ölesiye yaşasam, düşüncesi her seferinde kursağımda kalırdı.

      “Şaştım kaldım nasıl atsam adım;

      Gün kasvet, gece kasvet,

      Bulutlar, sisler içinde bunaldım;

      Gök mavisine hasret…”

      düşüncesi ile gelen yarı ölüme doğru gittim.

      Yolunu gözlediğim nazlı uykum beni Beşiktaş sahiline götürdü. Uzun boylu, güzel bir kız gördüm. Gecenin siyahında mercan mavisi gözleriyle gözlerime bakıyordu. Kalbim, mavi alevlerle yanıyordu. O an gördüğüm, baktığım, düşündüğüm bütün kızları unuttum. İstedim ki, tasımı iki ayrı çeşmeye tutacağıma tek bir çeşmeye tutayım da bütün susuzluğumu birden gidereyim. Günahkâr elim kadife yumuşaklığında olan saçlarında gezindiği an, dünyanın döndüğünü, yaşımın yirmi sekiz olduğunu, günün birinde öleceğimi unutacak kadar düşün içindeydim. Üşüyerek uyandığımda pencereye koştum. Dışarıda sessiz bir musiki halinde yağan kar mutluluğuma beyaz örtü seriyordu.

      O sabah; ilktir baharın gönlümce geldiği, on dördünde gördüm, Boşnak güzelini ve yaşıma, başıma, çirkinliğime bakmadan âşık oldum. Onun güzelliği karşısında kendi sefaletimi bir an da unuttum. Hayal âlemine doğru çıktığım yolculukta, on dört yaşında bir kız tarafından sevilmenin insanı ne kadar dinlendirdiğini bana sor, Abbas.

      Bir gün onunla Kabataş Yolunda el ele yürüyebilir


Скачать книгу
Яндекс.Метрика