Эротические рассказы

Tanrı Dağları'nın Zirvesi Aytmatov. Анонимный авторЧитать онлайн книгу.

Tanrı Dağları'nın Zirvesi Aytmatov - Анонимный автор


Скачать книгу
dünyasını ayağa kaldırmayı başaran Cengiz Aytmatov’un vaktinden önce olgunlaşmış bir meyve, hatta tabiatın ve tarihin işleyiş kanunlarına aykırı bir bilmece gibi görünmesi mümkündür.

      Elbette Cengiz’in bu şekilde telakki edilebilmesi için elimizde yeteri kadar sebep var. Mesela “Aytmatov fenomeni” altı üstü en fazla yarım asırlık bir tarihi olan yazılı edebiyatın içinden çıkmadı mı? Elli yıl, hemen herkesin kabul edeceği gibi son derece kısa bir zaman. Bilindiği gibi bu kadar zamanda başlarda sadece sözlü olarak yaşayan bir dil bir anda son derece olgun ve ifade yeteneği kuvvetli bir yazı diline dönüşemez. Aynı zamanda bu kadar kısa süre içerisinde, millî bir sanat birikimi ve bu dile has bir medeniyet, içerisinden büyük betimleme ustaları çıkaracak kadar kökleşemez, gelişemez.

      Diğer taraftan Cengiz Törökuluulu 20. asrın üçüncü on yıllık bölümüne kadar hemen her açıdan dünya medeniyetlerinden geride kalmış, kendi öz dilinde yayım yapan bir tane bile gazetesi olmamış ve genel olarak sayısı bir milyonu ancak bulabilen bir milletin oğlu değil mi?

      Bütün bu sebepler bir araya geldiğinde daha düne kadar Orta Çağ karanlığından kurtulamamış, her açıdan dünya medeniyet çizgisinin gerisindeki bir milletin içerisinden Cengiz Aytmatov gibi birisinin çıkmaması gerekiyordu. Fakat o, hiç beklenilmeyen bir şekilde dünyaca tanınan bir yazar oluverdi. Nedir bunun sebebi o zaman? Elbette sadece bu durum bile karşımıza son derece büyük ve içinden çıkılması zor bir soru olarak çıkıyor. Biz burada “Aytmatov fenomeni”ni ortaya çıkaran unsurları uzun uzun incelemeyeceğiz zaten kısa bir makalede bunu yapmamıza imkân yok, ayrıca bu unsurlar anlaşılması zor, karmaşık çelişkiler de içeriyor.

      Burada sadece biraz önce sorduğumuz sorunun etrafından dolaşarak bir kısım fikirler öne sürme imkânımız var. Tartışmasız tek hakikat, dünya edebiyatında bir Çolpan yıldızı gibi parlayarak ismini uzak diyarlara, neredeyse bütün dünyaya duyurabilmesinin Aytmatov’un doğuştan getirdiği birtakım özelliklerine, kendine has betimleme yeteneğine vs. borçlu olduğu gerçeğidir. Nitekim o, annesinden son derece hassas duygularla, ucu bucağı belirsiz hayal yeteneği ile şaşırtıcı bir şekilde zeki olarak doğmuş, Allah onu çalışma isteği ve yorulmazlık bakımından da ideal olarak yaratmıştır. Zira atalarının yüzyıllar öncesinden taşıdığı genler Aytmatov’un bünyesinde en mükemmel hâlini almıştır.

      Büyük yetenek denilen şey ışıklar saçan, ben buradayım diye dikkat çeken bir tohuma benziyor. Zamanında ekilmeyerek havadan, sudan ve her türlü dış etkenden kendisine düşecek olan payı olumlu anlamda alamazsa ne kadar iyi olursa olsun bu tohum toprağı yararak yeryüzüne çıkamaz, dallanıp budaklanarak gelişemez. Aynı bu şekilde gerekli olan medenî bir ivme, uygun şartlar ve itici vazifesi gören iç ve dış tesirler bir araya gelmeyecek olursa herhangi bir yetenek de kendisini gösteremez, ortaya çıkamaz.

      Şayet Cengiz, Ekim Devrimi’nden önceki bir dönemde yaşamış olsaydı onun da taş üstüne düşen bir tohumdan farkı olmazdı. Karşısına çıkan bütün olumsuzluklara rağmen ortaya çıkıp yeteneklerini gösterebilseydi bile kayalıklar arasında küçük bir aralık bularak gelişmeye çalışan filiz gibi dallanıp budaklanması imkânsız olur, adı bütün dünyada bilinen bir yazar olmak bir kenarda dursun belki de adını Kırgız halkının küçük bir kısmına ancak duyurabilirdi.

      Milletlerin tarih sahnesindeki gidişatlarını etkileyen önemli dönüm noktaları vardır. Ekim Devrimi de Kırgız halkı için önemli bir dönüm noktasıdır. Kırgızlar soyu neredeyse tükenmekte olan bir halk iken dünya medeniyetinin o güne kadar yapmış olduğu gelişimi yakından takip edebilme şansı elde etti, kendi ana dilinde bir edebiyata kavuştu, Kırgızca, okullarda düzenli bir şekilde okutulmaya başlanarak çeşitli alanlarda işlenmeye başladı. Neticede genel olarak Kırgız halkının Avrupai müfredatlar göz önünde tutularak kendi ana dilinde eğitim alma şansı bunun yanında kaydedilen kültürel-teknik kazanımlar ve hepsinden önemlisi yeni yeni işlenmeye başlayan edebiyat, Cengiz’in gelişebilmesi için tohum örneğinde bahsini ettiğimiz bereketli toprağın etkisini yaptı, en uygun şartları her açıdan bu yetenek için hazırladı.

      Bizim ünlü betimleme ustamız kendi kültürel özelliklerinden de beslendi elbette. Kırgız halkının zengin dili, sözlü anlatım geleneğinin ortaya çıkardığı şaheserleri ve kültürel özellikleri anne sütü ile birlikte bu büyük yeteneğin içine sindi ve bütün bu özellikler onun büyük eserlerinde kendisini buldu. Fakat sadece içinden çıktığı halkın kültürel özelliklerine ve sözlü anlatım geleneğine dayanarak eserler kaleme alsaydı Cengiz Aytmatov ismi bu kadar önemli ve ünlü olur muydu? Doğrusunu söylemek gerekirse Cengiz’in yeni standartlara cevap verebilen edebiyat anlayışı, dünya görüşü, estetik zevki; Rus dili, özellikle de içerisinden dünyaya mal olmuş klasikler çıkarabilen Rus edebiyatı sayesinde belli bir seviyeye gelmiştir.

      Daha çocukluğunda son derece iyi bir şekilde öğrenmiş olduğu zengin bir dil olan Rusçanın yüzyıllar içerisinde kazandığı bütün kültürel birikime doğrudan nüfuz edebilme şansı bulmuş olması onun genel olarak aydın kişiliğinin oluşmasına neden olurken özelde ise yazarlık mesleği açısından da kendisini geliştirmesine önemli bir etken olmuştur. Eserlerini genel olarak Rus dilinde kaleme alması, bunları son derece üstün edebî zevki ve geniş hayalleri ile süslemesi onun dünyada tanınan ünlü yazarların arasına girmesine sebep olmuştur.

      Cengiz’in edebiyat dünyasında bahsini ettiğimiz derecede büyük bir değeri haiz görülebilmesi için gerekli olan noktaya gelmesinde sosyal şartlar, tarihî süreç, birtakım siyasi olaylar ve kendi kaderi de çok etkili oldu elbette.

      Geleceğin büyük yazarı çocukluğunun bir kısmını gelişmiş bir şehir çevresinde geçirdi. Daha sonra beklenmedik bir şekilde kaderin acı oyunuyla tarifi zor acılara katlanmak zorunda kaldı. Babası Stalin döneminde hiç suçu olmadığı hâlde cezalandırıldı ve idam edildi. Çocuk yaştaki “Cengiz”, bir anda “halk düşmanının” oğlu, Sovyet ülkesinin üvey evladı oluverdi. Daha küçük yaşta korkunun en aşağılık hâlini görmek toplum tarafından horlanmanın ve dışlanmanın acı sınavlarından geçmek zorunda kaldı. Kısacası hayatı daha küçük bir çocukken bütün çıplaklığı ve gerçekliği ile gördü. Ve daha çocukken başına gelen bu olayları sorgulamak zorunda kaldı.

      Annesi ve kardeşleri ile köye yeniden döndü ama daha çocukluğunu yaşayamadan trajik bir olaya; savaşa da tanık olacaktı. Okuldan geçici de olsa ayrılarak yetişkin insanların yapması gereken işlerde çalıştı. Çocukluktan çıkıp gençliğe adım attığı yıllarda kadın, ihtiyar ve çocuklarla beraber cephe gerisinde çekilen sıkıntıları çekti, türlü trajik olaylarla karşılaştı, insanların gerçek karakterlerinin sıkıntı anlarında bütün gerçekliği ve çıplaklığı ile ortaya çıktığını onların arasında yaşayarak gözlemledi.

      Yani Cengiz o yıllardaki acı hayat gerçekliğini bizzat müşahede etti. Doğal insan ilişkilerini ve acı kaderleri gözlemleyerek hiçbir yerde bir daha göremeyeceği hayatın gerçeklerini belleğinde saklamak suretiyle aslında bilmeden kendisi için bir kütüphane oluşturdu. İleride yazacağı eserlerin temelini attı.

      Neticede büyük yazarımız, Stalin baskısının had safhada olduğu bir dönemde doğmuş, ilk gençlik çağlarını bu devirde geçirmiş, 25 yaşına kadar hâkim ideolojinin prensipleri doğrultusunda yetiştirilmişti.

      Bahsi geçen devirde sosyal demokrasi hemen her alanda olabildiğince kısıtlanmıştı. Kitlelerin serbestçe düşünebilme ve düşündüklerini ifade edebilme özgürlükleri önüne set çekilmiş, yine de hâkim ideoloji tarafından zararlı olarak nitelendirilen fikirlerini açıkça ifade etmek isteyen başlar vurulmuştu. Baskı politikası had safhadaydı. Geniş kitlelere sadece hâkim ideoloji tarafından uygun görülen


Скачать книгу
Яндекс.Метрика