Cengiz Han'ı Aramak. Анонимный авторЧитать онлайн книгу.
buradan!” diye bir işaret etti.
“Geliyor!..” Bu kelime hançer gibi yüreğine saplandı. Son günlerde içecek suyu tükenip gönlüne ölümden başka hiçbir düşünce gelmez olan Cengiz Han’ı ahirete gidecek yolun kaygısı ıstıraba soktu ve yere sürüklenen canını her türlü tasa sardı. Cengiz Han buna hazır olduğunu gizlemek istemedi. Fakat ona, yaşamla ölüm arasında, eziyet veren bu şüpheli düşüncelerin bu kadar uzaması onu çok asabileştirdi. Ne ölümlü oldu ne de diri olabildi. Bu durum bir hayli uzadı. Kırk günden beri öldürmeyen yılanın zehri vücudunu bırakıp çıkacak gibi gelmişti, ama damarlarıyla bedenine yayılmış yılanın zehri kolaylıkla bedenini bırakacak gibi değildi.
O gece Cengiz Han’a kız gönderilmişti. O da son halefine kadar öldürülen Tungut Hanı’nın esir düşen kızıydı. Cengiz Han’ın yatağına sırası gelen, eğlence törenine çağırılan kızların hepsi saraya çırılçıplak gelirlerdi. Cengiz Han kucağına aldığı dişinin kızlığını elinden alıp en az bir gün sonra onu odasından çıkarırdı. Tungut Han’ın soyunun kurutulmasını emretmiş olan Cengiz Han’a bekçileri o gece esir düşen Han’ın kızını, ay yüzlü, güzel kızını getirmişlerdi. Tungut Hanı’nın kızının güzelliği dillere destan olmuş, birçok ülkeden, paşalarla sultanlardan, Hanzu İmparatorluğu’ndan bile dünürler gelmişti. Dünürcü gelenler birçok hediye getirmiş, büyük saygı göstermişlerdi. Tungutlarla akrabalık kurmak için can atan bu kişiler bu kızın inatçılığından dolayı geri çevriliyorlardı. Cengiz Han, Tungut Hanı’nın kızının sadece güzelliğini değil, aynı zamanda erkeklerle aynı seviyede cengâver olduğunu da duymuştu. Nitekim Tungutları yenmek hiç de kolay olmamıştı. Son askerleri kalana kadar boğaz boğaza geçen savaşta direnmişler, kız da bir erkek gibi savaş kıyafetleri giyerek birçok Moğol askerini öldürdükten sonra esir alınarak Cengiz Han’ın kucağına atılmak üzere canına kıyılmamıştı. Tungut Han’ının soyundan gelen kim varsa hepsini öldüren Cengiz Han sadece bu kızın canını bağışladığını duyurmuş daha sonra da esiri haremine götürmeleri için emir vermişti.
Cengiz Han’ın yatağına girecek kadınlar özel bir yerde tutulurdu. Burada, bu kızların tutulduğu yerde özel askerler nöbet tutar, hadım edilmiş hizmetçiler kızlarla ilgilenirdi. Kadınların her şeyinden ve yemeklerinden de sorumlu olan bu hadımların hemen hemen hepsi Hanzulardı. Emredilen işi sessizce yerine getirmek onların kanına sinmişti. Bu hadımlar gece eğlencesine gidecek olan kızı sabah sağılmış sütle yıkar, Arap tüccarların getirdikleri hoş kokularla kızları bezedikten sonra, Çin kınasıyla saçlarını boyarlar ve saçlarına örgü yaparlardı. Kızlara özel kumaşlardan elbise giydirilir ve yüzleri de ipek tül duvaklarla örtülürdü. Saraydan bir emir geldiğinde en özel ağaçlardan yapılmış süslemeli bir koltuğa oturtulan kız, hadımların omuzlarında saraya giderdi. Bu sefer de bir Tungut Han’ın kızını sabah sağılan deve sütüyle yıkamışlar, vücuduna da Altay balı sürmüşlerdi. Kendisinin de gizemli bir güzelliği olan bu Tungut Han’ın kızı oyuncak bebek gibi süslenmiş ve Cengiz Han’ın eğlence odasına getirilmişti. Bu eğlence odasının da özel kuralları hatta bir iç tüzüğü vardı. Kız Buhara marangozlarının ceviz ağacından yaptığı karyolanın yanına getirilirdi ve kıyafetlerini çıkarıp çırılçıplak han yatağına yatırılırdı. Ama bu sefer Tungut Han’ın kızını Cengiz Han eğlence odasındaki kat kat yatakta bekliyordu. Bu ana kadar Cengiz Han herhangi bir kadını hiç beklememişti, onlar kendileri eğlence odasına girip Han’ın gelişini beklerlerdi. Ama bu sefer bekleyen kendisi idi. Tungut Han’ın soyundan kim varsa acımadan kırıp geçirmesinin tek sebebi bu kızdı, kızın güzelliğine, esrarına vurulmuş sonra da bu kızı koynuna alabilmek için Tungutlara savaş ilan etmişti. Kat kat yumuşak yatağında ihtirasla amacına ulaşmak için savaşı göze aldığı kızın gelme anını bekliyordu. Hadımlar kızı koridorda soydular göbeğinden kalçalarına kadar uzanan yumuşak Çin ipeğinden yapılmış tülü çıkarmayıp bıraktılar. Böyle bir tören bakirelere yapılırdı. Tungut Han’ın kızı hâlâ bakireydi. Ama Tungut Han’ın kızı o ipekten yapılmış tülün altına kimseye fark ettirmeden beline kocaman zehirli bir yılan sarmıştı. Bu gece için o da hazırlanmıştı. Kapıdaki iki nöbetçi kapıyı açar açmaz içeriye güzel kokularla dolu bir hava doldu ve Tungut Hanı’nın güzelliği dillere destan kızı içeriye girdi. Beline sardığı yılanın başını sıkıca tutuyordu. Han’ın yatağına çevik bir hareketle girdi ve Cengiz Han’a sırtını dönerek yattı. Birçok kadınla beraber olan Cengiz Han’ın bu naz hoşuna gitmişti. Elleriyle bedenini nazikçe okşayıp mercan gibi saçlarından koklayıp kulağının altından öptüğünde Cengiz Han’ın sivri sakallı çenesine kızın boynundaki mercan taşlı boncuklar değdi. Onun hayatında ilk gördüğü dişi de Tungutlardandı. Yeniden erkekliği hararetle tahrik olmaya başlayan Cengiz Han’ı çenesine tesadüfen değen boncuk uzun zaman önce yaşanan bir gecedeki olaylara sürüklemişti. “Boncuğun güzelmiş!” dedi Cengiz Han. Tungut Han’ın kızı bu söze hiçbir şey demedi. Cevap da vermedi. Bir müddet sonra Tungut Han’ın kızı konuşmaya başladı: “Bu mercan taşlı boncuk annemin” dedi ve hıçkırıklarla ağlamaya başladı. “Annemin” kelimesini Cengiz Han içinden tekrarladı ve düşüncelere daldı. Cengiz Han, onu ilk kez erkek yapan Tungut Han’ın kızını hatırladı. Onun da boynunda mercan taşlı bir boncuk vardı. Sanki aynı olayı yeniden yaşıyormuş gibi hissetti. Kız hıçkırıklarla sessizce ağlıyordu. Sonra nedense konuşmaya başladı “Sen ne kadar acımasız ve zalimsin… Sadece benim değil bütün halkımın soyunu kuruttun, seni bu kadar zalimleştiren hangi hırs, bu intikamın sebebi ne? Beşikteki çocuğa kadar öldürmene sebep olacak ne yaptılar sana? Kız bir taraftan ağlıyor bir taraftan da bunları söylüyordu. Böyle sözleri hayatında ilk defa duyan Cengiz Han tuhaf bir durumda kalmıştı. Donmuş gibi bu kızın ağlayışına takılıp kalmıştı. “Ben senden nefret ediyorum! Ben seni bugün öldürmeye geldim!” dedi kız gözyaşını durduramayarak. Cengiz Han bu kızın anlattıklarını sonuna kadar dinleyeyim diye düşündü. İnsanlara karşı nezaket etmek, yardım etmek gibi duyguları büsbütün sönmüş Cengiz Han’a bu kızın sözü öğle vakti düşen yıldırım gibi geldi. Kız titreye titreye içini çekerek ağladı… Sonra sessizce yattı. Cengiz Han az önce kızın karşısında nasıl donup kaldığına kendisi de anlam veremedi. “Sen” diye başlayan bir söz bile duysa bunu söyleyenin başını bir kuşunki gibi koparan taş yürekli Cengiz Han’ın yüreği eziliverdi.
– Boncukların kaç tane?
Cengiz Han hiç düşünmeden sormuştu bu soruyu kıza. Kız soruyu duyunca önce cevap vermedi, biraz durdu ve “Otuz üç” dedi. “Otuz üç…” Cengiz Han hayretle bu sayıyı tekrar etti. Aralarında yine bir sessizlik oldu. Tungut Han’n kızı sivri sakallı Cengiz Han’ın bedeninin iki bacağının arasına nasıl girdiğini fark edemedi bile. Kız çırpındı, iki bacağının arasına bütün vücuduyla giren Cengiz Han’ın kuvvetli, kaslı bedeni kızın karşı koyan bedenini hissetmedi bile. Savaşlarda o kadar çok yara almıştı ki vücudunda yara izi olmayan yer yok gibiydi. Yaraları iyileşmiş ve vücudu nasırlaşarak sertleşmişti. Cengiz Han, Tungut Han’ın kızının iki bacağını, güçlü kollarıyla yukarı kaldırarak, kızın mahrem yerine keskin orak gibi girdi. Kızın şiddetle direnmesine rağmen sertleşmiş erkeklik organı yerini bulunca acı acı bağıran kız Cengiz Han’ın omzunu şiddetli bir şekilde ısırdı. Ona da önem vermeyen Cengiz Han kızın şıralı çiçek yaprağına konmuş arı gibi balını emmeye başladı. Tam bu sırada kızın sabrı tükenip beline sardığı yılanı fark ettirmeden çözdü ve parmağıyla başına bastırdığı yılanın tırnak gibi başını özenle bıraktı. İki kalçasını yukarı kaldırıp kızın üstünde terleyip gürleyen Cengiz Han’ın omzuna yılan zehirli dişlerini