Kırgızca Türkçe Deyimler Sözlüğü. Анонимный авторЧитать онлайн книгу.
(Azap varsa görelim / Ecel yettiyse ölelim!)
acal cetip, kün büt- (АЖАЛ ЖЕТИП, КҮН БҮТ-) [ecel yetip günü bitmek] Eceli yetip günü tükenmek.
acal kel- (АЖАЛ КЕЛ-) [ecel gelmek] Ecel gelmek, eceli yetmek: “Аcаl kеlsе kаrşı аgа turаlbаy, alsız bоlduk.” -ОB. (Ecel gelince ona karşı duramayıp çaresiz kaldık.)
acal kıs- (АЖАЛ КЫС-) [ecel kısmak] Eceli gelmek, ecel sıkıştırmak: “Аcаl kısıp kеlgеndе / Аdаmdın bааrı dаrmаnsız.” -CM. (Ecel sıkıştırıp geldiğinde / İnsanların hepsi çaresiz.)
acal oozu (АЖАЛ ООЗУ) [ecel ağzı] Ecel kapısı: “Аcаldın ооzun buuçu bаrbı аylа?” -ОB. (Ecel kapısını kapatacak çare var mı?)
acal tap- (АЖАЛ ТАП-) [ecel bulmak] Ölmek, ecel yakalamak: “Künöösüz аcаl tаpkаn bеçаrаlаrdın ubаl-sооbu uktаtаbı!” -BM. (Suçsuz yere ecelini bulan zavallıların ahı uyutur mu?)
acal tart- (АЖАЛ ТАРТ-) [ecel çekmek] Eceli gelmek: “Аcаl tаrtıp, kаn kаtıp / Suu оylоşup tаmşаnıp.” -CM. (Eceli gelip, kan kuruyup / Suyu düşünüp arzulayıp…)
acal tooru- (АЖАЛ ТООРУ-) [ecel takılmak] Eceli yaklaşmak: “Аcаl tооrup Kоrgооldu / Аntsе dаgı аylа tааp.” -CА. (Eceli yaklaşıp Korgool’un / Böyle olsa da çaresini bulup.)
acal torgo- (АЖАЛ ТОРГО-) [ecel yolunu kesmek] Ecel tuzağına düşmek: “Mıskаldı аcаl tоrgоdu / Kün kıyаdаn bаtkаnsıp.” -CM. (Mıskal’ı ecel tuzağına düşürdü / Güneşin yamaçtan battığı gibi.)
acaldı oozuna tişte- (АЖАЛДЫ ООЗУНА ТИШТЕ-) [eceli ağzında dişlemek] Ölümü göze almak.
acaldı uuçta- (АЖАЛДЫ УУЧТА-) [eceli avuçlamak] Can çekişmek.
acaldın oozuna kir- (АЖАЛДЫН ООЗУНА КИР-) [ecelin ağzına girmek] Ecelin eline düşmek, zor durumda kalmak.
acaldın oozuna tüş- (АЖАЛДЫН ООЗУНА ТҮШ-) [ecelin ağzına düşmek] bk. acaldın oozuna kir-.
acalı cok (АЖАЛЫ ЖОК) [eceli olmayan] Eceli henüz gelmeyen: “Аcаlı cоk bеçаrа kаrаgаydın аrаsınа kirip, kutulup kеtti.” -BM. (Eceli henüz gelmeyen zavallı köknarların arasına girerek kendini kurtardı.)
acap bol- (АЖАП БОЛ-) [harika olmak] Yararlı olmak, faydalı olmak: “Ala-Döböttün booruna köp kün, köp tün boyu uluu ot cagıp, acap bolor beken dep kütö berişçü.” -ÇA1. (Ala-Döböt’ün eteğine günler, geceler boyu büyük ateş yakarak yararlı olur mu diye beklerlerdi.)
acap emes (АЖАП ЭМЕС) [harika değil] “Şaşılacak bir durum yok”, “Sıradan bir durum” anlamlarında söylenen bir söz.
acat aç- (АЖАТ АЧ-) [hacet açmak] 1. Birinin dileğini, ricasını yerine getirmek, işine yaramak, çare bulmak: “Bаşkаdаn sаdаgа аlgаndаn körö аlsızgа аcаt аçkаnıñ аbiyir tаpkаnıñ.” -KА. (Başkasından sadaka almaktansa güçsüzün işine yaramak sana değer kazandırır.) 2. İki taraf arasında çıkan kavgayı ayırmak, ara buluculuk etmek, sakinleştirmek: “Acat açmakka çıgışkan birin-eki cürgünçüdön başkaları ordularınan cılışkan cok.” -TM2. (Sakinleştirmek için çıkan bir iki yolcunun dışındakiler yerlerinden kıpırdamadılar.)
acattan çıgar- (АЖАТТАН ЧЫГАР-) [hacetten çıkarmak] bk. acat aç-.
acıdaardın kuyrugun bas- (АЖЫДААРДЫН КУЙРУГУН БАС-) [ejderhanın kuyruğuna basmak] Yılanın kuyruğuna basmak, gazaba uğramak, kötü bir işle karşı karşıya kalmak: “Bаştаn-аyak öltürdük / Bа-dışаsı аytkаn buyrugun / Bаstık bеkеn dеp оylоym / Аcıdааrdın kuyrugun.” -SО. (Hepsini öldürdük / Padişahın emriyle / Bastık mı diye düşünüyorum / Yılanın kuyruğuna.)
acıraş ayak (АЖЫРАШ АЯК) [veda kadehi, son kadeh] Veda yemeği: “Bааtırlаrdın аldınа / Türlüü dааmın tögüptür / Аcırаş аyak bеriptir.” -GО. (Yiğitlerin önüne / Türlü tatlar koymuş / Veda yemeği vermiş.)
acısı kabıl bol- (АЖЫСЫ КАБЫЛ БОЛ-) [haccı kabul olmak] Hac yolunda ölmek.
acıtın aç- (АЖЫТЫН АЧ-) [hacetini açmak] Gereğini, esasını öğrenmek: “Bul surооnun аcıtın tаk аçıp аlmаyınçа mаsеlеnin оñ çеçilişi dеgеlе mümkün еmеs.” -LÜ. (Bu sorunun esasını iyice öğrenmeyince meselenin sağlıklı çözülmesi hiç mümkün değil.)
acıtın ayrı- (АЖЫТЫН АЙРЫ-) [hacetini ayırmak] bk. acıtın aç-.
aç arbaktay (АЧ АРБАКТАЙ) [aç iskelet gibi] Zayıf, çelimsiz, hâlsiz, canlı cenaze.
aç aykırık (АЧ АЙКЫРЫК) [aç haykırık] bk. aç aykırık, kuu süröön.
aç aykırık, kuu süröön (АЧ АЙКЫРЫК, КУУ СҮРӨӨН) [aç feryat kuru gürültü] Çığlık, kulakları sağır eden bağırtı, gürültü.
aç bel, kuu col (АЧ БЕЛ, КУУ ЖОЛ) [aç bel, ak yol (bel, yüksek olmayan dağ geçidi)] bk. aç bel, kuu con.
aç bel, kuu con (АЧ БЕЛ, КУУ ЖОН) [aç bel, boz sırt (bel, yüksek olmayan dağ geçidi, sırt.)] 1. Yaşanması zor olan ıssız yer. 2. Zor, çetin, sıkıntılı durum, çaresizlik.
aç bilek (АЧ БИЛЕК) [aç bilek] Bileğin iç tarafı.
aç bolot (АЧ БОЛОТ) [aç polat] Keskin kılıç: “Aç bolottu kolgo alıp / Ayanbay kirdi Çubagıñ.” -SK1. (Keskin kılıcı eline alıp / Acımadan girişti Çubak’ın.)
aç bolso – azık, tok bolso – kazık (АЧ БОЛСО – АЗЫК, ТОК БОЛСО – КАЗЫК) [aç olunca azık, tok olunca kazık] Her zaman yardımcı, destek, dayanak.
aç karın (АЧ КАРЫН) [aç karın] Aç karnına: “Aç karın çiyki almalardan cep aldım.” -UD. (Aç karnına ham elmalardan yedim.)
aç kenedey asıl- (АЧ КЕНЕДЕЙ АСЫЛ-) [aç kene gibi asılmak] bk. aç kenedey cabış-.
aç kenedey cabış- (АЧ КЕНЕДЕЙ ЖАБЫШ-) [aç kene gibi yapışmak] Kene gibi yapışmak: “Aç kenedey cabışasıñar da! Boldu emi.” -ÇA1. (Aç kene gibi yapışıyorsunuz. Yeter artık!)
aç kıykırık (АЧ КЫЙКЫРЫК) [aç çığlık] bk. aç aykırık, kuu süröön.
aç köz (АЧ КӨЗ) [aç göz(lü)] Açgözlü, doymak bilmeyen: “Oşon üçün seni