60'lardan Günümüze Azerbaycan Hikâyesi. Анонимный авторЧитать онлайн книгу.
ninesinin evlilik konusundaki ısrarlarını “Bana varmak isteyen yok ki kimle evleneyim büyükanne?” diyerek geçiştirir. Melek nine, biraz esmerce olmasına karşın eli iş tutan, çalışkan, akıllı ve iki yıldır manga başçısı10 olarak görev yapan torununa kızların ilgi duymamasına şaşırmaktadır. Bu durumun başka sebepleri olabileceğini düşünmekle birlikte asıl sebebin ne olduğunu tam olarak kestiremez. Bir gün kahvaltı sırasında Melek nine Meher’in saçlarının ağardığını fark eder. Torununun, erken yaşlandığına hükmeden Melek nine bundan dolayı kendisini sorumlu tutar. Sekiz yıl boyunca yatalak bir hastaya bakmanın zorluğunu düşünerek yemek yememek suretiyle açlıktan ölmeyi planlar. Fakat akşam, durumu kötüleşince paniğe kapılarak aç kaldığı saatlerin yerine Meher’den kendisine kuymak yapmasını bile ister. “Allah’ın kaderinden kaçmak olmaz. Herkesin öleceği gün belli…” diyerek kendini haklı çıkarır. Fakat bu durum çok uzun sürmez. Bir sonbahar günü Meher, eve her zamankinden erken gelir. Melek nine, hâl ve hareketlerinden iyi olmadığını sezdiği torununa “Kurban olayım, neyin var?” dediğinde torunu: “Görmüyor musun, yağmur yağıyor. Pamukları devşiremiyoruz.” diyerek hiç yapmadığı şekilde sert bir yanıt verir. Akşamüzeri, kapıya bir zamanlar kendilerine gelip giden ancak son yıllarda uğramaz olan “Güllü” adında “kilolu”, “kibirli” bir kadın gelir. Kadın, kızı Güleser’i kendi mangasına aldırdığı için Meher’e kızgındır. Meher’in, kızını sevdiği için böyle bir iş yaptığını anlamıştır. “…benim kızımın hastaya bakacak hâli yoktur. Kendi bedbahtlığını kızıma da yaşatmak istiyorsun!” diyerek Meher’i azarlar. Bu konuşmayı Melek nine de duymuştur. O gün ilk defa hiçbir şey konuşmadan uyurlar. O günden sonra Meher, eve her gelişinde ninesini daha da zayıflamış olarak bulur. Melek nine daha önce düşünüp de uygulayamadığı planı devreye koymuştur. Yemeklerini kedilere veren Melek ninenin bünyesi açlığı daha fazla kaldıramaz ve nihayet ölür. O gün eve erken dönen Meher, ninesinin cesedi ile karşılaşır. Meher, ninesinin ölümü karşısında feryat ederken dışarıdan bu sesleri duyan Güllü, gülümseyerek: “Şükür, bitti. Çok şükür!” der.
Bu olay örgüsüne göre hikâyeyi iki birim hâlinde değerlendirebilmek mümkün. Birinci birim, Meher ile ninesinin sekiz yıl boyunca sürdürdükleri, okurun ayrıntıları hakkında fazlaca bilgi sahibi olmadığı bölümdür. Bu bölümde, kahramanların ortak mazisine dair çok sınırlı bilgiler vardır. Ortak maziye gönderme yapan sadece şu cümleler dikkat çeker: “Ne Meher’in dedesinin ne de babasının saçları 40-45 yaşına kadar beyazlamıştı. Bu soydan olan erkekler genelde çok geç yaşlanıyorlardı.” “Melek ninenin zamansız kaybettiği oğlu…” Yazar, bu cümlelerde bahsi geçen erkeklerin akıbeti konusunda ayrıntıya girmez. Yazar; Meher’in, ninesinin bakımını tek başına üstlenmek zorunda kalışına sebep olan amilleri göstermeyerek ilgiyi tek bir noktada yoğunlaştırır: nine ile torun arasındaki ilişki. Yazarın çizdiği tabloya göre torunun ninesine karşı güçlü bir sevgisi olduğu gibi, ninenin de torununa karşı güçlü bir sevgisi ve minnet duygusu söz konusudur. Torun, sekiz yıldır her gün iki üç kez iş arasında gelip ninesine bakmakta, sabah akşam hizmetini görmektedir. Yine bu bölümde Melek ninenin ölüm isteği ile yaşama arzusu arasındaki çatışmada bir derinleşmeye gidilmez. Hüseynov’un ilk hikâyelerinin karakteristiğine uygun olarak psikolojik durum, çok genel ifadelerle çizilir. Bu hikâyedeki psikolojik çatışma, birkaç gün sürmekle birlikte derinleşmez. Psikolojik çatışmanın varlığına ve niteliğine işaret eden cümleler şunlardan ibarettir:
“Melek nine o günden sonra birkaç gün sabah akşam ellerini göğe açarak kendine ölüm diledi. Hatta bir gün torununun sabahtan bıraktığı yemeğe elini bile sürmedi. Belki açlıktan ölür, böylece torunumu kurtarmış olurum diye. Fakat akşam durumu kötüleşince paniğe kapıldı, hatta aç kaldığı saatlerin yerine torunundan ona kuymak yapmasını bile istedi. “Allah’ın kaderinden kaçmak olmaz. Herkesin öleceği gün belli…” diyerek kendini haklı çıkardı” (Hüseynov, 2019, s. 74).
Birinci bölümde dikkat çeken bir başka ayrıntı, Melek ninenin torununun evlenmesini istemesindeki gerekçedir. Melek nine, torunun evlenmesini yalnızca onun mutluluğu için değil biraz da kendisi için istemektedir. Zira bir kadının yapabileceği nitelikteki hizmetleri Meher’in yapıyor oluşu onu utandırmaktadır:
“Sabah akşam, çevresi kırışık ama hâlâ ışıklı gözlerini tavana diker; titrek ellerini Allah’a açarak “Evladıma bir yol aç, Rabbim!” diye dua eder fakat “Rabbi” hiçbir şey duymazdı. O, böyle dua ederken biraz da kendi durumunu düşünüyordu. Torununa yük olması, bunca zahmet vermesi onu çok üzüyordu. Yatağa düştüğü günden itibaren her defasında Meher’in onu kucağına alarak yataktan indirmesine, ona her türlü hizmet etmesine dayanamıyor, içi sızlıyor, utanıyordu. Keşke tüm bunları bir kadın yapsaydı. Belki bu kadar sıkılmaz, utanmazdı” (Hüseynov, 2019, s. 73).
Bu bölüm, bir sonbahar günü, Güllü isimli kadının evin önüne gelişine kadar devam eder. İkinci birim ise Güllü’nün evin önüne gelip kızını kendi mangasına aldırmasından dolayı Meher’i suçlamasıyla başlayıp Melek ninenin ölümüne, yani hikâyenin sonuna kadar devam eden bölümdür. Yazar, bu bölümde de kişiler arası ilişkilerin ayrıntısına girmeksizin yine dikkati bir noktada toplamaya çalışır. Yazarın belirginleştirmeye çalıştığı mesele, bir başkasının mutluluğu için kendi varlığını feda etmenin yüceliğidir. Her iki bölümde de Melek ninenin bu duyguya bağlı olarak kendini öldürme arzusu vardır. Ancak bu arzu, birinci bölümde değil ikinci bölümde gerçekleşir. Birinci bölümde, Melek ninenin kendini öldürme arzusunu ortaya çıkaran durum -Meher’in saçlarına ak düşmesi- güçlü bir yönlendirici etkiye sahip değildir. Ancak ninenin Meher’in saçlarına ak düşmesinden kaynaklı hüznü, ikinci bölümdeki sonucun ortaya çıkmasına psikolojik bir hazırlık vazifesi görür. Bu anlamda hikâyenin, sürpriz bir sonla bitmediğini kademeli olarak okurun tahmin edebileceği bir noktaya yönlendirildiğini söylemek mümkün.
Melek ninenin, torunu Meher’in geleceği ve mutluluğuna dair endişeleri ne kadar insani ise Güllü’nün kızı Güleser’in geleceğine dair duyduğu kaygı da o kadar insanidir. Aynı kaygının birincisini “Melek”leştirmesine mukabil ikincisini şeytanlaştırmasının sebebi yazarın hikâyedeki belirgin yönlendirmesiyle ilgilidir. Güllü, hikâyeye girdiği andan itibaren yazar onu, okurun gözünde antipatik bir konuma getirmeye çalışır. Yazarın Güllü’yle ilgili kullandığı ilk sıfat “kibirli” ve “şişman”dır. Melek nine torununun saadeti için en değerli varlığını –canını-verdiğinde Güllü’nün “Şükür, bitti. Çok şükür!” diyerek kendi kızının geleceğini garantiye almaktan duyduğu mutluluğu açıkça ifade etmesi de okurun gözünde Güllü’yü kötü bir insan konumuna getirir. Nitekim bu hikâyeyi değerlendiren Meherrem Hüseynov, yazarın yönlendirmesine fazlaca kapılarak Güllü için “alçak”, “şerefsiz” gibi sıfatlar kullanmış ve şunları söylemiştir:
“Doğrudur, Gülsüm öz kızını sevdiğinden istemiyor ki o, hasta kadına hizmet edip eziyet çeksin. Lakin biz bu sevgiyi takdir etmiyor, onun samimiyetine inanmıyoruz. Çünkü bu sevgi necip insan sıfatlarını yitirmiş miskin bir kadının egoizminden, hodbinliğinden neşet ediyor. Maneviyatsızın sevgisinde samimilik mümkün değildir” (Hüseynov, 2012, s. 86).
Muharrem Hüseynov’un Gülsüm’üm samimiyetine inanmaması, onu “bencil” ve “necip insan sıfatlarını yitirmiş miskin bir kadın” olarak görmesi az evvel sözünü ettiğimiz yazar yönlendirmesiyle ilgilidir. Yazar, Güllü ile Melek ninenin kişilikleri arasındaki farklılığı belirginleştirmek suretiyle iyi kahraman kötü kahraman zıtlığı üzerinden
10
SSCB ülkelerinde tarım işleri ile ilgili tesis birliği olan kolhozlarda yaklaşık 10 işçiden sorumlu kişi.