Эротические рассказы

Kardeş Sesler 2020. Анонимный авторЧитать онлайн книгу.

Kardeş Sesler 2020 - Анонимный автор


Скачать книгу
bu akşam dernekte Kitap sohbeti var, sohbete senin de katılmanı istiyorum… Gelirsen sevinirim.”

      Tamam Başkanım, geleceğim.” diye cevap verdim.

      Alp Başkan ile beraber derneklere ziyarete giderdik ve programlara katılırdık;

      Sosyal ve kültür faaliyet için çalışmalar yapardık.

      Akşam oldu, sohbet için Ömer Seyfettin hikayeleri kitabını aldım… Kitap dosyamı da kapattıktan sonra hazırlanıp evden çıktım.

      Maria ile karşılaştım, merhabalaştık. Birbirimize hatır sorduktan sonra “Kitapların ne zaman Hollanda dilinde basılacak, artık biz de okuyalım değil mi?” diye sordu.

      “Ben de isterim Maria… Ama biz de nasip derler. Bakarsın belki bugün belki yarın.”

      Maria ile Hollanda vakfında beraber gönüllü çalışırdık ve arkadaş olduk… Güler yüzlü, güzel insandı.

      Bir süre daha sohbet ettik ve ayrıldık. Dernekte sadece Alp Başkan ve Hüseyin ağabey vardı.

      Hüseyin ağabey çay ocağına bakıyordu; Kur’an okumayı ve sohbet etmeyi seven bir ağabeyimizdi.

      Yarım saat sonra gençler geldi ve sohbete başladık… bu sefer uzun sürüyordu. Selim siyaset üzerine soru soruyordu… Ama Alp Başkan “Bu aksam sohbetimiz okuduğumuz kitap üzerine. “ diye müsaade etmedi. Selim de her genç gibi siyasete meraklıydı, “Biz de zamanında böyle değil miydik? Selim de elbet siyasetten daha önemli meselelerin olduğunu anlayacaktır.” diye umut ediyordum. Konuşmaları dinlerken hikayelerimi düşünüyordum… İçimde ses eksiklik var diyordu. “Acaba nerde?” diye düşünüyordum. Alp Başkan koluma dokunarak seslendi. “Hayırdır daldın.” dedi. “Yok bir şey.”

      Hüseyin ağabey çay verirken konuya katılıp fikirlerini de paylaşıyordu… Alp Başkan da okuduğu Yahya Kemal Beyatlı’nın Eğil Dağlar kitabını tavsiye ettikten sonra gençlerden okudukları kitabı getirip anlatmalarını istedi. Ben de Ömer Seyfettin’in neden hikâye yazarlığına başladığını ve Pembe incili kaftan ve Diyet gibi hikayeleri ne amaçla yazdığını anlatıyordum.

      Sonra gencin biri: “Yeni kitap yazıyor musunuz?” diye sordu… Soran Oğuz’du… Kitap okumayı seven biriydi.

      “Evet dördüncü kitabımı yazıyorum.”

      Bir soru daha sordu: “Yeni kitabın ismi ve konusu nedir?”

      “Türk yazarları… Osmanlı Devleti’nin son yıllarında yaşadıklarını hikâye olarak kaleme aldım, bu yazarlardan biri de Ömer Seyfettin’dir.”

      Gece olmuştu dernekten ayrıldım. Yürürken hikayelerimi düşünüyordum, huzursuz oldum ve Ömer Seyfettin aklıma geldi. “Rahmetli de böyle oluyor muydu acaba?” diyerek adımlarımı hızlandırdım, çünkü bir an evvel eve varmak istiyordum. Çalışma masama oturmadan önce kahve aldım ve tekrar Hikayeleri gözden geçirdim… İçim rahat etmedi bir daha baktım. Güldüm kendime… Kursa başladığım zamanda ödevlerimi çalışırken böyle oluyordum. Düşünüyorum da on yıl olmuş… On yıl önce yazarlık için kursa katılmıştım. Kürşad Başkan “Kardeşim bu kursa katıl.” diye tavsiye etmişti.

      Kendisi yazar ve aydın insandı… Okumayı ve yazmayı seven Türk gençliğine önem verirdi.

      Önce düşündüm, karar veremedim… Çünkü sağlık nedenlerimden dolayı okula devam edememiştim… “Acaba katılmaya hakkım var mı?” diye çok düşündüm.

      Çekingenlik ruhumu sarmıştı… Zaten bu çekingenliğim yüzünden o zamanlar özgüvenim yoktu. Günler sonra kendime “Ben bu kursa katılayım, çalışırsam Allah nasip eder belki.” dedim. Okudum ve yazdım sonra yazar oldum… Ama dersim hâlâ devam ediyordu aslında… Çünkü hayat her yıl yeni şeylerle karşıma çıkıyordu… Gözlemlediğim toplumsal meseleleri, tarih ve kültür üzerine okuduklarımı inceleyip hikayelerimde dile getirmeye çalışıyordum.

      Yazdıklarımı inceledim, hikayeler de bir eksiklik yoktu. Hikayelerimi yayın evine e postadan gönderdikten sonra sanki kalabalığın içindeymişim gibi sessizce “Bu da tamam.” diyordum. Kahvemden bir yudum daha aldım, notlarıma baktım ve kalbim de yine tatlı bir heyecanla bir sonraki kitabım için çalışmaya başladım. Yazarken ses duymuş gibi masamın üstünde duran annemin resmine baktım; Canım annem okumaya ve yazmaya merakımın olduğunu biliyordu ama her anne gibi üzülürüm diye endişe de ediyordu. “Bak üzülmüyorum anne, sen de üzülme, oğlun yazar oldu hikayeler yazıyor.” Sonra derin nefes aldım ve kendimi klavye tuşlarının sesine verdim.

      (Avrasya Akademi Online Kuray Hikâye Atölyesi, Nisan 2020)

      UYUM VE HASRET

      Sokağımızda evin birine bir aile taşınalı günler oldu.

      Elif yaptığı kurabiyelerle komşu hanıma hoş geldin ziyaretine gitti, fakat çok sürmeden geri geldi… Yüzü asıktı.

      Ne oldu diye sordum, yok bir şey diye geçiştirdi…

      Israr ettim anlattı; meğer içeri buyur edilmemiş.…

      Kurabiyeleri aldı mı? diye sordum, aldığını söyledi; beni tuttu bir gülme.

      Gülmeye başladığımı görünce Elif bana kızdı. “Tamam kızma” dedim. Yeni evliydik. Hollanda’ya geleli çok olmamıştı ve bu yüzden kültür farkını henüz öğrenememişti. Bizde kapımıza gelen kim olursa olsun buyur edilir, ama her ülkenin kültürü aynı değildi… Elif de zamanla bunu öğrenecekti.

      Ertesi akşam Hollandalı dostlar Hans ve Linda ilk defa bize misafirliğe geldiler

      Çay, kahve, bisküvi ve yanına yaprak sarmasını da ikram ettik. Sohbetimizde Hans bir zamanlar yabancılara karşı önyargılı olduğunu ama özellikle bizi tanıdıktan sonra bu önyargının kırıldığını.” anlatıyordu. “Neden önyargılıydın?” diye sordum. “Sizleri Arap ırkından sanırdım, kültürünüzü onlarınki gibi düşünürdüm.

      Ben şaşırdım, doğrusu önyargının nedenini din veya siyasetle ilgili olduğunu söyleyeceğini zannediyordum. İlk defa bir Hollandalı soruya farklı cevap veriyordu. İçimden “Belki haklı olabilir… Yıllardır buradayız ama, kendimizi yeterince anlatmamış olabiliriz.” diyordum. Hans’ın karısı Linda da Türkiye’ye tatile gittiğini ve misafirperverliğimizi çok içten bulduğunu anlatıyordu. Kalkma vaktine kadar sohbet ettik… Sonra misafirlerimizi uğurlamak için kapıda bekledik. Hollandalı misafirlerimiz arabaya binmeden önce dönüp şaşkın bir şekilde bize baktılar. Onlar bakınca biz de iyi akşamlar diyerek el salladık… Onlar gittikten sonra… Elif “Neden bize şaşkın vaziyette baktılar?” diye sordu. “Hollandalıların kapıda bekleme âdeti yoktur.” Bunca yıldır Hollanda da yaşadığım hâlde, ben de kapı da misafir gidinceye kadar bekleme âdetini devam ettiriyordum.

      Birkaç gün geçti. Elif işten döndü.

      “Bugün nasıl geçti?” diye sordum. İyi, ama zorluk çekiyorum.” dedi.

      “Neden” dedim. Sohbetlerde uyumda zorluk çektiğini, bazılarının mesafeli davrandığını, bu insanların samimiyet bilmediklerini anlatıyordu. “Canını sıkma, samimiyet bilmediklerinden değil bizde olduğu gibi her tanıştıklarına hemen kırk yıllık dost gibi yaklaşmıyorlar… Bu da onlarla olan farkımız, zamanla alışacaksın… Hans ve Linda gibi onlar da anlayacaklar, biz de tabii Hollandalıları anlamalıyız… kültürünü bilmeliyiz. Geçen akşam Hans’ın dediklerini hatırla. Bizim onlar hakkında düşündüğümüz gibi onlardan da biz Türkler hakkında böyle düşünenler varmış.” Bunları söyledim ama Elif’i de anlıyordum. Hemen uyum sağlayıp alışmak kolay değildi tabii… Zamanında anne ve babamız da


Скачать книгу
Яндекс.Метрика