Gurur ve Ön Yargı. Джейн ОстинЧитать онлайн книгу.
bakmaya harcadı. Bay Darcy babama karşı büyük bir saygı besliyordu, birbirlerinden hiçbir gizli saklısı olmayan, çok yakın iki dosttular. Bay Darcy babama, bütün işlere fiilen baktığı için çok şey borçlu olduğunu tekrar tekrar belirtmişti ve babamın ölümünden hemen önce, Bay Darcy’nin benim geleceğimi sağlama bağlayacağına dair kendi isteği ile söz vermesi, eminim ki bana karşı beslediği sevgiden çok babama karşı duyduğu gönül borcunun etkisiyle olmuştur.”
“Ne tuhaf şey!” dedi Elizabeth yüksek sesle, “Ne ayıp! Bu Bay Darcy denen adamın gururu size karşı adil davranmasına engel olmuş! Daha iyi bir gerekçeyi geçtim, gururu namussuzluk boyutuna gelmemeliydi, bu davranışına namussuzluktan başka bir şey diyemiyorum.”
“Harika!” diye cevap verdi Wickham, “Neredeyse tüm yaptıklarının altından gurur çıkar ve gurur onun çoğunlukla en iyi dostu olmuştur. Onu erdeme her şeyden fazla yaklaştıran duygu budur. Ama hiçbirimiz tutarlı değiliz sonuçta; Darcy’nin de bana olan davranışında gururdan daha güçlü olan duygular söz konusuydu.”
“Böylesi berbat bir gururun ona yararı olmuş mudur acaba?”
“Evet. Çok defa gururu, onu eli açık ve cömert davranmaya, parasını özgürce harcamaya, konukseverlik göstermeye, kiracılarına yardım etmeye ve yoksullara sadaka vermeye yöneltmiştir. Bunları yapmasının nedeni aile ve evlatlık borcudur; çünkü babasıyla çok gurur duymaktadır. Ailesinin şerefine ters düşmemek, genel ölçülerden sapmamak ya da Pemberley Köşkü’nün nüfuzunun kaybolmaması düşüncesi hareketlerinde oldukça etkili. Darcy’de ağabeylik gururu da vardır ki buna biraz ağabeylik sevgisi de karışınca kız kardeşi için çok nazik, çok özenli bir koruyucu olmuştur. Kız kardeşinin üzerine ağabeylerin en iyisinden bile daha fazla titreyen bir ağabeyi olarak bilinir.”
“Bayan Darcy nasıl bir kız?”
Bay Wickham başını salladı: “Keşke ona sevimli diyebilseydim. Darcy Ailesi’nden biri için kötü konuşmak beni üzüyor ama tıpkı ağabeyi gibi çok, çok gururludur. Çocukken sevgi dolu ve sevimliydi, beni de çok severdi. Onunla saatlerce oynardım. Ama şimdi benim için hiçbir şey ifade etmiyor. On beş on altı yaşlarında, güzel ve anladığım kadarıyla çok da yetenekli bir kız. Babasının ölümünden beri Londra’da oturuyor, bir hanım da onunla birlikte yaşıyor ve eğitimiyle ilgileniyor.”
Arada susmayı ve başka konulardan söz açmayı denediler ama Elizabeth kendini tutamayarak sözü yine o konuya getirdi ve dedi ki:
“Bay Bingley ile yakınlığına şaşıyorum! Gerçekten cana yakın bir adama benzeyen ve öyle olduğuna da inandığım, iyi niyet timsali Bay Bingley böyle bir adamla nasıl arkadaşlık edebilir? Birbirleriyle nasıl uyuşurlar? Bay Bingley’yi tanır mısınız?”
“Hiç tanımıyorum.”
“Bingley tatlı huylu, samimi, hoş bir adam. Bay Darcy’nin gerçek yüzünü göremez.”
“Muhtemelen öyledir ama Bay Darcy istediği zaman kendini sevdirmeyi bilir. Yeteneğe gerek duymaz. Zaman harcamaya değeceğini düşündüğünde konuşkan bir arkadaş olabilir. Kendi mevkisin-deki insanlar arasında, daha az zenginler arasında olduğundan çok farklı bir adamdır. Gururu onu hiç bırakmaz ama zenginlerin arasında hoşgörülü, adil, samimi, mantıklı, saygıdeğer ve hatta sevimlidir. Zenginliğin ve mevkinin gerektirdiğini yapar.”
Whist partisi çok geçmeden dağıldığı için oyuncular diğer masanın çevresine toplandılar ve Bay Collins kuzeni Elizabeth ile Bayan Philips’in arasına yerleşti. Ev sahibi, oyunda şansının yaver gidip gitmediğiyle ilgili olağan sorular sordu. Pek de şanslı değildi, her eli kaybetmişti ama Bayan Philips üzüldüğünü söyleyince Collins tüm ciddiyetiyle bunun hiç de önemi olmadığını, kendisinin paraya hiç değer vermediğini söyleyerek Bayan Philips’ten üzülmemesini rica etti. “Çok iyi biliyorum ki hanımefendi insan oyun masasına oturduğunda yenilmeyi de göze almak zorundadır, neyse ki beş şilini dert edecek biri değilim. Kuşkusuz aynı şeyi söyleyemeyecek birçok kimse var. Ama Lady Catherine de Bourgh sayesinde küçük şeyleri dert etmiyorum.” dedi.
Bu sözler Bay Wickham’ın dikkatini çekti ve Bay Collins’i bir süre süzdükten sonra alçak bir sesle Elizabeth’e Bourgh Ailesi’yle samimiyetlerinin olup olmadığını sordu.
“Lady Catherine de Bourgh geçenlerde Bay Collins’i şimdiki görevine atadı. Bay Collins’i ona kim önerdi pek bir bilgim yok ama tanışıklıklarının çok eski olmadığı belli.” dedi Elizabeth.
“Lady Catherine de Bourgh ile Lady Anne Darcy’nin kardeş olduklarını biliyorsunuzdur sanırım. Doğal olarak Leydi Catherine de Bourgh şu sözünü ettiğimiz Bay Darcy’nin teyzesi olur.”
“Yo, gerçekten bilmiyordum. Lady Catherine’in akrabaları hakkında hiçbir bilgim yok. Önceki güne dek varlığından bile habersizdim.”
“Kızı Bayan de Bourgh büyük bir servet sahibi olacak ve kuzeniyle birlikte mülklerini birleştireceklerine inanılıyor.”
Bu bilgi Elizabeth’in aklına zavallı Bayan Bingley’yi getirmişti, hafifçe gülümsedi. Eğer Bay Darcy bir başkasıyla sözlü ise kızcağızın tüm ilgisi, kız kardeşine gösterdiği sevgi, genç adamı övüp durması hep boşunaydı.
“Bay Collins, Lady Catherine’den ve kızından övgüyle söz ediyor ama bu anlattıklarından edindiğim kanaate göre kuzenimin minnet duyguları onu yanlış yönlendiriyor. Bence Bay Collins’in koruyucusu olmasına karşın kendini beğenmiş, kibirli kadının biri!”
“Her iki noktada da size aynen katılıyorum.” diye cevap verdi Wickham, “Kendisini senelerdir görmüyorum ama ondan hiç hoşlanmadığımı, tavırlarının despotça ve küstahça olduğunu çok iyi hatırlıyorum. Pek becerikli ve zeki olmakla ünlüdür ama bence yeteneklerinin çoğunu biraz konumu ve zenginliğine, biraz amirane tavırlarına, geri kalanını ise yeğeninin, kendisi ile ilgisi olan herkesin birinci sınıf anlayış yeteneğine sahip olması gerektiğini düşünen gururuna borçlu.”
Elizabeth, Bay Wickham’ın sözlerini akla yakın buldu, kâğıt oyunlarına akşam yemeği için son verilinceye dek zevkle konuşmayı sürdürdüler ve diğer hanımlar da Bay Wickham’ın ilgisinden paylarına düşeni aldılar. Gerçi Bayan Philips’in yemekli partisinde gürültüden hiç konuşulamıyordu ama genç subay, tavırlarıyla kendini herkese sevdirmişti. Ne söylese beğeniliyor, ne yapsa göklere çıkarılıyordu.
Elizabeth oradan ayrılırken kafası onunla doluydu. Yol boyunca Bay Wickham’dan ve onun anlattıklarından başka hiçbir şey düşünemedi ama yolda Lydia ve Bay Collins bir dakika bile susmadıkları için adamın ismini anacak fırsatı olmadı. Lydia hiç durmadan oyundan, ne fişler kaybettiğinden, ne fişler kazandığından, Bay Collins ise Bay ve Bayan Philips’in nezaketinden bahsediyor; whist’te kaybettiklerine zerre kadar aldırmadığını iddia ediyor, masadaki yemekleri sayıyor ve sürekli kuzinlerini rahatsız etmekten korktuğunu yineleyip duruyordu. Araba Longbourn’daki evin önünde durduğu zaman Bay Collins’in söyleyecekleri hâlâ bitmemişti.
17
Ertesi gün Elizabeth, Bay Wickham ile arasında geçen konuşmayı Jane’e anlattı. Jane şaşkınlık ve üzüntüyle dinledi. Bay Darcy’nin, Bay Bingley’nin saygısına layık olmadığına inanamıyordu, öte yandan Wickham gibi sevimli bir gencin dürüstlüğünden kuşkulanmak da onun harcı değildi. Onun gerçekten bu kadar büyük haksızlığa uğramış olma ihtimali, genç kızın tüm şefkat duygularını uyandırmaya yetmişti. Bu nedenle her iki genç hakkında da iyi düşünmekten, davranışlarını ayrı ayrı savunmaktan, başka türlü açıklanması mümkün olmayan şeyleri de kazaya veya bir yanlışlığa yormaktan başka yapacak