Kuzin Bette. Оноре де БальзакЧитать онлайн книгу.
Hem o zaman siz on yaş daha genç…”
“Mösyö, Mösyö Hulot’yu serbest bırakmakta benim de kendime göre birtakım düşüncelerim vardı.”
Crevel, Barones’in yüzünü kızartan kurnazca bir eda ile “Madam, şüphesiz ki bu yalan, işlediğiniz bütün günahları silmeye kâfi gelecek size cennetin kapılarını açacaktır.” diye karşılık verdi. “Yüksek ve tapılası kadın, bunu başkalarına söyleyiniz, Crevel Baba’ya değil; iyi biliniz ki o, dörtlü ziyafetlerde, hiç kıymetinizi bilmeyen kocanız olacak hainle çok zaman bir arada bulunmuştur. İki kadeh arasında, bazen bana güzelliğinizi anlatarak kendisini ayıplardı. Oh! Sizi çok iyi tanıyorum. Siz bir meleksiniz. Herhangi bir hovarda yirmi yaşında bir genç kızla sizin aranızda tereddüt ederdi ama ben tereddüt etmem.”
“Mösyö!..”
“Peki, susuyorum… Ama biliniz ki mübarek ve yüksek kadın, kocalar çakırkeyif oldular mı eşleri hakkında metreslerini katılırcasına güldürecek şeyler anlatırlar.”
Madam Hulot’nun güzel kirpikleri arasından damlayan utanç yaşları millî muhafızın birdenbire sözünü kesti, artık hazır ol vaziyeti almayı da düşünmedi:
“Devam ediyorum.” dedi. “Baron’la ben birbirimize yosmalarımız sayesinde bağlandık. Baron, bütün eğlence düşkünü insanlar gibi, sevimli, gerçekten babacandır. Oh! Bu maskara ne kadar hoşuma gitti! Aman Tanrı’m ne yaman buluşları vardır… Neyse, bırakalım bu hatıraları… İki kardeş gibiydik.”
“Régence Devri’nin adamı, o hain, beni bozmaya, kadınlar hakkında bana ortaklık vaazları vermeye, bana soylu fikirler aşılamaya, beni kafese koymaya çalışıyordu. Ama bilir misiniz, küçüğümü, çocuk sahibi olmaktan korkmasam, onunla evlenmeyi düşünecek kadar çok seviyordum. Bizim gibi dost olmuş iki baba varken çocuklarımızı evlendirmeyi düşünmediğimize nasıl hükmedebilirsiniz? Oğlunun Célestine’imle evlenmesinden üç ay sonra, Hulot (Bu kelimeyi nasıl telaffuz ediyorum, bilmem, alçak! Çünkü ikimizi de aldattı, madam.) evet, alçak, Josépha’yı elimden aldı. Bu hain, başarıları artık ayyuka çıkan Jenny Cadine’in kalbinde kendi yerini, genç bir devlet müşaviriyle, bir artistin (Kızcağızın elinden bu kadarı gelmiş!) aldığını biliyordu. Beni zavallı küçük metresimden, o cici bici kadından mahrum etti; şüphesiz, bu kadını, Hulot’nun itibarı sayesinde girdiği Italienslerde görmüşsünüzdür. Kocanız, bir nota kâğıdı gibi doğru olan benim kadar tutarlı değildir. Kendisine yılda aşağı yukarı otuz bin franga mal olan Jenny Cadine de epey para sızdırmıştı zaten. Şimdi de biliniz ki madam, iflasını Josépha ile tamamlıyor. Madam, Josépha bir Yahudi’dir, asıl adı Mirah’tır. Josépha adı Hiram’ın harflerinden türemiştir. Bu, kadını anlatabilecek İsrailî bir parola. Çünkü o, Almanya’da terk edilmiş bir çocuktur. Yaptığım araştırmalar onun zengin bir Yahudi bankerin gayrimeşru kızı olduğunu gösteriyor. Tiyatronun, bilhassa Jenny Cadine’in, Madam Schontz’un, Malaga’nın, Carabine’in şerefli ve masrafsız bir yolda tuttuğum bu küçüğe ihtiyarları kullanma tarzı hakkında öğrettikleri şeyler, onda ilk İbranilerin altına, mücevherlere, altından öküze karşı duydukları içgüdüyü ortaya çıkarmıştır. Yedikçe yiyesi gelen meşhur şarkıcı zengin, çok zengin olmak istiyor. Hem kendisine avuç dolusu harcanandan da metelik harcamıyor. Kendini ilk önce Hulot Efendi üstünde denedi, onu iyice yoldu, hem de sapına kadar yoldu! Bu kara bahtlı, meçhul âşıkları bir tarafa, Josépha’ya deli gibi âşık olan Kellerlerden birine, Marki d’Esgrignon’a karşı mücadele ettikten sonra, sonunda sanat hamisi şu fevkalade zengin Dük tarafından bu kadının elinden kapıldığını görecektir. Durun bakayım, adı neydi onun? Şu cüce, canım? Hah! Dük d’Herouville. Bu asilzade, Josépha’ya tek başına sahip olmak iddiasındadır. Bütün kibar fahişeler âlemi, onu ağzından düşürmüyor; hem de Baron bunların farkında bile değil. Koca gibi, âşık da her şeyi en geç öğrenen insandır. Şimdi, haklarımı anlıyor musunuz sultanım? Kocanız beni saadetimden, dulluk günlerimden beri sahip olduğum biricik sevinçten etti. Evet, gençlik taslayan bu ihtiyara rastlamak bahtsızlığına uğramasaydım hâlâ Josépha’ya sahip olacaktım çünkü ben, anlıyorsunuz, onu tiyatroya sokmayacaktım; cahil, uslu ve bana sadık kalacaktı. Oh! Onu sekiz yıl önce görseydiniz, ince ve sırım gibi, teni tam manasıyla Endülüslü bir kadınınki gibi altın renkli, saçları siyah ve saten gibi parlak, şimşek çakan uzun kumral kirpikli gözleri, hareketlerinde bir düşes inceliği, fakirlik alçak gönüllülüğü, namuslu bir şükran hissi, vahşi bir geyik kibarlığı… Hulot Efendi’nin hatası yüzünden bu güzellikler, bu saflık şimdi para kapmaya, para sızdırmaya yarıyor. Yavrucak bugün, tam manasıyla bir günahkârlar kraliçesidir. Nihayet, herkesle düşüp kalkıyor; o ki hiç, hiçbir şeyi, hatta bu kelimeyi bile bilmezdi!”
Bu anda, eski ıtriyatçı gözlerinden akan birkaç damla yaşı sildi. Bu ızdırabın samimiliği Madam Hulot’ya dokundu, onu daldığı hülyadan uyandırdı.
“Madam, insan elli iki yaşında mı böyle bir hazineyi bulur? Bu yaşta aşk, yılda otuz bin franga mal olur. Sayıyı kocanızdan öğrendim, hem ben Célestine’imi mahva sürüklemeyecek kadar çok severim. Bizim için verdiğiniz ilk partide sizi görünce Hulot haininin Jenny Cadine’le münasebette bulunmasına akıl erdiremedim… Bir imparatoriçe tavrınız vardı. Otuz yaşında değilsiniz madam…” dedi. “Gözüme genç görünüyorsunuz, güzelsiniz. Namusum hakkı için o gün üzüldüm; kendi kendime ‘Josépha’m olmasaydı…’ demiştim. ‘Mademki Hulot Baba karısını yüzüstü bırakıyor, ben de bu kadını bir eldiven gibi elime giyerdim.’ Ah! Affedersiniz! Bu, eski devrimden kalma bir kelime. Itriyatçı ben zaman zaman hortlar, mebusluğun icaplarına uymaktan beni alıkoyar. Baron tarafından alçakça aldatılınca -çünkü bizim gibi ihtiyar maskaralar arasında dostlarımızın metresleri mukaddes kalmalıydı- ben de onun karısını elinden almaya ahdettim. Adalet de budur. Baron’un söyleyecek sözü olmayacak, yaptığımız da yanımıza kâr kalacak. Size kalbimin hâlini anlatan ilk sözlerimi işitir işitmez beni uyuz bir köpek gibi kapı dışarı ettiniz; bununla aşkımı, isterseniz inadımı deyiniz, kuvvetlendirdiniz, yine benim olacaksınız.”
“Yaa, nasıl olacakmışım bakalım?”
“Bilmiyorum ama bu olacak. Görüyorsunuz ya madam, kafasında bir tek fikri olan bir ıtriyatçı -işten elini çekmiş!– budalası, kafasında binlercesi bulunan zeki bir adamdan daha kuvvetlidir. Size hem vurgunum hem de benim intikamımsınız! Sizi daha fazla seviyorum. Kararını vermiş bir adam gibi, apaçık konuşuyorum. Bana ‘Sizin olmayacağım!’ deseniz bile, sizinle soğukkanlılığımı muhafaza ederek konuşurum. Sözün kısası, hep söylendiği gibi, açık oynuyorum. Evet, ne zaman olursa olsun benim olacaksınız… Oh! Elli yaşında da olsanız yine benim metresim olacaksınız. Hem bu olacak çünkü ben kocanız olacak o…”
Madam Hulot bu hesapçı burjuvaya öyle bir bakış baktı ki Crevel onun delirdiğini sandı.
Son sözlerinin vahşiliğini mazur göstermek ihtiyacı duyan ıtriyatçı, “Bunu siz aradınız, beni hor gördünüz, benimle alay ettiniz, ben de söyledim!” dedi.
Madam Hulot, ağır hasta bir kadın sesiyle “Oh! Kızım, kızım!” diye bağırdı.
“Ah! Artık hiçbir şeyi gözüm görmüyor!” diye bağırdı Crevel. “Josépha elimden alındığı gün, yavruları çalınmış dişi bir kaplan gibiydim… Yani şu anda sizi gördüğüm gibiydim. Kızınız! O, sizi elde etmek için kullandığım bir vasıtadır. Evet, kızınızın evlenme işini ben suya düşürdüm!.. Hem benim yardımım olmadan onu evlendiremeyeceksiniz! Matmazel Hortense ne kadar güzel olursa olsun, ona drahoma lazım.”
Barones gözlerini silerek “Ne yazık ki evet!” dedi.
Yeniden