Mister Pickwick'in Maceraları I. Cilt. Чарльз ДиккенсЧитать онлайн книгу.
ki durumun tuhaflığını çok geç olana kadar fark edemedi.
Birkaç saniye önce dizilişleriyle Mr. Pickwick’i şaşkına çeviren karşı birlik, hisarın kuşatanların saldırısını taklit etmek için hazırlanan taklit kuşatmacılardı; bunun sonucu da Mr. Pickwick ve iki arkadaşının kendilerini, bir anda biri hızla yaklaşmakta ikincisi de düşmancıl dizilişle dimdik bulundukları yerde durmakta olan uçsuz bucaksız gibi görünen iki taburun arasında kıstırılmış bulmaları oldu.
“Hey!” diye bağırdı, yaklaşmakta olan taburun subayları.
“Yoldan çekilin!” diye bağırdı, beklemekte olan taburun subayları.
“Nereye gideceğiz?” diye bağırdı, telaşlı Pickwickçiler.
“Hey, hey, hey!” verilen tek yanıttı. Bir anlık yoğun şaşkınlık, kuvvetli ayak sesleri, şiddetli bir sarsıntı, boğuk bir kahkaha sonrası yarım düzine alay yarım metre ötede ve Mr. Pickwick’in çizmelerinin tabanlarıysa havadaydı.
Hem Mr. Snodgrass hem de Mr. Winkle kayda değer bir kıvraklıkla zorunlu takla attılar ve yere oturmuş burnundan akmakta olan yaşam pınarını sarı ipek mendille kesmeye çalışan ikincinin gözü, şen biçimde oradan oraya zıplayan şapkasının peşinden koşan saygıdeğer liderine takıldı.
Bir adamın yaşantısında, kendi şapkasının peşine düştüğü zamanlardaki gibi fazla miktarda gülünç üzüntü yaşadığı ya da çok az yardımsever teselliyle karşılaştığı az zaman vardır. Şapka yakalamak için muazzam miktarda soğukkanlılık ve alışılmadık derecede sağduyu gereklidir. Kişi aceleci olmamalıdır yoksa şapkasına basmak durumunda kalır, bunun tam tersini de yapmamalıdır yoksa şapkasını tümüyle kaybeder. En iyisi peşinden koşulan nesneyi nazikçe takip etmek, temkinli ve dikkatli olmak, fırsatları iyi kollamak, yavaş yavaş yaklaşmak sonra ani bir şekilde dalmak, şapkayı üst kısmından yakalamak; sağlamca kafaya geçirmek ve sanki aklında komik bir espri varmış gibi tüm bunları yaparken de gülümsemek gerekmektedir.
Hoş, nazik bir rüzgâr esmekteydi ve Mr. Pickwick’in şapkası oyuncu biçimde yuvarlanıp gidiyordu. Rüzgâr üfledi, Mr. Pickwick soluksuz kaldı ve şapka güçlü bir akıntıya kapılmış canlı bir yunus balığı gibi neşeyle yuvarlandı ve tam da beyefendi, işi oluruna bırakıp durmak üzereyken şans eseri durdu.
Bize kalırsa Mr. Pickwick tümüyle bitkin ve tam da takibi bırakmak üzereydi ki şapka adımlarının yönünde dizili yarım düzine at arabasından birinin tekerleğine doğru şiddetle uçtu. Durumun elverişinin farkında olan Mr. Pickwick öne atladı, malına sahip çıktı, kafasına yerleştirdi ve soluklanmak için durdu. Adının hevesle telaffuz edildiğini duyduğunda yarım dakikadır bile dinlenmiyordu ki sesin Mr. Tupman’a ait olduğunu hemen anladı. Bakışlarını yukarı kaydırdığında onu şaşkınlık ve keyifle dolduran bir görüntüyle karşılaştı.
Kalabalık alanda rahatsızlığa sebep olmasın diye atları çıkarılmış bir faytonda, mavi paltolu, parlak düğmeli, kadife pantolonlu ve uzun çizmeli, yaşlı, iri yarı bir beyefendi, eşarplı ve tüylü giysili iki genç hanımefendi, belli ki eşarplı ve tüylü hanımefendilerden birinin hayranı olan genç bir beyefendi, muhtemelen adı geçen hanımefendilerin teyzesi olan, yaşı şüpheli bir hanımefendiyle, sanki bebekliğinin ilk anlarından beri bu ailenin bir üyesiymiş gibi sakin ve aldırışsız görünen Mr. Tupman duruyordu. Faytonun arkasına bağlanmış geniş boyutlarda, düşüncelere dalmış bir zihnin aklına kümes kuşlarını, dilleri ve şişeler dolusu şarabı getiren bir sandık vardı ve sepetin üstünde şişman ve kırmızı suratlı, yarı uyku hâlinde bir çocuk oturuyordu ki hiçbir düşüncelere dalmış zihin sepetin içindekileri tüketmek için doğru zaman geldiğinde bu çocuğu yiyeceklerin resmî dağıtıcısı dışında herhangi bir görev için bir an olsun önemsemezdi.
Mr. Pickwick sadık müridi tarafından bir kez daha karşılanmadan önce bu ilginç nesnelere kısaca göz gezdiriyordu.
”Pickwick, Pickwick.” dedi Mr. Tupman. “Buraya gelin. Acele edin.”
“Gelin, beyefendi. Lütfen yukarı çıkın.” dedi iri yarı beyefendi. “Joe! Lanet çocuk, yine uyumuş. Joe, merdivenleri indir.” Şişman çocuk yavaşça kutudan atladı, merdivenleri indi ve fayton kapısını davetkâr biçimde açtı. Mr. Snodgrass ve Mr. Winkle tam o anda gelmişlerdi.
“Hepiniz için yer var, efendiler.” dedi iri yarı adam. “İki içeri, bir dışarı. Joe, bu beyefendilerden biri için sandığın üstünde yer ayarla. Buyurun, efendim, benimle gelin.” ve iri yarı beyefendi elini uzatıp önce Mr. Pickwick’i, sonra Mr. Snodgrass’i faytona var gücüyle çekti. Mr. Winkle kutuya tünedi, şişman çocuk paytak paytak eski yerine çıktı ve anında uykuya daldı.
“Pekâlâ, beyler.” dedi iri yarı adam. “Sizi gördüğüme çok sevindim. Sizi çok iyi tanıyorum beyler, gerçi siz beni hatırlamıyor olabilirsiniz. Geçen kış, kulübünüzde birkaç akşam geçirdim. Dostum Mr. Tupman’la bu sabah burada karşılaştım ve onu gördüğüme ne çok sevindim anlatamam. Böyle işte, efendim, peki siz nasılsınız? Fevkalade görünüyorsunuz, orası kesin.”
Mr. Pickwick iltifatı kabul etti ve çizmeli, iri yarı beyefendiyle yürekten tokalaştı.
“Peki siz nasılsınız, beyefendi?” dedi iri yarı beyefendi Mr. Snodgrass’a ithafen, babacan bir kaygıyla. “Çok iyi ha? İyi o hâlde, iyi o hâlde. Peki siz nasılsınız, beyefendi (Mr. Winkle’a)? Doğrusu iyi olduğunuzu söylediğinize sevindim; çok sevindim, orası kesin. Kızlarım, beyefendiler… Kızlarım bunlar ve bu da kız kardeşim. Miss Rachael Wardle. O bir kız, öyle ama tam da kız sayılmaz, ha efendim, ha?” İri yarı beyefendi bununla birlikte dirseğiyle Mr. Pickwick’in kaburgasını şakacı biçimde dürttü ve içtenlikle güldü.
“Aman, abi!” dedi Miss Wardle, itiraz eden bir gülümsemeyle.
“Doğru, doğru.” dedi iri yarı beyefendi. “Bunu kimse inkâr edemez. Beyler, affedersiniz; bu benim arkadaşım Mr. Trundle. Şimdi herkes birbiriyle tanıştığına göre rahatlayalım ve mutlu olalım, neler olacak görelim; ben böyle derim.” Böylece iri yarı beyefendi gözlüğünü taktı ve birinin omuzunun üstünden ordunun denetimlerine baktı.
Bunlar hayret verici değerlendirmelerdi; bir rütbe grubu, başka bir rütbe grubunun başının üstünden ateş ediyor, sonra kaçıyordu; sonra başka bir rütbe grubu, bir başka rütbe grubunun başının üstünden ateş ettikten sonra kaçıyor; sonra ortada subaylar olacak şekilde kareler oluşturuyor; sonra merdivenle sipere inip siperin öbür tarafından aynı şekilde çıkıyorlardı. Ardından küfeler dolusu barikatı yıkıp olabilecek en heybetli tavırla hareket ediyorlardı. Sonra bir de silah deposundaki devasa silahları kocaman sopalara benzeyen aletlerle ateşleme olayı vardı. Kurşunlar dökülmeden önce öyle hazırlık yapmak gerekiyordu ve kurşunlar yere dökülürken öyle berbat bir ses çıkarıyorlardı ki hava hanımların çığlıklarıyla doldu. Genç Wardle hanımları o kadar korkmuşlardı ki Mr. Trundle birine sarılmak zorunda kalırken Mr. Snodgrass da diğerini desteklemişti ve Mr. Wardle’ın kız kardeşi öylesine korkutucu bir endişe hâline girmişti ki Mr. Tupman hanımefendiyi ayakta tutmak için kollarını beline dolamaya mecbur kaldı. Şişman çocuk dışında herkes çok heyecanlıydı zira o sanki topların kükremesi sıradan bir ninniymiş gibi huzur içinde uyuyordu.
“Joe, Joe!” dedi iri yarı beyefendi, hisar ele geçirildiğinde ve kuşatanlarla kuşatılanlar akşam yemeğine oturduklarında. “Lanet olasıca oğlan, yine uykuya daldı. Lütfen onu çimdikleme nezaketini gösterebilir misiniz, beyefendi, bacağından, zahmet olmazsa; onu başka hiçbir şey uyandıramıyor. Teşekkür ederim. Sepeti çöz, Joe.”
Bacağının bir kısmının Mr. Winkle’ın