Kalbe Meydan Okuma. Amy BlankenshipЧитать онлайн книгу.
bir kısmını hatırlıyordu… Shinbe’yi. Kyoko uykuya dalıp tekrar uyanırken düşünceleri, uyanık olup olmaması önemli değilmiş gibi devam etti.
Shinbe, küçük gruplarının dışındayken, etrafındaki koruyucuların en eğlencelisi olduğu için ondan her zaman hoşlanmıştı. Ve denemesine bile gerek kalmadan kendisini her zaman güldürebiliyordu. Gerçi tek bir kadına bağlanacak tipte bir erkek değildi. Çok açıktı ki sorunları vardı. Ama son zamanlarda onu farklı bir açıdan görmeye başlamıştı.
Kyoko uykusunda döndü. Bu adil değildi. Toya’ya karşı derin bir sevgisi vardı ama o duygularına nadiren karşılık veriyordu. Diğer taraftan, Shinbe artık başka bir meseleydi. Toya ona küçük şeyler için bağırırken Shinbe her zaman daha iyi hissetmesini sağlamaya çalışırmış gibi görünüyordu.
Adeta Toya’nın davranışları kötüleştikçe Shinbe daha da tatlı bir hal alıyor gibiydi, ama bu arkadaşlıktan başka bir şey değilmiş gibi davranıyordu. Bazen onun hakkında meraka kapılıyordu ve büyük ihtimalle bu onunla ilgili rüyalar görmeye başlamasının nedeni buydu. Geçen geceye kadar rüyaları aklıselim içindeydi. Geçen geceki rüyası ise kontrol dışına çıkmıştı.
Toya’nın onu kendince sevdiğini biliyordu ve muhtemelen onun için ölürdü de ama gerçek duygularını göstermeyi reddediyordu. Çok kolay öfkelendiğini ve ona patronluk taslamasının da onu önemsediği gerçeğini gizlemenin bir yolu olduğunu biliyordu. Bazen duygularını o kadar iyi saklıyordu ki neredeyse o bile inanacaktı. Yine de kendisini iki adamı kıyaslarken buldu. Her zaman Shinbe ve Toya’nın yakınındaydı ve iki koruyucunun da iyi ve kötü yanları vardı.
Ne zaman rüyasında Toya’nın onu öptüğünü görse bu hep yumuşak ve tatlı bir şekilde oluyor, yalnızca bazen ateşli bir hal alıyordu. Sıra Shinbe’ye geldiğinde ise bu her zaman farklıydı. Çok farklıydı. Shinbe’yle ilgili rüya gördüğünde kendisini bir kadın gibi hissediyordu. Bu rüyalarında kendisinin hayal edemeyeceği yerlerini öpüyor ve bedenine, bu kadar iyi hissettireceğini hiç tahmin edemeyeceği şeyler yapıyordu.
Uykusunda iç çekti. Ama yalnızca rüya görüyordu… Kyoko kıvrılarak top şeklini alıp geçen geceki rüyanın hatırasıyla ürperdi. Adam deli gibi sevişirken o altında titriyordu… bu hatırayı düşünerek inledi. Shinbe ile ilgili böyle bir rüya görmek adeta Toya’yı aldatmış gibi hissetmesine neden oluyordu.
‘Hayır!’ dedi zihninden, ‘Toya hiçbir zaman benim erkek arkadaşım olmadı. Yani erkek arkadaşım yok ve bu zihnimde olduğu sürece istediğim her şeyi düşünebilirim… rüyalarım da dahil.’
Rüya çok tahrik ediciydi, öyle ki uyandığında eriyeceğini hissetti. Onu orada duvara yaslanmış, hiçbir şey olmamış gibi oturur görmesi tek başına bunun bir rüya olduğunu teyit etmesine yeterliydi. Kafasının içinde neler oluyordu? Bunu anlaması gerekiyordu. Shinbe asla kendisi gibi deneyimsiz, küçük bir kızı sevemezdi. Büyük ihtimalle bir gecede, kendisinin iki elinin parmaklarıyla sayamayacağı kadar kadına sahip olan bir dünya adamıydı. Başka bir şey düşünmeyi reddederek gözlerini kapatıp ovuşturdu.
Shinbe barakaya rahatlamış ve sakin olarak dönmüştü… ta ki gözleri kızın uykudaki şekline takılana kadar. Bütün bedeni hareketsizleşti ve orada öylece dikilerek onu birkaç dakika boyunca izledi. İnce şiltenin üzerinde titrediğini gördü. Neden hala geçen gece yanına koyduğu örtüyü örtmemişti? Toya ile uğraşırken örtüyü nereye attığını görmek için bakındı.
Sessizce ilerleyip onu kalın battaniyeyle örttü ve huzursuz uykusuna devam ederken yanında kaldı. ‘Neden böyle hissetmek zorundaydı?’ duvara yaslanarak oturup onu izlerken içini çekti. Bunun cevabını biliyordu. ‘Shinbe, kadınlar konusunda kimsenin ciddiye almadığı adam, başka bir zamandan bir kıza aşık olmuştu.’
Ona özlemle bakarak dudaklarını bastırdı. Bir rüya olmadığını anladığında onu öldürecekti. Toya da onu öldürecekti. Böyle bir suç için iki kez ölebilir miydi?
Shinbe omuzları çökerek tekrar iç çekti, ‘Evet… Toya.’ Kyoko, öfkeli kardeşine aşıktı. Suçluluğun omurgasından yukarı çıktığını hissetti. ‘Neden kendisine hiçbir zaman gerektiği gibi davranamayacak birine aşık olmuştu?’ Kendisi onu sahip olduğu her şeyiyle severdi. Üzerinde ufak bir lanet varsa ne olmuştu. Nihayetinde Kyoko onlara büyükbabası ve lanetler ve iblislerle ilgili inanışlarını anlatmıştı. ‘Lanet olsun, Toya.’
Kyoko uykusunda mırıldandı. Baktığında sırtını kendisine doğru döndüğünü gördü. Üzerine örttüğü battaniye kaymıştı. Giydiği kısa etek kalkmış, en değerli varlığını ortaya çıkarmıştı. Bedeninden bir titreme geçti. ‘Çok… tahrik edici.’ Daha uzağa bakmasını engelleyen ipeksi beyazlığı okşamak için elini uzattı. Dişlerini gıcırdatarak parmaklarını değdirmeden önce elini geri çekti. ‘Ah çok yakın. Ama ölüm de öyle ve biraz daha uzun yaşamak isterim.’ Ellerini ceketinin içine sokarken gülerek homurdandı. Dışarıda yaptığı şeyi buradan izlemesi gerekiyordu yoksa hayatı tahmininden daha kısa sürebilirdi.
Eğer kardeşine aşık olmasaydı ona bir dakika içinde gerçeği söyleyebilirdi. Kıza karşı hissettiği duygular konusunda yalnız olmadığını biliyordu. O, onların rahibesiydi ve onu hayatları pahasına koruyorlardı. Bütün kardeşleri, hepsi kendi tarzında, onu çok seviyordu. Ama Toya farklıydı. Toya hiçbir zaman birisinden hoşlanmamıştı. Shinbe bunu görmüştü. Toya bunu kabul etmese de Kyoko’ya deli gibi aşıktı.
Shinbe, yanmaya başladığını hissederek gözlerini kapattı. Kendisi veya başka birisinin Kyoko’yu bu şekilde sevmeye hakkı yoktu. Bir savaşta hepsini kurtaracak yeteneği vardı. Tek gereken zaman büyüsünü yapmaktı ve önüne çıkacak her şeyi içine çekecek bir boşluk yaratabilirdi. Bu en büyük gücü ve aynı zamanda en büyük düşmanıydı. Bu tehlikeli büyüyü her kullanışında, onun daha da güçlü bir hale geldiğini hissedebiliyordu.
Herkes, başka bir seçeneği kalmadıkça bunu kullanmaması konusunda onu uyarmıştı, çünkü bir gün başa çıkamayacağı kadar güçlenecek ve kendisine dönecekti. Büyü amcasından bir hediyeydi… düşmanları olan amcasından. Başta bunun büyük bir hediye olduğunu düşünmüştü, ama şimdi hediye falan olmadığını anlamıştı. Bu bir lanetti. Bunu kendisine veren kişiyi yok etmek için kullanılan bir lanet… bu süreçte kendi hayatını kaybetse bile.
Shinbe esnedi. Dün gece, ne Kyoko’nun gelişinden önce ne de sonra, neredeyse hiç uyumamıştı. Akşamın büyük bir kısmını, söz verdiği gibi hava kararmadan önce dönmediği için Toya’nın atıp tutmalarını dinleyerek geçirmişti.
Shinbe başta, geri dönmediği için hala Toya’ya kızgın olduğu konusunda endişeliydi. Gitmeden önce, kendi zamanına dönmesini engellemeye çalıştığı için Toya’ya bağırmıştı. Hatta Toya önünde dikilip kız heykeline gitmesine engel olmuştu. En sonunda şu büyüyü Shinbe’nin sayamayacağı kadar çok kez üzerinde kullandı. Ama ertesi gün hava karamadan önce döneceğine söz vermişti.
Shinbe, Toya’nın tekrar hareket edebildiği zaman Kyoko’ya neler yapacağına dair lanet ederek büyüye karşı nasıl mücadele ettiğini hatırlayıp sırıttı.
Bakışlarını Kyoko’nun bedenine çevirdi. Onu bu yüzden bu kadar karşı konulamaz buluyordu. Bir an Toya’ya karşı çok öfkeliyken bir an sonra onu sevebiliyordu. Ne kadar incinirse incinsin kin tutmuyordu.
Toya onunla ilk karşılaştığında kızı öldürmeye çalışmıştı. Şimdi ise işler değişmişti, herkes Toya’nın onu ölümüne sevdiğini, gerekirse onun için öleceğini