Gülümseyen Adam. Хеннинг МанкелльЧитать онлайн книгу.
duydun.”
Björk masanın etrafını dolaşıp Wallander’le yüz yüze geldi. “Bu, uzun zamandır duyduğum en iyi haber,” dedi. “Hadi şu istifa belgelerini yok edelim. Herkes çok şaşıracak.”
“Eski odamı kim aldı?”
“Hansson.”
“Mümkünse geri almak istiyorum.”
“Tabii ki. Hansson bu hafta Halmstad’da kursta. Hemen kullanmaya başlayabilirsin.”
Wallander’in eski odasına kadar koridorda birlikte yürüdüler. Tabeladaki ismi kaldırılmıştı. Bu bir anlığına onu afallattı.
“Biraz yalnız kalmaya ihtiyacım var,” dedi Wallander.
“Sekiz buçukta Torstensson cinayetiyle ilgili toplantı yapacağız,” dedi Björk. “Küçük toplantı odasında… Bu konuda ciddi olduğuna emin misin?”
“Neden olmayayım?”
Björk konuşmaya devam etmeden önce tereddüt etti. “Biraz, öngörülemeyen, hatta mantıksız biri olarak biliniyorsun,” dedi. “Unutma, bu kararından geri dönüş yok.”
“Sen de basın toplantısını iptal etmeyi unutma.”
Björk elini uzattı ve “Yeniden hoş geldin,” dedi.
“Teşekkürler.”
Wallander, Björk’ün ardından kapıyı kapattı ve hemen ahizeyi kaldırarak telefonu meşgule aldı. Odaya göz gezdirdi. Masa yenilenmişti. Hansson kendisininkini getirmişti. Fakat sandalye Wallander’in eski sandalyesiydi.
Ceketini çıkarıp oturdu.
Aynı eski koku, diye düşündü. Aynı mobilya cilası, aynı kuru hava ve bu binada içtiği yüzlerce fincan kahvenin belli belirsiz eskimeyen kokusu.
Uzun süre hareketsiz oturdu.
Bir yıldan fazladır kendisine ve geleceğine dair doğru olanı bulmak için ıstırap çekiyordu. Sonunda tereddütlerinden kurtulup yavaş yavaş şekillenen bir karar vermişti. Fakat bu sabah okuduğu gazete her şeyi değiştirmişti.
Uzun zamandır ilk defa içi huzurla doldu.
Şimdi doğru olup olmadığını henüz söyleyemeyeceği yeni bir karar vermişti. Fakat bu artık önemli değildi.
Bir kâğıt çıkardı ve Sten Torstensson yazdı. Görevine geri dönmüştü.
3
Björk saat sekiz buçukta toplantı odasının kapısını kapattığında, Kurt Wallander buradan hiç ayrılmamış gibi hissetti. Sanki son yaptıkları soruşturma toplantısının üzerinden geçen bir buçuk yıl hiç yaşanmamıştı. Zamanın durduğu uzun bir uykudan uyanmaya benziyordu.
Daha önce olduğu gibi yuvarlak masanın etrafına oturmuşlardı. Björk henüz hiçbir şey söylemediği için Wallander, iş arkadaşlarının kendisinin küçük bir konuşma yaparak geçen yıllar boyunca arkadaşlıkları ve destekleri için teşekkür etmesini beklediklerini farz ediyordu. Sonra vedalaşacaklar ve kalanlar notlarına yoğunlaşıp Sten Torstensson’un katilini aramaya devam edeceklerdi.
Wallander içgüdüsel olarak her zamanki yeri olan Björk’ün soluna oturduğunu fark etti. Yan tarafındaki sandalye boştu. İş arkadaşları artık buraya ait olmayan birisine çok yakın olmak istemiyorlarmış gibiydi. Martinson tam karşısına oturmuş, yüksek sesle burnunu çekiyordu. Wallander onun nezle olmadığı bir zamana şahit olup olmadığını hatırlamaya çalıştı. Martinson’un yanında oturan Svedberg çoğu zaman olduğu gibi sandalyesinde öne arkaya sallanarak kalemle kel kafasını kaşıyordu.
Masanın öbür ucunda oturan kot pantolonlu ve mavi gömlekli kadın dışında her şey Wallander’e eskiden olduğu gibi göründü. Onunla hiç tanışmamıştı fakat kim olduğunu, hatta ismini bile biliyordu. Ystad Emniyet Müdürlüğü’nü güçlendirme çalışmalarına başlayalı yaklaşık iki sene olmuştu ve Ann-Britt Höglund ismi ilk defa o zaman gündeme gelmişti. Polis Akademisi’nden mezun olalı ancak üç sene olmuş genç bir kadındı fakat çoktan adından iyi bir şekilde söz ettirmişti. Akademideki emsalleri arasında yapılan değerlendirmede final sınavlarına ve genel başarılarına göre verilen iki ödülden birini almıştı. Aslen Svarte’liydi fakat Stockholm civarında büyümüştü. Ülkedeki bütün emniyet birimleri onu bünyelerine katmak istemiş fakat o doğduğu eyalet olan Skåne’ye dönüp Ystad Emniyet Müdürlüğü’nde çalışmayı tercih etmişti.
Wallander onunla göz göze geldi. Höglund, Wallander’e hafifçe gülümsedi.
Aslında her şey eskisinin aynısı değil, diye düşündü Wallander. Aramıza bir kadının katılmasıyla hiçbir şey eskiden olduğu gibi kalamaz.
Kısa sürede bunlar geçti aklından. Björk ayağa kalktı. Wallander onun gergin olduğunu hissetti. Belki de artık çok geçti. Belki de sözleşmesi onun haberi olmadan çoktan feshedilmişti.
“Pazartesi sabahları genelde zordur,” dedi Björk. “Özellikle de aynı camiadan biri olan Bay Torstensson’un öldürülmesi gibi çetrefilli ve nahoş bir olayla uğraşmak zorunda kaldığımızda. Fakat bugün toplantıya bazı güzel haberlerle başlayabilirim. Kurt, sağlığına kavuştuğunu ve bugünden itibaren tekrar çalışmaya başlayacağını söyledi. Tabii ki ona memnuniyetimi ilk ifade eden ben oldum. Daha önce tanışmasanız da Ann-Britt Höglund ve diğer herkesin aynı sevinci paylaşacağından eminim.”
Martinson, Björk’e kuşkuyla bakıyordu. Svedberg kulaklarına inanamamış gibi ağzı açık Wallander’e bakakaldı. Ann-Britt Höglund, Björk’ün az önce söylediklerini anlamamış gibiydi.
Wallander bir açıklama yapması gerektiğini fark etti. “Bu doğru,” dedi. “Bugün yeniden çalışmaya başlıyorum.”
Svedberg ileri geri sallanmayı bırakarak ellerini masaya pat diye vurdu. “Bu müthiş bir haber, Kurt… Sensiz bir lanet gün daha idare edemezdik.”
Svedberg’in içten gelen bu sözleri bütün odada kahkahalara neden oldu. Hepsi de Wallander’in elini sıkmak için art arda sıraya girdiler. Björk kahve ve pasta söyledi. Wallander duygulandığını gizlemekte zorlandı.
Birkaç dakika içinde her şey bitti. En azından şimdilik, olanlardan memnun olan Wallander için daha fazla duygusal sahneye zaman yoktu. Wallander odasından getirdiği ve Sten Torstensson’un adından başka bir şey yazılı olmayan not defterini açtı.
“Kurt bana cinayet soruşturmasına hemen katılıp katılamayacağını sordu,” dedi Björk. “Tabii ki katılabilir. Bence neler olduğunu özetleyerek iyi bir başlangıç yapabiliriz. Sonra da Kurt’e ayrıntıları öğrenmesi için zaman tanırız.”
Björk, Wallander’in ekip lideri görevini yürüttüğünü tahmin ettiği Martinson’a işaret etti.
“Hâlâ kafam karışık,” dedi Martinson notlarını çevirirken. “Ama basitçe şöyle görünüyor. 27 Ekim Çarşamba sabahı, yani beş gün önce, hukuk bürosunun sekreteri Berta Dunér her zaman olduğu gibi saat sekizden kısa bir süre önce iş yerine gelmiş. Sten Torstensson’u ofisinde ölü olarak bulmuş. Torstensson masa ile kapı arasında yerde yatıyormuş. Vücuduna her biri öldürücü olan üç kurşun isabet etmiş. Ana caddede bulunan, kalın duvarlı eski taş binada kimse yaşamadığı için silah seslerini duyan olmamış. En azından kimse henüz gelip silah seslerini duyduğunu söylemedi. İlk otopsi bulguları gece on bir sularında vurulduğunu gösteriyor. Bu da Bayan Dunér’in, özellikle babası trajik bir şekilde öldükten sonra Sten Torstensson’un geç saatlere kadar çalıştığını söylemesiyle tutarlı görünüyor.”
Martinson bu noktada durdu ve