On Beş Yaşında Bir Kaptan. Жюль ВернЧитать онлайн книгу.
yaptığı bir savunma hareketini tercih etti. Yavrusu da kendisini takip ederken suya neredeyse dik bir açıyla daldı ve bir anda suyun üstüne zıpladı. Tekrar denize dalan balina büyük bir hızla yüzmeye başlamıştı.
Hayvan suya dalmadan önce Kaptan Hull ve Howick onu yeterince inceleme fırsatı bulmuşlardı ki yaptıkları inceleme onlara bu balinanın fevkalade büyük olduğunu gösterdi. Boyu yaklaşık yirmi dört metre olan bu deniz canavarının kahverengiye çalan sarı derisinin üzerinde koyu renkli lekeler vardı.
Balinanın takibi daha doğrusu “çekip götürmesi” henüz başlamıştı. Denizciler küreklerine sarılmışlardı; kayık dalgaların üstüne bir ok gibi fırlatılmıştı. Kayık çok şiddetli sarsılmasına rağmen Howick onu dengede tutmayı başarmıştı; kaptanın tetikte olması gerektiği konusundaki telaşlı emirlerine hiç gerek yoktu.
Kayık her ne kadar hızla ilerlese de balinaya ayak uyduramıyordu. Balinanın hızla çekmesi ipin alev almasına sebep olsa da kovadaki su ateşi söndürmeye yetmişti. Hayvan hızı azalacakmış gibi durmuyordu. İlk zıpkının ipi artık kısa geliyordu ve ikinci hatta üçüncü ipi bağlamak gerekiyordu. Görüldüğü kadarıyla hayvan ölümcül bir yara almamıştı, su yüzeyine çıkmaya niyeti yoktu. Halatın istikametine bakılırsa suyun derinliklerine dalmıştı.
“Allah kahretsin, sanırım hayvan bütün halatlarımızı tüketecek!” diye haykırdı kaptan.
“Evet, ayrıca hayvanın bizi gemimizden ne kadar uzaklaştırdığını görüyor musunuz?” diye cevap verdi Howick.
“Eninde sonunda…” dedi kaptan, “bu yaratık suyun üzerine çıkacak. Bu bir balık değil, biliyorsunuz.”
“Nefesini hızlanmak için muhafaza ediyor.” dedi denizcilerden biri sırıtarak.
Fakat her ne kadar gülümsese de o da arkadaşları da dördüncü ipin bağlanmasıyla beraber ciddileşmişti. Beşinci ipi eklemek ise suratlarının iyice çökmesine sebep olmuştu. Hatta kaptan sabırlarını zorlayan bu inatçı hayvana beddualar etmeye başlamıştı.
Son halatın da neredeyse sonuna gelindiğinde tayfanın korkusu daha da artmaya başlamıştı ki nihayet ipte bir gevşeklik fark ettiler.
“Şükürler olsun!” diye haykırdı kaptan. “Hayvan nihayet yoruldu.”
Kaptan, Pilgrim’e şöyle bir baktığında aralarındaki mesafenin yaklaşık sekiz kilometre kadar olduğunu fark etti. Bu uzun bir mesafe olsa da kayık kancasına bayrağı çektiğinde, yani gemiye işaret verdiği anda Dick Sands ve zenciler derhâl yelkenleri indirip yanlarına gelecekti. Fakat rüzgâr az esiyordu ve düzensizdi ki bu durum nihayet avı yakalamayı başarsalar dahi Pilgrim’in yanlarına gelirken zorlanacağını gösteriyordu.
Bu arada tam da beklendiği üzere bir yanına zıpkın saplanmış olan balina suyun yüzeyine çıktı. Hareketsizce durmasından anlaşılıyordu ki uzaklaştığı yavrusunu beklemekteydi. Kaptan, adamlarına mümkün olduğunca hızlı bir şekilde hayvana yaklaşmalarını emretti. İki denizci ve kaptan, zıpkınlarını alarak saldırıya hazır bir vaziyette beklemeye koyuldu. Howard ise olur da hayvan kayığa doğru yaklaşırsa diye hazırda bekliyordu.
“Şimdi çocuklar…” diye bağırdı kaptan, “dikkatli olun ve iyi nişan alın. Sakın yanlış isabet ettirmeyin. Hazır mısın Howick?”
“Fazlasıyla hazırım kaptan.” dedi dümenci ve devam etti: “Ama hayvanın bir anda bu kadar sessizleşmesi kafamı karıştırdı.”
“Şüpheli gözüküyor ama boş verin. Dümdüz ileri…”
Kaptan Hull her geçen saniye daha da heyecanlanıyordu.
Kayık yanına yaklaşırken balina bulunduğu yerden ayrılmadı, çok az hareket etti. Yavrusunu aradığı belliydi. Bu sırada aniden kuyruğunu suya vurarak kayığı birkaç metre uzağa öteledi.
Denizciler bir anda heyecanlanmıştı. Acaba hayvan bir kez daha mı kaçacaktı? Bu yorucu kovalamaca nihayet sona erecek miydi? Kovalamaya devam etmeliler miydi? Armağandan vazgeçmek zorunda kalmayacaklar mıydı yoksa…
Hayır. Hayvan bir kez daha kaçmayacaktı. Yüzünü kayığa doğru dönmüştü ve devasa yüzgeçlerini vurarak suyu hareketlendirmeye başlamıştı.
“Dikkatli ol Howick, bize doğru geliyor!” diye bağırdı kaptan.
Becerikli denizci pürdikkat, kayığı -hayvanın darbesinden kurtarmak istercesine- içgüdüsel bir hareketle döndürdü. Bu arada kaptan ve denizcilerin attığı üç zıpkın, öfkeyle yanlarından geçen balinaya saplandı. Bütün zıpkınlar denizcilerin büyük çabaları sonucu hayvanın hayati bölgelerine isabet etmişti. Bir an hareketsiz kalan balina hava deliklerinden kanla karışık su püskürtmeye başlamıştı. Hayvan can havliyle kuyruğunu suya vurdu ve kayığa bir kez daha saldırmaya koyuldu.
Azimli denizciler dışında herkes böyle bir saldırı karşısında aklını yitirebilirdi. Fakat tayfa sakin kalmayı başarmıştı. Howick bir kez daha ustaca bir hareketle kayığı döndürdü. Tekrar atılan üç ayrı zıpkın, balinanın işini bitirecek gibiydi. Ancak öfkeli hayvanın suda yarattığı son dalgalanma, kayığın içine su dolmasına sebep olmuştu. Yani kayık her an alabora olabilirdi.
“Suyu boşaltın!” diye bağırdı kaptan.
Küreklerini bırakan denizciler bütün güçleriyle kayıktaki suyu boşaltmaya koyuldu. Artık ihtiyaç kalmadığı için kaptan zıpkının ipini kesti. Çünkü acıyla boğuşan ve yavrusunun yasını tutan balinanın bir kez daha kaçma teşebbüsünde bulunmasına ihtimal yoktu. Ne var ki sonuna kadar ümitsizce savaşacağı kesindi.
Hayvan kayığa üçüncü kez saldırmaya niyetli gibi görünüyordu. Ama tayfanın bütün çabalarına rağmen yarısından fazlası hâlâ su ile dolu olan kayığı yönlendirmek artık kolay değildi.
Kimse kaçmayı düşünmedi. En hızlı kayık bile hayvanın bir iki sıçrayışıyla alabora olabilirdi. Geriye tek bir seçenek kalmıştı: Eli kulağındaki tehlike ile başa baş mücadele etmek… Artık talih de onlardan yana değildi ve yanlarından geçen balinanın sırt yüzgeciyle vurduğu şiddetli darbe ile kayık sarsıldı. Denizcilerin mızrağı ise hedefi vuramadı.
“Howick nerede?” diye bağırdı endişelenen kaptan.
“Buradayım kaptan, iyiyim.” diye cevap verdi ayağa kalkmak için mücadele veren denizci ve dümen küreğinin kırıldığını söyledi.
“Başka bir kürek al Howick, acele et!” diye bağırdı kaptan.
Fakat Howick kırık küreği değiştirmeye zaman bulamadan birkaç metre öteden bir fokurdama sesi duyuldu. Yavru balina su yüzeyine çıkmıştı. Annelik içgüdüsü kabaran balina, bu görüntü üzerine yavrusuna doğru hızla yüzmeye başladı ve denizciler daha tehlikeli bir mücadele içine düştü.
Kaptan Hull Pilgrim’e doğru baktı ve elindeki bayrağı telaşla sallamaya başladı. Ne yazık ki hiçbir insani çabanın geminin gelişini hızlandıramayacağını biliyordu. Dick Sands kendisine verilen emre derhâl uymuştu hâlbuki. Rüzgâr yelkenleri doldurmaya çoktan başlasa da buhar gücü yokken geminin hızlı ilerlemesi mümkün değildi. Dick, suya kayık indirerek zencilerle birlikte onları kurtarmaya çalışmanın işe yaramayacağının farkındaydı ve kaptanın hiçbir koşulda gemiyi terk etmemesi emrini aklından çıkarmıyordu. Kaptan yine de miçonun arka taraftaki kayığı suya saldığını gördü. Böylece gemiye yaklaşır yaklaşmaz kurtulmayı başaracaklardı.
Balina, yavrusunu korumaya almış, kayığa başka bir darbe vurmaya hazırlanıyordu.
Kaptan, “Dikkat et Howick, gidiyoruz!” diye feryat etse de bu emir yersizdi. Howick’in kırılan