Elçine Armağan. Анонимный авторЧитать онлайн книгу.
Nadir Şahtan sonra devletin başına geçen ve Kaçar hanedanını kuran adamdır. Zalim ve acımasız, kötü ruhlu bir insan olarak tasvir ediliyor. Şuşa Kalesini alamayınca Tiflis’e yönelmiş ve orayı işgal etmiştir. “Yaptığı vahşetin korkusu halen Tiflis halkının aklından çıkmış değildir.” 1797’de- Şuşa Kalesini almış, fakat gece uykusunda orada suikaste uğramıştır. Romanda da korkunç bir adam olarak tasvir ediliyor: “Mavi gözleri pırıl pırıl yanıyordu ve mavi gözlerin derinlerinden kıvılcımlar saçılmaktaydı, parlak yüzünü de müthiş bir intikam hırsı sarmıştı.”21
Nadir Şah: Büyük bir imparatorluk kurduğu fakat çok merhametsiz olduğu, çok zulüm yaptığı söylenir. 19 Haziran 1747 tarihinde suikasta uğramıştır. Öldürüldükten sonra imparatorluğu parçalanmış, küçük küçük hanlıklara bölünmüştür.
Lazarev: Tiflis Polis Şefi Tümgeneral Petroviç Lazarev, Kazan’a iltica eden Polonyalı bir asilzade ailesine mensuptur. 1799 yılında Güney Kafkasya’da görevlendirilmiş ve Tiflis’e yerleşmiştir. Gürcü prenslerin aralarındaki çekişmeleri önlemek amacıyla onları etkisiz hâle getirmek için Rusya’ya göndermeye çalışmıştır. 17 Nisan 1803 yılında öldürülmüştür.
Yüzbaşı Suharyov: Gerçek bir Rus olan Suharyov, Rus politikasına eleştirel bir bakış yöneltiyor. Rusya’nın gerçek Rus kanından gelenlere, safkan Rus olanlara ilgi göstermediğini düşünmektedir. İşte bunun için kendisi otuz yıldır yüzbaşılık rütbesinden öteye gidememiştir. Yabancı asıllılar daima en üst mevkilere getirilmektedirler. Buna dair bir yığın örnek ve isim aklından geçer. Bunlardan biri de Gürcü asıllı General Sisianov’dur. Suharyov, “Avrupa’nın geliştiğinin, bilim, kültür ve silah açısından Rusya’nın önüne geçtiğinin” farkındadır ve buna dair önlemler alınması gerektiği düşüncesindedir.22
Sisianov: General Sisianov Gürcü bir aileden gelmektedir. Çocukluğu Tiflis’te geçmiştir. Sonra ailesiyle beraber Moskova’ya göç etmişlerdir. Kendisine çok tesir eden insanlardan biri olan dedesinin yakın dostu Babua Arçil’i her vesile ile anmaktadır. Yaptıklarının onun tarafından beğenildiğini, bu şekilde ona layık olduğunu düşünmektedir.
Sisianov’un hatırladığı olaylardan biri 10 Ocak 1775 tarihinde Moskova’da Yemelyen Pugaçev’in idam edilmesidir. Bu, Sisianov’a çok tesir eden olaylardan biri olmuştur. Romanda o gün yaşananlar çok canlı ve etkileyici bir biçimde anlatılmaktadır. Üzerinden otuz yıl geçmiştir. Sisianov henüz o zamanlar genç bir subaydır. Bir hainin cezalandırıldığını düşünmektedir.
Sisianov’un hatırladığı olaylar arasında Bakû’ya yürümeden hemen önce gördüğü bir rüya da vardır. Uykusuz geçirdiği bir gecede gördüğü bir rüyada Sisianov’un karnına bir hançer saplanmış, o da hemen uyanmıştır. Bu rüya onu çok etkilemiş, Sisianov bu etkiden kurtulamamıştır. Sık sık bu rüyayı düşünmektedir.
Sisianov’un katıldığı muharebeler yine onun anlatımıyla romanda yer alıyor. 1804 Mayısında Knez Sisianov, 20.000 kişilik ordusuyla İrevan Hanlığına saldırmış, kalenin kuşatması üç ay sürmüş, fakat kaleyi alamamıştır. 2 Aralık 1805 tarihinde yapılan Austerlitz savaşı ve Rusya’nın bu savaşta yenilmesi de Sisianov’u etkileyen muharebelerden biridir. Sisianov, Napolyon’un Rusya’ya tekrar saldıracağını düşünmektedir.
Sisianov’un hayatı savaş meydanlarında ve orduda geçmiş, bu arada birtakım duygusal beraberlikler yaşamışsa da bir aile kuramamıştır. Bunlar arasında unutamadığı bir kadın vardır. Bu, daha sonra Lafoncen’le evlenen Natalya’dır. Sisianov, onun kendisine yazdığı mektupları hatırlar. Sisianov bir mektubunda Gence Hanı Cevat Hanla yaptığı muharebeyi ve onu nasıl yendiğini anlatıyor. Sisianov, bu savaş sonunda Gence’yi Rusya’ya bağlamıştır. Sisianov’un hatırladığı savaş sahnelerinden biri de İzmail kalesi için Osmanlılarla vuruşmasıdır. Pis Türkleri yok edelim, diyerek Hasan Paşa’yı yenmişlerdir. Kaleye Rus bayrağını asan da kendisidir.23 Romanda yine onun vasıtasıyla, Bakû’nun son yüzyıllarda Osmanlılar ile Safeviler arasında nasıl el değiştirdiği anlatılır. Rusya birkaç kere Bakû’yu ele geçirmeyi başarmış ama her defasında da terk etmek zorunda kalmıştır. Sisianov Bakû’yu almak konusunda nasıl büyük bir gayret gösterdiğini ayrıntılarıyla anlatmaktadır.
Romanın kuruluşu enteresandır. Romanın çerçeve kahramanı General Sisianov’dur (Tam adı Pavel Dmitriyeviç Tsitsianov’dur). Romanın başında Sisianov, Bakû hanlığını teslim almak üzere Bakû kalesine gittiğinde atılan kurşunlarla öldürülüyor. Sisianov’un ruhu, bedeninden ayrılıyor ve roman boyunca cereyan eden olaylar, Sisianov’un bakışıyla anlatılıyor. Bu arada Sisianov, öldükten sonra hayatının önemli olaylarını hatırlar ve onları anlatır, diğer taraftan kendi kafasının kesildiğini ve Tahran’a götürülüşünü izler.
Roman zamansız ve mekânsız bir yerin tasviriyle başlıyor. Bu, sanki düşünce dünyasında, zihinde yaratılmış ütopik ve fantastik bir görüntüdür. Bu tasvir insanda, ruhun boşlukta gezinmesi veya insanın rüyada gezinmesi gibi bir duygu yaratıyor. Kesik başı uzaktan seyreden bir ruhun hatırlamaları ile roman başlar.
Bu ruhun başlangıçta hafızası yoktur, hiçbir şey hatırlayamaz. Fakat bir müddet sonra hafızası yavaş yavaş yerine gelir. Ve hafızası yerine geldikçe görünen mekândaki sahneler birbirini takip eder. “Hafızasında yeşermeye başlayan ve hafızasının dışında kalan, kendisinin doğrudan doğruya tanık olmadığı, fakat bir vesileyle görünen ve hemencecik de tanıdığı (Kim, ne, neresi, geçmiş mi yoksa gelecek mi?) sahneler de bunlarat” karışmıştır. “O, görünen mekândaki tüm bu sahneleri görmek” istemez, “ne var ki yerine gelen hafızası şeffaf ve yerçekimsiz varlığının neyi isteyip neyi istemediğine bağlı” değildir.24
Romanda Sisianov’un ruhu, iç dünyası çok tesirli bir şekilde verilmektedir. Bakû’ya girerken taşıdığı gurur, büyüklenişi, ilerisi için yaptığı planlar çok canlı anlatılıyor. Fakat aniden kendisine ateş edilmiş ve Sisianov hayatını kaybetmiştir. O andan itibaren ruhu bedeninden ayrılmış, bedeni uzaktan seyretmeye başlamıştır. Olayları görmekte ama artık müdahale edememektedir.
Romanın bundan sonraki kısmı, Sisianov’un hatırladıklarına göre düzenlenmiştir. Sisianov’un hayatı gözünün önünden geçer ve kendisine tesir eden hadiseler hatırlanır ve anlatılır.
Sisianov’a tesir eden şeylerden biri de kesilen kafalardır. Pugaçev’in idamının giyotinle yapılması ve Pugaçev’in kafasının kesilmesi onu düşündürmüştür. Bir de çocukluğunda gördüğü iki kesik kafanın etkisinden kurtulamamaktadır. Onları daima hatırlar ve onların gözlerini üzerinde hisseder. O iki kesik kafanın alkollü kavanozlar içindeki duruşlarını ve birbirine baktıklarını unutamaz.
Sisianov’un ruhu roman boyunca kafilenin peşindedir. Kendi kafasının bir heyet tarafından Tahran’a götürülüşünü sessizce izler. Böyle bir şeye rızası yoktur ama artık onun neyi isteyip neyi istemediği hiçbir şeyi etkilememektedir. O “şeffaf ve yerçekimsiz varlık” olarak tanımlanır. Bu varlık yeryüzünde olanlara, dünyada olup bitenlere karışamaz ve engel olacak güçte değildir. Dünya “görünen mekân” diye isimlendirilmiştir. Sisianov, içinde bulunduğu ortamla dünyadaki mekânı karşılaştırır ve birbirlerinden çok farklı olduğunu düşünür. İçinde bulunduğu yerde, dünyadaki ölçülerin ve kavramların hiçbir manası bulunmamaktadır.
21
Elçin,
22
Elçin,
23
Elçin,
24
Elçin,