Cengiz Aytmatov ve Masal Dünyası. Анонимный авторЧитать онлайн книгу.
altına atarak öldürüyor. Tren ve tren rayları ölüm saçıyor, ölü kusuyor. 1943-1944’te yine Stalin döneminde yerlerinden yurtlarından sökülüp hayvan vagonlarıyla toplu ölüme götürülen Kafkas ve Kırım halkları gibi.
Geliniz şimdi bunları bir kenara bırakalım da Aytmatov’un masallarına ve efsanelerine yakından bakalım.
İKİNCİ BÖLÜM
KURAMSAL BİLGİLER
1. EFSANE
Efsaneler, halk edebiyatının anlatma esasına bağlı edebî türlerinden biridir. Türkiye Türkçesinde “efsane, menkıbe, söylence” gibi terimlerle tanımlanmaktadır. Diğer Türk lehçelerinde “epsane, legenda, eñgime, aytıv” gibi terimlerle karşılanır.
Efsaneler, Grimm Kardeşler ve Max Lüthi gibi birçok araştırmacı tarafından hangi konuları içerdiği, nasıl tanımlanması gerektiği, işlevinin ne olduğu ve diğer anlatı türlerinden nasıl ayrılabileceği hususunda birçok tartışmaya konu olmuştur.9 Kısaca efsane; anlatı türleri içinde, masal, destan ve halk hikâyesine göre daha kısa, içinde abartma ve olağanüstülük bulunan nesir anlatılardır. Konuları ekseriyetle doğadaki oluşumlar ve dinî-tarihî şahsiyetlerdir. Gündelik hayattaki malzemelerle işlendiği için anlatılanların gerçek olduğuna inanılan bu anlatılarda olağanüstülüklerle yapılan açıklamalar dikkat çekicidir. Nedeni belli olmayan varlık, olay ve oluşumlara açıklık getirme, toplumsal ülkü ve kurumları geçerli kılma gibi işlevleri vardır. Herhangi bir yerde, herhangi bir zamanda ve herhangi bir kişi tarafından anlatılabilir.10
Efsaneler kadar menkıbeler de oldukça önemlidir. Evliyalar, erenler ve önemli devlet büyükleri gibi tarihî-dinî şahsiyetlerin kerametlerinden bahseden efsanelere menkıbe adı verilmektedir. Her ne kadar terim farklılığı olsa da şekil, yapı, içerik, anlatım özellikleri ve işlev bakımından oldukça benzerlik gösterir. Menkıbeler, Batı dünyasındaki “legende” teriminin karşılığıdır.11 II. Bölüm’de çözümlenmeye çalışılan Çantalı Maymun masalındaki Manas, yarı efsanevi yarı da menkıbevi hayatıyla bu tanımlamaya uymaktadır.
Efsanenin özellikleri ve işlevleri hakkında Wilfried Buch, William R. Bascom ve B. Malinowski gibi Batılı araştırmacıların yanı sıra Türk efsaneleri üzerinde Türk araştırmacılar da kimi tasnif ve tanımlamalarda bulunmuşlardır. Örnek vermek gerekirse, Pertev N. Boratav, Bilge Seyidoğlu, Saim Sakaoğlu ve Metin Ergun gibi araştırmacıların çalışmaları oldukça ehemmiyet arz etmektedir. Türk araştırmacılar, genel kabul gören tanımlamaların yanı sıra özellikle masalın inandırma ihtiyacı duymamasına karşılık efsane türünün inandırma ihtiyacına dikkat çeker.12
Pertev N. Boratav, anlatma esasına bağlı edebî türlerden olan masal ve efsanelerin arasındaki farkı şu şekilde açıklar:
Kısacası, efsane kendine özgü bir üslûbu, kalıplaşmış, kurallı biçimleri olmayan, düz konuşma dili ile bildirilen bir anlatı türüdür. Halk edebiyatının herhangi bir türünden ürünlerce (masal, hikâye, destan, türkü) konu olarak benimsendiği zaman, ya da bir parça halinde yapı gereci olarak kullanılınca içine girdiği türün üslûp ve biçim niteliğini kazanır. Kısalığı ve nesirle anlatılmış olması sonucu efsane en çok masalla karıştırılabilir. Ama yukarda belirttiğimiz niteliğinden başka efsaneyi masaldan ayırt etmeye yarayan bir özellik de onun sonunun acıklı bitmesi -zorunlu değilse bile- olanağıdır; buna karşılık, biliyoruz, masal her zaman sonunu tatlıya bağlayan bir anlatı türüdür.13
Boratav, yukarıda da görüleceği üzere efsane ve masal arasındaki farktan bahsederken konu, biçim ve dil özelliklerine eğilmektedir. Bilge Seyidoğlu ise masal ve efsaneyi kıyaslarken tanımlamasında “inanma” eylemini merkeze alır ve bu ilişkiyi şöyle açıklar: Efsaneler, sözlü geleneğin ürünü olan bir anlatım türüdür. Temelinde inanç unsuru vardır. Efsaneyi anlatan ve onu dinleyenler efsanenin gerçek üzerine kurulduğuna inanırlar. Bu gerçek objektif bir gerçek değildir.
Efsaneyi nakledenler ve dinleyenler efsanedeki olayların gerçekten olmuş olduğuna inanırlar. Efsaneler bu özellikleri ile masaldan ayrılırlar. Masallarda anlatılan şeylerin yalan olduğu masalın başında belirtilir. ‘Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde ben babamın beşiğini tıngır mıngır sallar iken’ gibi tekerlemelerle masala başlanır. Efsane anlatılırken de ‘Annemden duyduğuma göre. Büyüklerimden duyduğuma göre olay şöyle olmuş, şöyle gerçekleşmiş’ gibi efsanelerin gerçek olduğunu kuvvetlendiren sözlerle efsane anlatılır. Efsaneler kısa anlatım türleridir. Bir veya birkaç motif ihtiva ederler. Bu özellikleri ile de diğer anlatım türlerinden ve masallardan ayrılırlar.14
Folklor çalışmalarının duayen ismi Saim Sakaoğlu, efsane türünün özelliklerini şu şekilde tasnif eder:
a. Şahıs, yer ve hadiseler hakkında anlatılır.
b. Anlatılanların inandırıcılık vasfı vardır.
c. Genellikle şahıs ve olaylarda tabiatüstü olma vasfı görülür.
d. Efsanelerin belirli bir şekli yoktur; kısa ve konuşma dilinde yer veren bir anlatımlardır.15
Bilge Seyidoğlu ise efsaneleri şu şekilde sınıflandırır:
a. Yaratılış ve dünyanın sonu ile ilgili efsaneler
b. Tarihî efsaneler ve medeniyet tarihi ile ilgili efsaneler
c. Olağanüstü varlıklar ve güçler ile ilgili efsaneler
d. Dinî efsaneler.16
Yukarıda da belirtildiği gibi efsaneler kaynaklarını mitoloji, tarih, din ve günlük yaşamdan alır. Mitolojik olay ve kahramanlar zamanla tarihî devirler içine yerleşerek efsanelere dönüşür. Yine yukarıda açıklandığı gibi bazı tarihî ve dinî şahsiyetlerin etrafında gelişen efsanelere menkıbe adı verilir. Tarihî ve dinî şahsiyetlerin menkıbelerine velayetname, menakıpname ve evliya tezkirelerinde rastlanır. Mitoloji kaynaklı efsaneler ise destanların içerisinde bulunabilir. Örnek vermek gerekirse, Oğuz Kağan Destanı’nda Oğuz’un iki eşinden birisi gökten iner. Bir diğeri de ağacın kovuğundan gelir. Destan içerisindeki yer alan iki eş de olağanüstü bir âlemden gelir. İlki, göğü ve mitolojiyi çağrıştırdığı için “Gök Tanrı” ile ilgilidir. İkincisi de Türklerin türeyiş efsaneleri ile ilişkilidir. Büyük mutasavvıf ve evliyaların hayatları ile kerametlerinden bahseden eserlere evliya tezkireleri denir. Türk edebiyatında evliya tezkirelerine 13. yüzyıldan sonra rastlanmaktadır. Bunun yanında, Tanrı’ya yakın olarak kabul edilen ermişlerin yani velilerin etrafında oluşan efsanelerin toplandığı eserlere de menakıpnameler adı verilir. İslam ve özellikle Türk dünyasında evliya menkıbeleriyle sıkça karşılaşılır. Ahmet Yesevi, Hacı Bektaş-ı Veli ve Ahi Evran menakıpnameleri buna örnek olarak gösterilebilir.17
Mit ve efsaneden sonra gelen destanlarda da her iki anlatma esasına bağlı edebî türden izler görülür. Efsaneler belli yerlere ve olaylara bağlı olarak da gelişebilir. Modern toplumlarda mitlere artık pek rastlanmasa da efsane hâlen üretilebilir. Belli yerler etrafında teşekkül eden efsaneler: meşhur insanlar, tarihî olaylar ve mahallî değerler etrafında meydana gelebileceği gibi olağanüstü inanışlar ve olaylar etrafında da oluşabilir. Çeşitli
9
Mehmet Aça, Metin Ekici ve A. Müge Yılmaz, “Anonim Halk Edebiyatı”,
10
A.g.b., s. 145.
11
A.g.b., s. 145.
12
A.g.b., s. 146.
13
Pertev Naili Boratav,
14
Bilge Seyidoğlu, “Efsane”,
15
Saim Sakaoğlu,
16
Seyidoğlu, A.g.e., s. 315-316.
17
A.g.e., s. 316-317.