Gora. Rabindranath TagoreЧитать онлайн книгу.
siz de biliyorsunuz. Size bir şey söyleyeyim mi Haran Babu? Yalan söylemek günahtır, birini karalamak daha da günahtır. Bir insanın kendi vatandaşlarını hor görmesi ise en büyük günahlardan biridir!”
Haran öfkeyle titremeye başlamıştı, Gora sözünü sürdürdü: “Bu toplumda tek üstün insanın kendiniz olduğunu mu sanıyorsunuz? Siz herkese ateş püskürürken, bizim atalarımızın hatırına susmamızı ve sessizce sizin suçlamalarınızı dinlememizi mi bekliyorsunuz?” Haran bu sözlerden sonra geri çekilemezdi, eskisinden daha ağır bir dille Bengallileri aşağılamaya başladı. Bengal toplumuna özgü bütün kötü alışkanlıkları sayıp döktü ve bu alışkanlıklar var olduğu sürece toplum için bir umut olmadığını söyleyerek sözünü bitirdi.
“Siz kötü alışkanlık dediğiniz şeyleri İngilizce kitaplardan öğrenmişsiniz.” dedi Gora onu küçümseyerek. “Bu konuda hiçbir şey bilmiyorsunuz. İngilizlerin bütün kötü alışkanlıklarını dürüstçe sayıp dökmeye hazır olduğunuz güne kadar insanlarınız hakkında konuşma hakkına sahip olamazsınız.”
Pareş Babu konuyu değiştirmeye çalıştı ama öfkeden deliye dönen Haran’ı susturmaya olanak yoktu. Bu arada güneş batmıştı ve bulutların arasından süzülen ışınlar gökyüzüne büyüleyici bir görünüm kazandırmıştı. Ağız dalaşının yarattığı gerginliğe karşın, Binoy’un kalbi tatlı bir ezgiyle çarpmaya başlamıştı.
Meditasyon saati gelen Pareş Babu aşağıdaki bahçeye indi ve bir çampak ağacının altına oturdu.
Baroda, Gora’dan hiç hoşlanmamıştı ama Haran’dan hoşlandığı da söylenemezdi; tartışmalarına daha fazla dayanamayacağını hissetti ve Binoy’a dönerek: “Gelin Binoy Babu.” dedi. “İçeri gidelim.” Bayan Baroda’nın ona gösterdiği özel ilgiden duyduğu mutluluğu nasıl göstereceğini bilmeyen Binoy uysalca onu izledi.
Baroda kızlarını da içeri çağırdı, tartışmanın sonunun gelmeyeceğini düşünen Satiş, köpeği ile dışarı çıkmıştı.
Binoy’a kızlarının hünerlerini gösterme fırsatını elde eden Baroda, Labonya’ya dönerek: “Hayatım, albümünü getirip Binoy Babu’ya gösterir misin?” dedi.
Eve ilk defa gelen her konuğa albümünü göstermeye alışkın olan Labonya, dışarıdaki tartışmanın bu kadar uzamasına içerlemişti ve onu getirmek için hazır bekliyordu.
Albümü açan Binoy, içinde Moore ile Longfellow’un İngilizce şiirlerinin yazılı olduğunu gördü. Şiirlerin başlıklarıyla büyük harfler, süslü karakterlerle yazılmıştı. Bu işin ne kadar büyük bir özenle yapıldığı, el yazısından da belli oluyordu. Binoy kıza sonsuz bir hayranlık duydu, o dönemde İngilizce şiirleri böyle büyük bir başarıyla kopya edebilen kızlara pek sık rastlanmıyordu.
Albümün Binoy’u etkilediğini gören Bayan Baroda ortanca kızına dönerek: “Lolita, hayatım, ezberlediğin şiiri okur musun?” dedi.
Lolita kararlılıkla: “Hayır anne.” diye karşılık verdi. “Bunu yapamam, şiirin tamamını anımsamıyorum.” Sonra arkasını döndü ve pencereden dışarı bakmaya başladı.
Baroda, Lolita’nın şiiri çok iyi anımsadığını ama başkalarının önünde okuyamayacak kadar alçak gönüllü olduğu için çekindiğini söyledi. Onun, çocukluğundan beri böyle olduğunu sözüne ekledi ve kızının yeteneğini kanıtlamak için Binoy’a geçmişteki başarılarından söz etti. Bu arada yaralandığında bile ağlamadığını ve bu özelliğini babasından aldığını söyleyerek onun cesaretini de övdü.
Sıra Lila’ya gelmişti. Şiirini okuması söylendiğinde kıkırdamaya başladı, sonra kurulmuş bebek gibi bütün şiiri bir solukta okudu: “Parla, parla küçük yıldız…” Söylediklerinin bir kelimesini bile anlamadığı belli oluyordu.
Şiirlerden sonra sıranın şarkılara geldiğini bilen Lolita odayı terk etti.
Dışarıdaki tartışma iyice kızışmıştı. Haran mantık sınırlarının dışına çıkmış, hiç düşünmeden ağzına geleni söylüyordu. Onun kendini kaybetmesinden utanç ve öfke duyan Suçarita, Gora’nın tarafını tutmaya başlamıştı. Ama bu bile Haran’ın aklını başına getirmeye yetmemişti.
Gökyüzü yağmur bulutlarıyla kararmıştı. Sokaktan yasemin kolye satıcılarının sesleri yükseliyordu. Yol kenarındaki ağaçların yaprakları ateş böcekleriyle ışıldarken, mahalledeki sarnıcın suyunun üzerine karanlık çökmüştü.
Binoy vedalaşmak için terasa çıktığında Pareş Babu, Gora’ya: “İstediğiniz zaman bizi görmeye gelebilirsiniz.” diyordu. “Krişnadayal benim öz kardeşim gibidir. Son zamanlarda aramızda görüş ayrılıkları var, onun için artık konuşmuyoruz ya da mektuplaşmıyoruz ama insanın çocukluk arkadaşı onun etinden ve kanından bir parça gibi oluyor. Babanızla aramdaki eski dostluk nedeniyle size de kendimi çok yakın hissediyorum.”
Pareş Babu’nun dingin ve sevecen sesi, bir anda Gora’nın ateşini söndüren bir muska etkisi gösterdi. Geldiğinde yaşlı adamı selamlarken ona hiç saygı göstermediğini açıkça belli etmişti ama şimdi önünde büyük bir saygıyla eğiliyordu. Suçarita orada değilmiş gibi davranıyordu çünkü kızın varlığının farkında olduğunu gösterecek bir davranışın kendisini kabalığın doruğuna çıkaracağına inanıyordu. Pareş Babu’nun karşısında yerlere kadar eğilen Binoy, başıyla Suçarita’yı da selamladı ama sonra yaptığından utanmış gibi telaşla Gora’nın peşine takıldı.
Vedalaşma törenine katılmak istemeyen Haran içeri girdi ve masanın üzerinde bulduğu bir Brahmo ilahi kitabını karıştırmaya başladı. Ama konuklar gider gitmez telaşla terasa çıktı ve Pareş Babu’ya: “Saygıdeğer efendim, kızları eve gelen her erkekle tanıştırmak doğru değildir.” dedi.
Bu söz Suçarita’yı o kadar öfkelendirdi ki duygularını daha fazla bastıramadı ve haykırdı: “Eğer babam dediğinizi yapmış olsaydı, sizi hiçbir zaman tanıyamazdık!”
“Yalnızca kendi sınıfınızdaki insanlarla birlikte olursanız, bunun bir sakıncası yoktur.” dedi Haran.
“Toplum içindeki ilişkilerimizi kısıtlayarak kadınlarımızı tekrar hareme kapatmamızı mı istiyorsunuz?” dedi Pareş Babu gülerek. “Ben kızlarımın dar görüşlü olmamaları için farklı görüşleri savunan insanlarla tanışmaları taraftarıyım. Bu konuda fazla seçici davranmayı gereksiz buluyorum.”
“Ben onların farklı görüşlere sahip insanlarla tanışmamaları gerektiğini söylemedim.” diye karşılık verdi Haran. “Ama bu delikanlılar hanımlara nasıl davranacaklarını bile bilmiyorlar.”
“Hayır, hayır!” diye onu uyardı Pareş Babu. “Sizin görgüsüzlük olarak yorumladığınız davranış tarzı utangaçlıktan başka bir şey değil. Hanımların arasına karışmadıkları sürece bundan asla kurtulamazlar.”
11
O akşam Haran, Gora’ya haddini bildirmeyi ve Suçarita’nın karşısında zafer bayrağını dalgalandırmayı çok istemişti. Başlangıçta Suçarita da onu desteklemişti. Ama sonra her şey değişmişti. Suçarita sosyal ve dinî konularda Gora’ya katılmıyordu ama ırkıyla insanlarına duyduğu saygı ve sevgi, onu taraf değiştirmeye itmişti. Daha önce hiç ülkenin durumu ile ilgili tartışmalara girmemişti fakat kendi insanlarının hor görülmesine dayanamayan Gora öfkeyle kükredikçe ona yakınlık duymaya başlamıştı. O güne kadar hiç kimsenin ana vatanını böyle güçlü bir inançla savunduğunu görmemişti.
Binoy