Gora. Rabindranath TagoreЧитать онлайн книгу.
olanaksızlaşacak.”
Pareş Babu, özellikle Suçarita ile ilgili konularda karısıyla tartışmak istemezdi, bu nedenle suskun kaldı.
Suçarita’nın annesi Satiş’i doğururken öldüğünde kız daha yedi yaşındaydı. Babası Ram Şaran Haldar, karısını kaybedince Brahmo Samaj’a katılmış ve komşuların zulmünden kurtulmak için Dakka’ya sığınmıştı. Kent postanesinde çalışırken Pareş Babu ile o kadar yakın arkadaş olmuştu ki, Suçarita adamı öz babası kadar çok sevmeye başlamıştı. Ram Şaran beklenmedik bir anda bütün parasını iki çocuğuna bırakarak ölünce, Pareş Babu onların vasisi olmuştu ve çocuklar Pareş Babu’nun ailesi ile birlikte yaşamaya başlamışlardı.
Daha önceki bölümlerde Haran’ın ne kadar etkin bir Brahmo olduğundan söz etmiştik. Samaj’ın bütün etkinliklerinde onun adı geçiyordu; gece okulunda öğretmenlik ve kız okulunda sekreterlik yapıyordu. Aynı zamanda bir gazetenin başyazarıydı; o yorulmak bilmeyen bir insandı. Herkes onun Brahmo Samaj’da iyi bir konuma geleceğinden emindi. Yetiştirdiği öğrencilerin, kusursuz İngilizcesinin ve felsefe bilgisinin sayesinde Samaj’ın dışında da ün kazanmıştı.
Suçarita’nın Haran’a, diğer saygın Brahmolara gösterdiği ilgiyi göstermesinin nedeni buydu. Dakka’dan Kalküta’ya geldiğinde Haran ile tanışmak için sabırsızlanmıştı.
Sonunda bu ünlü erkekle tanışmıştı ve Haran ona duyduğu ilgiyi açıkça göstermekten kaçınmamıştı. Hiçbir zaman kıza aşkını ilan etmemişti ama onun eksikliklerini gidermek, hatalarını düzeltmek, yeteneklerini geliştirmek, kısaca onu kusursuzlaştırmak için o kadar büyük bir çaba harcamıştı ki, herkes onun genç kızı gelecekte kendine yakışacak iyi bir eş olarak yetiştirdiğinden emindi. Ünlü bir erkeğin kalbini kazandığını gören Suçarita, ona duyduğu saygıyla birlikte kendisiyle de gururlanmaktan kendini alamamıştı.
Haran onu resmen ailesinden istememişti ama herkes onların evliliğine kesin gözüyle bakıyordu. Suçarita da bu fikri benimsemiş ve bütün yaşamını Brahmo Samaj’a adayan bir erkeğe uygun bir eş olmak için kendini çalışmaya vermişti. Ama Haran ile birlikte kuracağı evi, mutlu bir yaşam süreceği sıcak bir yuva değil, ancak insanüstü bir çabayla ayakta tutabileceği, korku ve sorumluluk dolu bir kale olarak görüyordu. Onlar bir aile kurmak için değil, tarihe geçmek için çalışacaklardı.
O dönemde evlenselerdi, kızın başına konan talih kuşu ailesini çok mutlu edecekti. Ama ne yazık ki Haran’ın meslek yaşamında üstlendiği sorumluluklar onun için o kadar önemliydi ki, yalnızca karşılıklı beğeni üzerine kurulacak bir yuva için ideallerinden vazgeçmeyi onursuzluk olarak görüyordu. Bu evliliğin Brahmo Samaj’a bir çıkar sağlayıp sağlamayacağını öğrenmeden bir girişimde bulunmak istememiş ve bu amaçla Suçarita’yı sınamaya başlamıştı.
İnsan başkalarını sınarken kendi de sınanır. Haran ev halkı tarafından “Panu Babu” olarak anılmaya başladığında, yalnızca İngiliz dili uzmanı ve Brahmo Samaj için çalışan bilge atalarının ruhunu taşıyan yenilikçi bir metafizikçi olarak değil, aynı zamanda bir insan olarak da görülmeye başlanmıştı. Böylece saygı duyulan bir varlık olmaktan çıkıp, iyi ve kötü yönleriyle sıradan biri olmuştu.
Bu değişiklik beklenmedik bir şeye yol açmıştı. Aralarında belli bir uzaklık varken Suçarita’da saygı uyandıran özellikleri, birbirlerine yakınlaştıktan sonra kıza itici gelmeye başlamıştı. Brahmo Samaj’ın güzel, iyi ve gerçek olan her şeyinin bekçisi ve koruyucusu rolü oynaması, onu kızın gözünde küçültüyordu. Bir insanın gerçeği bulması için inançlı olması gerekir, ancak bu ruhu taşıyan biri alçak gönüllü olabilir. İnsan kendisiyle övünür ve buyurganlaşırsa bu, onun küçüklüğünü gösterir. Suçarita, Pareş Babu ile Haran’ın arasındaki farkı görmezlikten gelemezdi. Pareş Babu’nun kalbindeki gerçeğin soyluluğunu görmek için onun sakin yüzüne bakmak yeterliydi. Haran’da bunu görmeye olanak yoktu. Saldırganlığı ve kendini beğenmişliğiyle Brahmoculuğun dışında kalan her şeyi küçümsüyor, söyledikleri ve yaptıklarıyla kendi inancını da çirkinleştiriyordu.
Brahmo Samaj ile ilgili saplantılı fikirlerine ters düşen bir şey söylediğinde, karşısındaki Pareş Babu bile olsa, hiç çekinmeden onun düşüncesini çürütmeye çalışıyordu ve bu Suçarita’nın bütün vücudunun yaralı bir yılan gibi kasılmasına neden oluyordu. O dönemde Bengal’de İngiliz eğitimi görenler Bhagavadgita ile ilgilenmezdi. Ama Pareş Babu arada bir Suçarita’ya kitaptan parçalar okurdu. Kıza Mahabbarata’nın neredeyse tamamını okumuştu. Brahmoların evlerinde bu tür kitapların yasaklanmasını isteyen Haran bunu onaylamıyordu. Hinduların evlerinin baş köşesini süsleyen bütün eserlerden uzak durmak istediği için kendi de bunları okumamıştı. Savunduğu tek kutsal kitap İncil idi. Pareş Babu’nun gerek edebiyatta, gerekse diğer konularda Brahmocu olsun, olmasın her şeye ilgi göstermesi Haran’ı çileden çıkarıyordu. Suçarita, bunu sezdirmeden yapsa bile, Pareş Babu’yu eleştirecek kadar küstah birine hoşgörüyle bakamazdı. Haran’ı onun gözünde küçük düşüren, erkeğin açıkça ortaya koyduğu küstahlığıydı.
Suçarita, Haran’ın dar kafalılığı ve bağnazca yaptığı saldırılar yüzünden giderek ondan uzaklaşmıştı. Zaten her iki taraf da evlilik konusunu henüz gündeme getirmemişti. Dindar bir toplumda kendine diğerlerinden daha fazla değer veren bir insan, zamanla o değerde görülmeye başlar. Herkes Haran’ı Samaj’ın temel direklerinden biri olarak gördüğü için Pareş Babu onun söylediklerini hiçbir zaman sorgulamamış ve onu olduğu gibi kabullenmişti. Adamı düşündüren tek bir şey vardı, Suçarita’nın böyle bir kocaya uygun bir eş olup olmadığından emin değildi. Kıza Haran’dan hoşlanıp hoşlanmadığını sormak aklına bile gelmemişti.
Hiç kimse Suçarita’ya bu konudaki düşüncesini sormaya gerek duymadığı için, o da kendi duygularını önemsememeye başlamıştı. Haran evlenmeye hazır olduğunu söylediğinde, Brahmo Samaj’ın diğer üyeleri gibi, erkeğin isteğini bir görev olarak kabul etmek zorunda olduğunu düşünmüştü.
Pareş Babu, Suçarita’nın Gora’yı savunmak için söylediklerini duyana kadar bu böyle devam etmişti ama adam o akşamdan sonra kızının ona yeterince saygı beslediğinden kuşku duymaya başlamıştı. Aralarında bu olayla birlikte su üstüne çıkan büyük görüş ayrılıklarının olduğunu düşünüyordu. Baroda evlilik konusunu açtığında eskisi gibi istekli davranmayışının nedeni buydu.
Aynı gün, Bayan Baroda Suçarita’yı bir kenara çekerek, “Babanı endişelendiriyorsun.” dedi. Suçarita kaygıyla ona baktı, farkında olmada Pareş Babu’yu üzecek bir şey yaptıysa bu onu kahrederdi. Solgun bir yüzle sordu: “Neden, ben ne yaptım?”
“Ben bunu nasıl bilebilirim kızım?” dedi Baroda. “Panu Babu’dan hoşlanmadığını sanıyor. Brahmo Samaj’da herkes onunla yapacağın evliliğe kesin gözüyle bakıyor ama şimdi sen..”
“Siz ne diyorsunuz anne?” diye sözünü kesti Suçarita şaşkınlıkla, “Ben hiç kimseye bir şey söylemedim.”
Kız şaşırmakta haklıydı. Haran’ın davranışı sinirini bozuyordu ama onunla evlenme fikrine karşı çıkmayı bir kez bile olsun aklından geçirmemişti. Çünkü ona kendi mutluluğunun hiçbir önemi olmadığı öğretilmişti.
Sonra, birkaç gün önce Pareş Babu’nun önünde kendini tutamayıp Haran’a karşı çıktığını anımsadı ve babasını üzen şeyin bu olduğunu düşününce büyük bir vicdan azabı duydu. O güne kadar hiç kimseye böyle bir çıkış yapmamıştı, bunu bir daha yapmayacağına yemin etti.
O gün akşamüzeri