İnsanı Tanıma Sanatı. Alfred AdlerЧитать онлайн книгу.
yüzünden bir başkasının uygun komutu olmadan herhangi bir eylemi yerine getiremez ya da düşünemez hale gelirler. Bu geniş kapsamlı itaati içinde barındıran tehlikenin büyüklüğü, yetişkin birey olduklarında bir başkasının suç işlemeyi bile içeren emirlerine uyabilecek çocukların olması gerçeğiyle ölçülebilir.
Buna dair ilginç örnekler çetelerde bulunabilir. Çetenin emirlerini yerine getirenler bu sınıfa aittirler. Diğer yandan, çetenin lideri eylemin gerçekleştiği alandan kendini genellikle uzak tutar. Çete suçuyla ilgili hemen hemen her önemli suç vakasında böyle köle ruhlu bireyler maşa olmuşlardır. Bu geniş kapsamlı körü körüne itaatkârlık öylesine inanılmaz derecede derinlere uzanır ki zaman zaman köleliklerinden gurur duyan ve bunu hırslarını tatmin etmenin bir yolu olarak gören kişilere rastlarız.
Şayet kendimizi karşılıklı etkinin normal vakalarıyla sınırlandıracak olursak, akla ve mantığa en yatkın, sosyal hisleri en az bozulmuş insanların etkilenmeye en uygun bireyler olduğunu görürüz. Bunun aksine, üstün olmaya susamış olan ve hükmetmeyi arzulayan insanlar etkilenmesi en güç olanlardır. Gözlemler bu gerçeği bize her gün göstermektedir.
Ebeveynler bir çocuktan şikâyetçi olduklarında sebep nadiren çocuğun körü körüne itaatkâr olmasıdır. En yaygın görülen şikâyet, çocuğun itaatsizliğinden kaynaklanır. İncelemeler bu gibi çocukların kendilerini çevrelerine göre üstün kılacak bir akıma kapıldıklarını göstermektedir. Kendi küçük hayatlarının kısıtlayıcı duvarlarını yıkmak için çırpınmaktadırlar. Evdeki yanlış bir muameleden dolayı eğitici etkiye erişemez hale gelirler.
Yoğun bir biçimde güç elde etme çabası kişinin eğitilebilme derecesiyle ters orantılıdır. Bu gerçekliğe rağmen, aile içi eğitimimiz çoğunlukla, çocuğun hırsının teşvik edilmesi ve zihninde görkemliliğe dair fikirlerin uyandırılmasıyla ilgilenmektedir. Bu durum düşüncesizlikten ziyade, kültürümüzün tamamının içine benzer bir görkem yanılgısının (grandiyöz delüzyon) yayılmasından kaynaklanmaktadır. Medeniyetimizde olduğu gibi ailemizde de daha büyük olan, daha iyi olan ve çevresindeki diğer bireylerin hepsinden daha ihtişamlı olan bireye büyük vurgu yapılır. Kibir hakkındaki bölümde hırsa yönelik bu eğitim yönteminin nasıl toplumsal hayata uygun olmadığını ve zihnin gelişiminin hırsın önüne çıkardığı zorluklar tarafından nasıl engellenebileceğini gösterme fırsatımız olacak.
Her medyum, çevresinin her tesirinden koşulsuz itaatkârlıklarının bir sonucu olarak etkilenen bireylerle benzer bir konumdadır. Herhangi birinin dile getirdiği her isteğe itaat etmeyi kısa bir süre hayal edin. Hipnoz benzer bir hazırlığa dayanır. Herkesin hipnotize edilme isteğine sahip olduğunu söylenebilir ya da buna inanılabilir fakat boyun eğmeye yönelik ruhsal hazır bulunma durumunun yetersiz olması söz konusu olabilir. Bir başka kişi ise bilinçli olarak karşı koyabilir ama yine de boyun eğmeye doğal olarak istekli olabilir. Hipnozda medyumun tek başına ruhsal tutumu onun davranışını belirler. Ne söylediğinin ya da neye inandığının hiçbir önemi yoktur. Bu gerçek hakkındaki karışıklık hipnozla ilgili çok fazla yanlış bilginin ortaya çıkmasına neden olmuştur. Hipnozda kişi genellikle hipnoza karşı mücadele ediyor gibi görünen ancak aslında hipnoz eden kişinin taleplerine boyun eğme arzusunda olan bireylerle uğraşmaktadır. Bu hazır bulunurluğun o kadar çeşitli sınırları vardır ki hipnozun sonuçları her bireyde farklılık gösterir. Hiçbir vakada hipnotize edilecek olan kişinin hazır bulunurluk seviyesi hipnoz edecek olan kişinin isteğine bağlı değildir. Bu tamamen medyumun ruhsal tutumuyla belirlenir.
Özü itibarıyla hipnoz kısmen uykuya benzer. Gizemli yanıysa bu uykunun bir başkasının emri üzerine gerçekleşebilecek olmasıdır. Ancak emir, boyun eğmeye istekli birine verildiğinde etkilidir. Belirleyici etmenler genelde olduğu gibi, medyumun ve hipnoz edilecek kişinin doğası ve karakteridir. Ancak eleştirel yetilerini uygulamadan bir başkasının taleplerine razı olmaya istekli birisi hipnoz uykusu gerçekleştirebilir. Hipnoz, hareket yetisini motor merkezleri hipnoz edenin emirleri üzerine harekete geçirecek derecede hariç tutması bakımından sıradan uykudan çok daha fazlasıdır. Belirli bir alacakaranlık uykusu, hipnotize edilen kişinin yalnızca hipnotize edenin hatırlamasına izin verdiği şeyleri hatırlayabildiği, normal uykudan geriye kalan her şeydir. Hipnozdaki en önemli şey ruhun en güzel ürünleri olan eleştirel yetilerimizin hipnoz transı esnasında tamamen felce uğramasıdır. Hipnoz edilen denek deyim yerindeyse hipnoz edenin uzanan eli, onun emri üzerine hareket eden bir organ halini alır.
Diğerlerinin davranışını etkileme gücüne sahip olan çoğu insan bu yetiyi kendilerine olağanüstü gelen gizemli bir güce atfeder. Bu durum özellikle telepati ve hipnoz yapanların tehlikeli etkinliklerinde ciddi bir kötülüğe neden olur. Beyefendiler insanlığa karşı öyle kötü suçlar işlerler ki alçak amaçlarına uygun her türlü aracı kullanabilirler. Bu, ortaya çıkardıkları bütün dışavurumların bir dalavereye dayanıyor olması demek değildir. İnsan hayvanı ne yazık ki böyle bir teslimiyete düşmeye o kadar meyillidir ki özel güçlere sahipmiş gibi davranan herkesin tuzağına düşer. Ancak çok sayıda insan bir otoriteyi önceden sınamadan tanıma alışkanlığını edinmiştir. Halk kandırılmak ister. Her türden blöfü mantıksal bir incelemeden geçirmeden yutmak isteyecektir. Böylesi bir aktivite insanoğlunun toplumsal yaşamına hiçbir zaman bir düzen getirmeyecektir ancak sadece buna maruz kalan kişilerin nefretine tekrar ve tekrar neden olacaktır. Telepati ya da hipnoz yapan hiç kimsenin deneylerinde şansı uzun süre yaver gitmemiştir. Çoğu kez sonuna kadar kendilerini kandıran birilerine, sözüm ona bir medyuma rastlamışlardır. Bu bazen güçlerini medyumların üzerinde denemeye çalışan önemli bilim insanlarının deneyi olmuştur.
Gerçek ile sahtenin tuhaf bir biçimde birbirine karıştığı diğer durumlar da vardır. Medyum, tabiri yerindeyse, aldatılmış bir aldatandır. Kısmen hipnoz edeni kandırır fakat aynı zamanda kendini onun iradesine bağımlı kılar. Anlaşılan burada geçerli olan güç asla hipnoz edenin gücü değil, aksine daima, medyumun kendini bağımlı kılmaya ve boyun eğmeye hazır bulunmasıdır. Hipnoz edenin blöf yapma becerisinin dışında medyumu etkileyen başka hiçbir sihirli güç yoktur. Mantıklı yaşamaya alışkın, kendi kararlarını kendi veren, herhangi birinin sözlerini eleştirmeden yutmayan herkes doğal olarak hipnoz edilemez ve bu yüzden asla herhangi bir telepatik güç sergileme becerisine sahip olamaz. Hipnoz ile telepati sadece kölelere yaraşır itaatkârlığın dışavurumlarıdır.
Bu noktada telkini de hesaba katmalıyız. Telkin, izlenimlerin ve uyarıcının kategorisine dahil edildiğinde en iyi biçimde anlaşılabilir. Hiçbir insanın yalnızca arada sırada uyarılmadığı, kendiliğinden anlaşılabilir bir durumdur. Hepimiz sürekli olarak dış dünyamızda ortaya çıkan sayısız izlenimin etkisi altındayızdır. Bir uyarıcının mutlak biçimde algılanması hiçbir zaman gerçekleşmez. İzlenim bir kez hissedildiğinde etkisini uygulamaya devam eder. Bu izlenimler bir başka insanın talepleri ve ricaları biçimini aldığında, o insanın ikna etme çabalarının ya da argümanlarının telkin olduğundan bahsedebiliriz. Bu aslında telkin verilen kişide halihazırda mevcut olan bir bakış açısının ya dönüştürülmesi ya da pekiştirilmesi durumudur. Sorun her bireyin dış dünyadan gelen uyarıcılara çok çeşitli biçimlerde tepki vermesi gerçeğiyle gerçekten zorlaşmaya başlar. Kişinin etkilenme derecesi bağımsızlığıyla yakından ilişkilidir. Göz önünde bulundurmamız gereken iki tip insan vardır. Birinci tip daima diğer hemcinsinin görüşlerine fazla değer verir ve bu yüzden ister doğru olsun ister yanlış kendi görüşlerine az değer verir. Böyle bireyler telkin ya da hipnoza son derece duyarlıdırlar. İkinci tip ise her uyarıcıyı ya da telkini bir hakaret olarak görür. İşte bu tip bireyler sadece kendi görüşlerinin doğru olduğunu düşünen ve aslında bunun doğruluğuna ya da yanlışlığına gerçekten aldırmayan kişilerdir. Bir başka insandan çıkan herhangi bir görüşü umursamazlar.